“Bedevîlerden kimi vardır ki verdiğini cerîme (vergi cezası) sayar, size zamanın türlü türlü devr ü inkılâbını gözetir. Kötü devir kendi başlarına!” (Tövbe 98)
Buradaki Bedevî tabiri metnin (Elmalılı Meali) aslında A’rabî olarak geçiyor. Hani o Arap şekilciliği var ya – günümüzde ‘din‘ diye yaşanan – işte burdan neşet ediyor. Yine buradaki ‘zaman‘ tabiri ise tarih gazetesi gibi.
Geçiyoruz Tunus‘a sayın seyirciler.. Eş-şuruk Gazetesi’ne ortaklığına göre Suriye‘deki yabancı militanlarda; 14 binle Çeçenler, 12 binle Suudlu Araplar (Vahhabîler), 11 binle Iraklı Araplar ilk 3 sırada. Sonrasındaysa 9 bin Lübnanlı, 5 bin 600 Türk, 5 bin Filistinli, 4 bin 400 Libyalı, 4 bin Tunuslu, 2 bin 600 Mısırlı ve 2 bin 400 Ürdünlü var.
En son Kore‘ye böyle 1 tugay adam göndermiş idik; yüzlercesi geri gelmedi. Turkcell reklamlarındaki özgür kız kadar Özgür Suriye Ordusu gecikmiş bir Cahiliye Koalisyonu hükmünde. Peşinden Irak Şam İslam Devleti temayüz etti; tam da New York Times‘daki revize BOP haritalarında Suriye (Şam) Sünnîleri ile Irak (Bağdat) Sünnileri ve Irak Kürdistanı‘yla Suriye Kürdistanı birleştirilmiş iken.
Hutbemizin mevzusu 7.yy müşrikliğince yada 14.yy skolastizmiyle dinsel referanslarla çocuk boğazlayan, beden yarıp yürek yiyen ve çevrede uçan dişi sinekleri bile savaş ganimeti belleyen gulyabanîler değil muhterem Müslümcüler. İslam‘ın 20.yy’daki vicdanı Muhammed İkbal “Ne kadar lanetli varsa dindar kesildi” diyordu. Baktığımızda ise ‘Ne kadar manyak varsa Müslüman kesilmiş‘.
Son ve ekmel dinin mensupları akıldan, izandan ve vicdandan muaf gibiler. Muharref dinin Hıristiyanları toplumsal iyiliği bir hukuk düzeniyle işletmek, toplumsal olumsuzlukları da evrensel normlarla engellemek noktasında muayyen bir ivmeyle giderkene bizi Scutari civarlarında aldı da bir yağmur.
“Bu din bizim Müslümancıklara 5 numara büyük” dediğimizden beri tur üstüne tur yedik. Çıkışımız Maturidîliktir, Yesevîliktir; akılsızlığa dur diyelim istedik. Sakallarını okutacağına “oku kitabını!” Dini seyyar işporta malzemesine döndüreceğine ilahi mesajlarla titre ve fıtrata dön!
Birilerinin şeyine göre imam, birilerinin de her haltına karşı fetva dengesinde Atalar Kültüne çevirerek maddi çıkarlarının kutsayıcısı ve saklayıcısı haline getirdiği dinimiz ayetlerle sabit bir oyun ve eğlence aracı haline getirilmiştir. Siyasi beklenti üzerine yolsuzluğa yol ve hırsızlığa fener veren halkımız tekrar tecdid-i imanla Hududullah‘a dâhil olmalıdır.
Yoksa bu Bedevîleşme, bu Gulyabanîleşme kadere kafamızı kırdırır. Allah aşkına Haçlı Ordularından ne farkımız var? Bastığımız yerde medeniyet namına ot mu bitiyor? İnsan olma sorumluluğu da denilen yeryüzünde halife olma görevi yerli – yersiz tekbir eşliğinde kalaşnikof pozu mudur?
“En radikal kim?” yarışmasının futbolda takım, politikada parti ve dinde tekfir olarak karşılık bulmasına cihad mı diyoruz? Ve labirent fareleri gibi kendimizi mi kemiriyoruz?
“Yamadık dünyamız, yırtarak dinimizden
Din de gitti, dünya da gitti elimizden”