Müspet Doğu – İslâm Medeniyeti

26

     Yerdeki bütün ölçü ve dengeler; akıl, idrak ve muhakemeye uygun İlahî takdirlerdir.

     İslâm’daki rahmet, Kur’an semasındandır. Kur’an Medeniyeti’nin esasları / temelleri müsbettir.

     Saadet ve mutluluk çarkı, bu müspet esaslar üzere döner.

     Dayanak noktası, kuvvete bedel haktır.

     Hakkın devamlı gereği ise, adalet, dengeli ve ölçülü davranmaktır.

     Birbirine denk olmak üzere harekettir. Çünkü selâmet bundan çıkar.

     Böylece şekavet / sıkıntı, sızlanma ve mutsuzluk zail, yok olur, ortadan kalkar.

     Hedefinde; menfaat yerine fazilet vardır. Faziletin gereği ise,

     Muhabbet, birbirine yakınlık hissetme ve birbirini cezbetmedir.

     Bundan da, mutluluk ve saadet çıkar. Zail, yok olur adavet ve düşmanlık.

     Hayattaki prensibi: Cidal / mücadele, kavga, kıtal / birbirini öldürme yerine

     Teavün / yardımlaşma düsturudur. O düsturun şe’ni / gereği ise,

     İttihad / birlik ve tesanüd / dayanışma olup, bu şekilde toplum canlanır.

     Bir hizmetmiş gibi görülen hevâ – heves yerine hidayeti / doğru yolu göstermek.

     O hüda / hak ve doğru yolun gereği ise, insana lâyık tarzda terakkî etmek / gelişme, ilerleme

     Ve refahet / bolluk, bereket ve rahatlığın kapısını açmak.

     Ruha  lâzım surette tenevvür edip nurlanarak aydınlanmak.

     Tekâmül ederek yükselme ve olgunlaşmaktır.

     Kitleler içinde vahdet / birlik cihetini tardeden unsuriyet / ırkçılık, -dikkat müspet değil-

     Menfi milliyet yerine; din, dil bağını geçirmektir. Zira, din dil bir ise millet birdir.

     Canım Türkiyemiz’de ise, Din de birdir, Dil de birdir.

     Ortak Dinimiz İslâm, Ortak Dilimiz Türkçe’dir.

     Nitekim Hz. Muhammed’e sorarlar: “Arap kimdir?”

     Muhteşem bir cevap verir: “Arapça konuşandır.”

     Demek ki, “Türk kimdir?” sorusuna verilecek cevap da: “Türkçe konuşan.” olmalı.

     Çünkü millet; şüphesiz ki, aynı doğuşta olanlarla birlikte, menşe’leri ne olursa olsun,

     Aynı oluşta olanların birliğinden meydana gelen, bölünmez bir bütündür.

     Nitekim, “İstiklâl Marşı”mızı yazan ve aslen Arnavud olan Mehmed Âkif’i

     “Türk” saymamak mümkün mü? 

     Velhasıl, ittihad ve birlik cihetinin başta gelen gereği, samimi bir uhuvvet ve kardeşliktir.

     Şu hususu unutmamak gerekir ki, elbette Medeniyet’te pek çok güzellikler vardır.

     Lâkin onlar, aslında ne sadece Nasraniyet / Hristiyanlık malı ne de,

     Tüm katkılarına ve yoğun bir şekilde, özellikle fen ve teknik sahada çalışmalarına rağmen,

     Tek başına ne Batı’nın icadı ne de şu asrın san’atı değildir.

     Belki değil muhakkak ki, bugünkü ilim, fen ve teknik umumun malıdır.

     Çünkü, fikirlerin zaman içinde birbirine eklenmesi, ilave edilmesi,   

     Yani telâhuk-u efkârdan zuhur etmiştir.

     İlim ve fen yolunda, insanüstü gayret ve çabalar sonunda;

     Ayrıca semadan, İlahî kaynaktan gelen işaret ve dikkat çekmeler doğrultusunda,

     Allah’ın bu çalışkan ilim adamlarına, çalışmalarına bir mükâfat olarak yaptığı

     İlahî ilhamlar ve içlerine doğan hakikatlerden çıkan buluş ve icatlardan başka bir şey değildir.

     Ve bilhassa, İslâmî inkılâptan neş’et eden / doğan, ortaya çıkan ve kaynaklanan bir neticedir.

     Bunu kimse kendine temellük edemez / sahiplenemez.

     İslâm Medeniyeti, herkese selâmetli bir ortam sunar.

     Hariçten bir tecavüz ve saldırı vaki olursa, sadece müdafaada bulunur, savunmaya geçer.

     Aşırı davranışlardan kaçar. Saadet odur ki, küllü, bütünü ve geneli içine alıp hepsini kapsar.

     Hiç olmazsa, ekseriyet ve çoğunluğu kuşatarak, bir necat ve kurtuluş sebebi sunar.

     İnsanlara rahmet olarak nâzil olan, Allah katından inen Kur’an;

     Ancak umuma ve eksere saadet sunabilecek bir medeniyeti müjdeler.

Önceki İçerikCengiz Aytmatov ve Muhteşem 3 Eseri:
Sonraki İçerikOrada Bir Ülke Var Uzakta… Prof. Dr. ABDULHAMİD AVŞAR, DOĞU TÜRKİSTAN’ı Anlattı…
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.