Diyanet İşleri Başkanlığı, Çanakkale Zaferinin yıldönümlerinde, bütün camilerde Cuma hutbelerinde zaferle ilgili mesajlar verir.
Bu sene de bir hutbe okuttu. Bu sene de yine hutbelerde Mustafa Kemal Atatürk’ten ve Milletimizin adı olan TÜRK isminden bahsetmedi.
Diyanet, “geçen yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü’ne de cuma hutbelerinde yer vermemişti.”
Hutbede “Bugün bizlere düşen, Çanakkale’de şahlanan o muazzam ruhun idrakinde olmaktır. Bizi biz yapan, bizi millet yapan değerlerimizin etrafında kenetlenmek, onları nesillerimize aktarmaktır” denildi.
Ama Mustafa Kemal’in Çanakkale Kara Savaşlarının kaderini değiştiren rolünü ve Atatürk’ün bizim ortak değerlerimizden olduğunu hiç dikkate almadı.
Mustafa Kemal Atatürk’e devamlı lanet okuyan “Fesli Kadir” denilen meczubu hastanede ziyaret eden, Ali Erbaş’ın başkanı olduğu DİB’den başka türlüsü beklenmezdi.
Diyanet’in bu tavrı son 17 senedir ülkeyi yöneten zihniyetin bir küçük örneğidir sadece.
**********************************
Çanakkale Kara Savaşları ve Atatürk
Çanakkale’nin Deniz Savaşı kısmı çok önemlidir. Dünyanın en büyük donanmaları Çanakkale’yi geçememiştir.
Çanakkale’de Deniz Savaşı kısmı, İngiltere ve Fransa donanmaları ile kıyılarda yerleştirilmiş Türk tabyaları ve bataryaları arasında geçti.
18 Mart 1915’te, özellikle Seyit Onbaşı gibi askerlerimizin müthiş kahramanlığı ve Nusrat Mayın Gemisi’nin yerleştirdiği mayınların İngiliz gemilerini batırmasıyla zaferimizle sonuçlandı.
Ancak Çanakkale Kara Savaşları da sonuçları bakımından, en az Deniz Savaşı kısmı kadar önemlidir. Sinan Meydan’ın ifadesiyle, “Düşman 18 Mart’ta Çanakkale Boğazı’nı denizden geçemeyince, bir ay kadar sonra, 25 Nisan’da karaya, Gelibolu’ya çıkacaktı. Düşman karaya çıktığında karşısında Atatürk’ü bulacaktı.
Eğer 8,5 ay süren, şehit ve yaralı 200 binden fazla kayıp verdiğimiz Çanakkale Kara Savaşları kaybedilseydi; eğer Atatürk 25 Nisan’da, 9, 10, 21 Ağustos’ta Arıburnu, I. Anafartalar, Conkbayırı ve II: Anafartalar zaferlerini kazanmasaydı, deniz savaşının anlamı kalmayacaktı.”
**********************************
Zaferdeki Rolü Rütbesinin Çok Üzerinde Oldu
Mustafa Kemal kendi isteği üzerine, Liman Paşa tarafından, Çanakkale cephesine atanmıştı. 20 Ocak 1915′te yeni kurulmakta olan 19. Tümen Komutanlığı’na tayin edildi. 25 Şubat 1915′te savaşlara katılmak üzere Eceabat’a geldi. Daha muharebelerin ilk iki ayı içerisinde başarılarından dolayı rütbesi yarbaylıktan albaylığa yükseltildi ve toplam 3 madalya ve 3 nişan verildi.. 8 Ağustos gecesi Anafartalar Grup Komutanı oldu.
Rütbesinin üstündeki birliklere komutanlık yaptı. Kritik durumlarda risk alarak olağanüstü yetkiler kullandı. Savaşın kaderini değiştirdi.
Çanakkale Cephesinde ordu komutanı olan Liman Von Sanders Paşa, “Türkiye’de Beş Yıl” adlı anılarında O’ndan söz ederken; “O’nun kendi üstlerini aşarak, cesaretle ortaya koyduğu raporlarındaki görüşlerin, son derece doğru çıktığını” yazıyordu.
Kazandığı zaferlerde dikkati çeken husus, ortaya koyduğu “askeri dehadır. Akıldan doğan kahramanlıktır.”
**********************************
Mustafa Kemal’in Müthiş Emri
Mustafa Kemal, düşmanın ilerlediği ve askerin cephane yokluğu nedeniyle çekildiği anda, askerlerine şu tarihi talimatı verebilen bir komutandı:
“Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimizi başka kuvvetler alabilir!…”
***
Bomba Sırtı Olayı
Mustafa Kemal daha cephede iken, dönemin ünlü gazetecilerinden Ruşen Eşref Ünaydın cepheye giderek O’nunla söyleşi yapmış.
Bu söyleşi çalıştığı gazetede yayınlanmış; sonra da yine Ruşen Eşref Bey tarafından, “Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa ile Mülakat” adıyla kitap olarak yayınlanmıştır…
Mustafa Kemal’in Ruşen Eşref Bey’e anlattıklarından şu sahneyi ürpermeden okumak mümkün mü?
“Size Bomba Sırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşı siperler arasında uzaklığımız sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak…
Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına tümü düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor.
Fakat ne kadar şayanı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz?
Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok!
Okumak bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim, Cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar.
Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur!”
Ey Diyanet! Hutbelerinde bu müthiş sahneyi bile Mustafa Kemal’in dilinden diye anlatamıyorsun. Yazıklar olsun.
**********************************
Topkapılı Mehmet
Çanakkale’de Mustafa Kemal’in emrindeki erlerden biri Topkapılı Mehmet’ti. Mustafa Kemal’in manga komutanı yaptığı bu bıçkın delikanlı en tehlikeli görevleri başarıyla yerine getiriyordu.
Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktığında, Topkapılı Mehmet’i gizli istihbarat için kurduğu Mim Mim Grubu’nun başına getirdi.
Anadolu’ya silah, cephane, adam kaçıran bu yurtsever kabadayı sokakta müthiş bir istihbarat ağı kurmuştu.
Filmi çekilmesi gereken operasyonlara imza attı.
Mesela İngiliz işgal kuvvetleri komutanı General Harrington’un makam otomobilini çaldı, kendisi sürerek götürdü, Ankara’da Mustafa Kemal’e hediye etti.
Mustafa Kemal’in İstanbul Milletvekili olması teklifini teşekkür ederek kabul etmedi.
TBMM tarafından 1500 lira maaş bağlandı. O’nu da kabul etmedi, Kızılay’a bağışladı.
(Yılmaz Özdil’in ‘Mustafa Kemal’ kitabından.)
***
Bigalı Mehmet Çavuş
Seddülbahir’de vuruşuyordu. Mermisi bitince tüfeğini kırarak İngilizlere fırlatmıştı. Daha sonra taşla ve istihkâm küreğiyle saldırmıştı.
Başından ciddi şekilde yaralanmıştı, avuçları paramparçaydı ama İngilizleri püskürtmeyi başarmıştı.
Mustafa Kemal, kahraman Bigalı Mehmet’e hediye verdi. Muharebe Madalyası verilmesini sağladı.
Mustafa Kemal tarafından madalya sahibi yapılan, memlekete tanıtılan Bigalı Mehmet Çavuş “Mehmetçik” kavramının isim babası oldu.
Bu olaydan sonra Türk askerine “Mehmetçik” denilmeye başlandı.
Bigalı Mehmet Çavuş savaştan sonra köyüne döndü. Kendisine teklif edilen maddi yardımları asla kabul etmedi.
(Yılmaz Özdil’in ‘Mustafa Kemal’ kitabından.)