Milâdî 440 tarihinden sonra Mekke’nin hâkimiyeti bir müddet önce gelip oraya yerleşmiş olan Kureyş kabilesine geçti. Kâbe ile ilgili bütün hizmetler Hz. Peygamber’in dördüncü dedesi Kusay b. Kilâb’ın elinde toplandı. Bundan sonra da hâkimiyet Kusay’ın evlâdına geçti. (Büyük İslâm Tarihi I, Heyet, İstanbul – 1992 s. 132)
Kureyş’e itibar ve nüfuz kazandıran Kusay, altıncı asrın son yarısında, Mekke büyüklerinin kendi idaresi altında toplanıp memleketlerindeki mühim işleri görüşmeleri için Daru’n-Nedve’yi kurdu. -Philip Hitti, History of the Arabs, I, 145- (Büyük İslâm Tarihi I, heyet, İstanbul-1992 s. 157-158)
Mekke Şehir devletinin kendine özgü bir idare tarzı vardı. Bu küçük şehir devletini belli bir kral veya devlet reisinden ziyade bazı müstakil (bağımsız) bakanlıklar idare ediyordu. Bir nevi bakanlar kurulu (olan) Nedve, toplantı demektir.
Mekkeliler’in idarî ve sosyal işlerini görüşmek üzere toplantı yaptıkları yere Daru’n-Nedve deniyordu. Daru’n-Nedve, Kâbe’nin karşısında bulunan bir yerdeydi. İşleyişi hakkında Muhammed Hamidullah şunları yazmaktadır:
“Bilindiği gibi Daru’n-Nedve, Mekke şehir devletinin parlâmentosu niteliğinde idi. Mühim meseleler olunca, burada toplanılıyor ve genel görüşmeler yapılıyordu. Bu evin daha farklı kullanılma yönleri de vardı: Dışarıdan Mekke’ye bir kervan gelecek olursa, Daru’n-Nedve’de durur ve Mekkeliler gelip bunlarla konuşur, alışveriş yaparlardı. Geceleri, yabancılar olsun, Mekkeliler olsun, Daru’n-Nedve’de toplanırlar ve bugün kulüplerde yapıldığı gibi, orada konuşurlardı. Hattâ diyebilirim ki Daru’n-Nedve aynı zamanda şehrin tiyatrosu niteliğindeydi de. Çünkü tarihçiler burada, bazan birisinin ayağa kalkıp hikâyeler anlattığını nakletmektedirler. Bunlar basit ve adi masallardı. Kur’an-ı Kerim bundan bahsetmektedir: ‘Geceleyin de hezeyanlarda bulunuyordunuz.’ (Şuara, 67) Bu ayette geçen ‘sâmir’, geceleri masal anlatan kimse demektir. Bülûğa ermiş kızlar da Daru’n-Nedve’ye götürülüp, evlilik çağına geldikleri orada ilan edilirdi.” -Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma- (Asr-ı Saadet’te İslâm I, Heyet, İstanbul – Mart 2006 s. 89 – 90)
Kusay’ın yaptırdığı ve Daru’n-Nedve adı ile anılan yapıda toplanan heyete “Nedve” denirdi. Bu heyete kırk yaşından yukarı olan Mekkelilerin, aile gurupları başkanları katılabilirdi. Burada kararlar oy çoğunluğu ile değil, daha çok içlerinden en zekisinin ve iyi konuşanının düşüncelerine veya görüşüne diğerlerini inandırması suretiyle alınırdı. Kureyş kabilelerinin bütün nikâh merasimi ve savaş işleri burada yapılır ve görüşülür, ergenlik çağına gelmiş kızlara Daru’n-Nedve başkanının eli ile burada gömlek giydirilirdi. İbn İshak: “…Kureyş kabilesi bütün önemli işlerini burada konuşup kararlaştırırdı.”…(Büyük İslâm Tarihi I, Heyet, İstanbul – 1992 s. 134 – 135)
Gelelim sadede: 1500 yıl önce Arabistan’da gördüğümüz, 800 sene evvel İngiltere’de kendini gösteren, 1876 ve 1908 tarihlerinde Osmanlı Devleti’nde yer verilen; halkın fikir ve görüşlerine değer vermek ve onun reyine başvurmak demek olan parlâmento ve meclislerin ortaya çıkışı; insanlık tarihinin alkışlanacak en parlak sayfalarıdır. Hele Türk İstiklâl Harbi’ne; meclis kurmakla başlanması; her türlü takdirin üstündedir. Çünkü her karar milletçe alınmış, milletçe ortaya konmuş; milletin emrinde olan Türk Ordusu eliyle de gerçekleştirilmiştir. İşte bugünkü meclis; o meclisin devamıdır. Kıymetini bilelim. Daima sahip çıkalım. Çünkü meclis; karar, söz ve mânâdır. Fiiliyat, hareket ise madde. Mâna ve karar olmadan zuhurat olmaz. Önce karar, sonra hareket gelir. Nitekim İstiklâl Savaşı’nın zaferle sonuçlanması; mana ile maddenin, karar ile harekete geçmenin birlikte gerçekleştirdiği bir husustur. Nitekim:
Kurtuluş Savaşı kararından önce
Kuruldu, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hareketten evvel, düşünüldü ince ince
Çünkü alınmalıydı ilk önce, emrin âlîsi
Çünkü alınmadan karar, çıkmazdı ortaya netîce
Zira karar vermek, atılan ilk adımdır zafere
Kahraman Türk Ordusu, gördüyse düşmanı nerde
Atılır üstüne, şehitlik gazilik var serde