Müslüman’ın En Büyük Düşmanı

105

Yanlış kullanılan ilaç; nasıl şifa yerine zehir olursa; reçetesinin aksine az veya çok kullanılan ilaç; nasıl iyileştirme yerine hastalığı daha da azdırırsa; yanlış anlaşılan İslâm’ın hükümleri de; elbette birer tokat olup, Müslüman’ın yüzünde patlar.

X

“Mübalağa ihtilâlcidir!” Yâni bozucu ve bozguncu olması hasebiyle; aynı zamanda ayet ve hadîsleri’de mana mecrasından taşırır veya mana’nın akış yatağını lüzumundan fazla derinleştirir. Kastettiği mânâ ve içeriği ifrat ve tefrite sürükler. Bu şekil açıklama ve yorumlar; fayda vermeyeceği gibi, tatbik edeni de helâke sürükler.

Meselâ: Bir kimseyi beş vakit farz olan namazı kılmaya davet eder, buna kavli leyyin / yumuşak sözlerle çalışırken; aynı zamanda  -henüz namaza başlamamış o kimseye-  Teheccüd namazına ille de kalkması lâzım geldiğini ve bu namazı kılmasının olmazsa olmaz olduğunu; mutlaka bunu yerine getirmesi gerektiğini söylersek; o kimse bırakın Teheccüd namazını kılmayı, üzerine farz olan namazı da bir kenara iterek,namaza hiç başlamaz.

Yine senede bir kere tutulacak olan Ramazan orucunu tutmayı;bir kimseye anlatır ve bunu muhatabımızdan isterken; ayrıca Hz. Davud orucunu da tutmasını salık verirsek; yâni senenin her gününde bir gün oruçlu bir gün oruçsuz olmasını da şart koşarsak; bu takdirde, o kimse senede bir ay tutacağı oruçtan da vazgeçer. Bu sefer hiçbirini tutmaz olur.

X

Velhasıl, her şeyde vasatı / orta yolu tavsiye etmek yerine, başka bir söyleyişle; Fetva yerine zamansız ve yersiz bir şekilde Takva yoluna çağırırsak; hiç çağırmamış gibi oluruz.

Meselâ, başı açık bir kadın veya kıza başını örtmesini öğütlerken; yüzünü de   -gözleri hariç- kapamasını istersek; yine onu yapamayacağı şeye çağırmış; normali yapmaktan, onu kendi ellerimizle kaçırmış oluruz. Üstelik, o gibileri Fetva dairesine çağırmak yerine Takva dairesine davet etmekle; onları güç durumda bırakmış oluruz. Çünkü Yüce Allah; eli, yüzü ve topuklara kadar ayakları;kapatmaktan muaf tutuyor.

Bu aşırılıklarla,Ulu Allah’ın dinini yokuşa sürmüş; kraldan çok kralcı durumuna düşmüş. Allah’ın dinini yüceltmekte;Allah’tan daha gayur / daha gayretli görünmüş. Aslında Allah’a karşı edebsizlik yapmış oluruz.

Çünkü: “Dinde hassas muhakeme-i akliyede / akıl yürütmekte noksan kişilerin dine verdiği (ve vereceği) zararı akıllı düşman veremez.”

Zaten Türkiye’de bütün sıkıntılarımızın ana kaynakları ve onların üstesinden geleme-  yişimizin baş sebepleri; özellikle üç husûstaki yanılgımızdan neş’et etmektedir:

Dil şuursuzluğu, Tarih bilinçsizliği ve bilhassa Dinimizi lâyıkı veçhile anlayamayışımız.

Elbette kimsenin ne İslâmından ne de Mü’min oluşundan zerre kadar şüphemiz yok  ve olamaz da. Fakat bilmek başka, anlamak ve idrak etmek ise bambaşka bir şey. Nice bilenler vardır ki, bildiklerinin şuur ve idrakinde değildirler. Bu hâl onların yanlış anlamalarına ve şuursuzca hareket etmelerine sebebiyet vererek; şuursuzca şuurlu düşmana yardım etmiş olurlar.

X

Demek ki: Müslümanın en büyük düşmanı  -istemeyerek de olsa-  Müslümanmış.

Demek ki: Bilgisizlik ve ölçüsüzlükle de edebsizlik yapılabiliyormuş.

Ne diyelim:Edep ya hu!

 

Önceki İçerikAcılar Yoğurdu Hamurumuzu
Sonraki İçerikGüzel ve Güncel Mürşit
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.