Hilal kaşlım, bozkurt bakışlım
Şimdi susmak, âmâ olmak gerekirken
Gönül hak ile hudut arasında ikilem yaşar
Akıl, kefen kusan yüreğe hükümsüz kalır
Mührü kırık kelamlar kabına sığmaz
Taşar heybeden bir bir
Kara taşa değer mi uğursuz dilim
Yetmiş bin pare olur mu yularsız gönül
Mazgallarla örülü dört duvarlar
İçimdeki deli taylara dur durak olmaz
Zapturapt altına alınamaz
Bu fikir, bu düş, bu cam kırığı çılgınlığı
Nefes aldıkça, soludukça kesecek dört bir yanımı
Dedim ya sana dur durak bilmez
Koşacak çatlayana kadar
Mecalsiz ayaklar elaman dileyene
Dil dönmeyene kadar
Ve o an geldiğinde
Arş-ı âlem gördüğü dehşetle ya susacak
Ya da uğursuzca, vakitsizce, yerli yersizce uluyacak
Şafak sökecek, gece son bulacak
Kan, kurumuş damarda yeniden vuracak
Galip gelecek çığlık, feryat
Köhne, çürümüş bedenim
Bulanan suların içinden Kızılelma misali
Yeniden ve yeniden doğacak