Nasıl Bir Hâlık İstiyorum

13

     Bana öyle bir Hâlık / Yaratıcı ve Rab lâzım ki, kalbimden geçen en küçük şeyleri ve en gizli duâmı bilecek. Rûhumun en gizli ihtiyâcını yerine getirdiği gibi, bana ebedî saâdet ve mutluluğu vermek için, koca dünyayı âhirete tebdil edip çevirecek. Bu dünyayı kaldırıp, âhireti yerine kuracak.

     Hem sineği halk ettiği / yarattığı gibi, semâ ve gökleri de icat edip yoktan var edecek. Hem güneşi semânın yüzüne bir göz olarak çaktığı gibi, bir zerreyi de gözbebeğimde yerleştirecek bir kudrete mâlik olsun.

     Yoksa sineği halk edemeyen, kalbimdeki hâtırata / hâtıralara müdahale edip karışamaz. Rûhumun niyaz ve yakarışını işitemez! Sema ve gökleri halk etmeyen / yaratmayan, ebedî / sonsuz saâdeti bana veremez! Öyle ise benim Rabbim O’dur ki, hem kalbimdeki hatırâtı / kalbime gelen hatıra ve mânâları ıslah eder / düzeltir. Hem gökyüzünü bulutlarla bir saatte doldurup boşalttığı gibi, dünyayı âhirete tebdîl edip / çevirip, Cenneti icat ve var eder. Kapısını bana açar. “Haydi gir içeri der.”

İnsan Nefsi

     İnsanın nefsi, yemek içmek husûsunda dilediğince hareket ettikçe, hem şahsın / kişinin maddî hayâtına tıbben / sağlık yönünden zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, âdeta mânevî hayâtını da zehirler. Daha kalbe ve rûha, itaat etmek, o nefse güç gelir. Serkeşâne / baş kaldırarak dizginini eline alır. Artık insan ona binemez. O insana biner.

Din Yalnız İman Değil

     Din yalnız îman / inanç değil, belki sâlih / iyi ve hayırlı amel / iş, itaat ve ibadet dahi dînin ikinci kısmıdır. Acaba katl, zinâ, sirkat / hırsızlık, kumar, şarap gibi içtimaî / sosyal hayâtı zehirleyen pek çok büyük günâhları işleyenleri; onlardan men’ etmek / yasaklamak için, yalnız hapis korkusu ve hükûmetin bir hafiye ve polisinin onu görmesi vehim ve endîşesi kâfi gelir / yeter mi? O hâlde her hânede, belki herkesin yanında dâimâ bir polis, bir hafiye / bir câsus bulunması lâzım gelir ki, serkeş / âsî nefisler kendilerini o pisliklerden çeksinler.

     İşte Kur’ân, sâlih / iyi amel noktasında; iman cânibinden / tarafından herkesin başında bir mânevî yasakçıyı bulundurur. Cehennem hapsini ve Allah’ın gazabını hatırına getirmekle fenalıktan kolayca kurtarır.

Peygamber’e Düşen Ancak Teblîğdir

     Mutlak Üstad / Kâinatın Hocası, herkesin tâbi’ olduğu en mükemmel rehber olan Hz. Muhammed; “Peygamber’e düşen ancak teblîğ (bildirmek)dir!” İlâhî fermanını kendine mutlak rehber etti. İnsanların, vazîfesinden dolayı karşısından çekilmelerine ve uzaklaşmalarına aldırmadı. Kendisini dinlememekte ısrar etmelerini mes’ele etmedi. Bütün bunlara rağmen, daha ziyade çalışmada bulundu. Daha çok gayrete geldi. Daha ciddî bir şekilde görevine devam etti.

     Çünkü, “Şüphesiz ki sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Fakat Allah dilediği kimseyi hidayete / doğru yola erdirir.” sırrıyla anlamıştı ki, insanlara dinlettirmek ve hidayet vermek Cenab-ı Hakk’ın vazîfesidir. Yüce Allah’ın vazîfesine karışmadı.

Hz. Peygamber’in Her Hâli

     Hz. Muhammed’in gerçi her hâli ve her tavrı, sıdkına / doğruluğuna ve peygamberliğine şâhit olabilir. Fakat her hâli, her tavrı hârikulâde / âdetin dışında olmak lâzım değildir. Çünkü, Cenab-ı Hakk onu insan sûretinde göndermiş. Ta ki insanın sosyal hâllerinde; dünyevî, uhrevî / dünya ve âhiret saâdetlerini kazandıracak amel ve hareketlerinde rehber ve imam / önder olsun. Herbiri birer İlahî kudretin mucizeleri olan basit zannedilen şeyler içindeki hârikulâde olan Rabbanî san’atı ve İlahî kudretin tasarrufunu göstersin. Eğer fiillerinde insanlık hâlinden çıkıp hârikulâde olsa idi, bizzât imam / önder olamazdı. Fiil, hâl ve tavırlarıyle ders veremezdi.

Önceki İçerikSözün Namusu
Muhsin Bozkurt
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.