Milli Mücadele, Kurtuluş Savaşı ve Şehitliklerimiz

82

Birinci Dünya Savaşı sonunda İngilizler ve müttefikleri Mondros Ateşkes Anlaşmasını imzalayarak Osmanlı ülkesini paylaşmaya başladılar. İngiliz, Fransız ve İtalyan birlikleri anlaşmaya dayanarak Anadolu´nun dört bir yanında işgallere başladı. Asırlarca huzur içinde Osmanlının hâkimiyetinde yaşayan Yunanlılar da İzmir´e asker çıkardı. Bu işgaller karşısında Anadolu halkı suskun kalamazdı. Çanakkale’de müttefiklerin yenilmez armadasını yenen Mehmetçik Anadolu’yu işgal etmek isteyen düşmanlara karşı harekete geçti.  

Tarih 1919 Mayısın 15’ini gösterirken Yunanlılar İzmir’i işgal etmişti. Hedefleri, Türk´ün boynuna esaret kemendini takmak ve güzel Anadolu´yu almaktır. Yunan saldırısı çetin başladı. Anadolu’nun güzel köşeleri elden bir bir çıktı.

19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal milli mücadele ruhunu ateşlemek için Bandırma vapuruyla İstanbul’dan Samsuna hareket etti. Burada direniş hareketlerini örgütledi, Milli şuuru uyandırdı ve işgaller karşısında alevlenen milli heyecanı bütün yurda yaydı. Anadolu bir gaye etrafında birleşiyordu. İstiklal… Bundan sonra Anadolu halkı Atatürk’le tarih yazıyordu.Kadını erkeğiyle yaşlısı genciyle herkes canını malını hiçe sayarak düşmana karşı koymaya başladı. Kınalı elleriyle Elifler, gencecik Mehmetçikler, canlarını koymuşlardı vatan uğruna.Anadolu’da topyekün bir savaş başladı. Doğu’da Ruslar, Ermeniler, Güneydoğu’da Fransızlar, batıda Yunanlılar, güneyde İtalyanlar ve İstanbul’da İngilizler. Anadolu insanı bütün bunlara karşı bir ordu oluşturuldu. Bir ordu ki, yediden yetmişe, kadın erkek, genç ihtiyar, herkes. Önce Yunan İnönü’nde dize getirildi. Ardından yeni destanlar yazıldı tarihe. Afyon, Kütahya, Eskişehir, Dumlupınar, Sakarya…

SAKARYA ŞEHİTLİĞİ

Kütahya-Altıntaş başarısı Yunanlıları şımartmıştı. Hatta Yunan Kralı Kütahya´ya kadar gelerek ordusuna Ankara yönünde saldırı emri vermişti.Yunanlılar üç kolordu halinde seksen sekiz bin kişilik piyade, bin süvari tugayı, üç yüz top ve yirmi uçak ile Türk Ordusu´nu yok etmek için Sakarya´ya doğru harekete geçtiler.Türk Ordusu kırk bin kişilik bir kuvvetti. Elinde cephanesi azdı. Yüz yetmiş yedi topu ve kanatları patates ve yumurta akı ile onarılmış iki uçağı vardı. Ordumuzun Sakarya´ya geri çekilmiş olması Ankara´da da heyecan ve korku yaratmıştı.

Ankara Hükümeti Başkumandınlık Kanunu´nu çıkartarak ordunun başına geçmesi için; tecrübeli, iradeli, azimli ve bilgi sahibi bir komutan olan Mustafa kemal Paşa´ya 5 Ağustos 1921´de tam yetki verdi. Yunan Ordusu üç taarruz kolu halinde mevzilerimize doğru ilerliyordu. Kuzeyde Yunan 3. Kolordusu, ortada 1. Kolordusu, güneyde ise 2. Kolordusu vardı. Bizim de düşmana karşı ilk hatlarımızda; 3., 11., ve 57. Tümenlerimiz bulunuyordu. 1. ve 5. Tümenlerimizi kuvvet olarak ayrılmıştı. Yunanlılar 23 Ağustos´ta sol kanattan Mangaldağı´ndaki  kuvvetlerimize taarruza giriştiler. Düşman kuvvetleri ne kadar üstün olursa olsun, kahraman Mehmetçiğimiz  kanı ve canı pahasına vatan topraklarını korumaya yemin etmişti.

 Sakarya´nın doğusundaki Duatepe, Kartaltepe, Beştepelen ve Yıldıztepe hattı doğal bir direnme hattıydı. Eğer bu hatta tutunamazsak Kızılırmak gerisine çekielcektik. Ülkemizin batıdan güneye doğru büyük bir kısmı işgal altındaydı. Onun içindir ki bu hatlardan bir adım daha geriye çekilemezdik.

 Bu durumu iyi gözleyen büyük Komutan Mustafa Kemal Paşa:

 – Hattı müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz… emrini vermiştir

Savaşlar 12 Eylül´e kadar çok kanlı bir şekilde yirmi iki gün ve gece devam etti. Düşman düşündüğü kuşatma harekatında başarılı olamadığından geri çekilmek zorunda kaldı. Bu savaşlar Türk Ordusu için tam bir subay savaşı olmuştu. Birliklere örnek olmak amacıyla subaylardan oluşan taarruz grupları kurulmuş ve gruplar kahramanca düşman üzerine atılmışlardır. Türkler bin kadar subay ile birlikte yirmi beş bun civarında şehit verdi. Yunanlılar ise on iki bin kayıp ve yirmi üç bin kadar yaralıyla arkalarına bakmadan Eskişehir-Afyon hattına çekildiler. Bugün Polatlı Şehitliği´nda yatan, vatanı uğruna çekinmeden canlarını veren bu kahramanlarımızı saygıyla anmak hepimizin en kutsal ödevidir. Bu topraklar üzerinde özgürlüğümüzün ve kurtuluşumuzun büyük fedakarlıklarla kazanıldığını unutmamalıyız.

DUMLUPINAR ŞEHİTLİĞİ

Yunan Ordusu Sakarya yenilgisinden sonra bir daha Türk Ordusunu yok etmek sevdasına kapılmadı. Eskişehir-Afyon hattında savunmada kalarak, işgal ettikleri yerleri bir anlaşma ile sahiplenmek isteğindeydiler.Türk Ordusu eksiklerini tamamlayarak bu istila kuvvetini ülkenin bağrından söküp atmak hazırlığına girişmişti. Bir yıl süren bu hazırlıklar sonunda ordumuz yeni bir taarruz gücüne erişmişti. 26 Ağustos sabahı şafak vakti Afyonkarahisar bölgesinde başlatılan topçu ateşimizin sonunda kuvvetlerimiz, “Allah!..Allah!.. “seslenişleriyle siperlerine girdiler.

Bir süre sonra, Yunan siperlerinin bulunduğu Kaleciksivrisi isimli en yüksek tepede Türk Bayrağı´nın dalgalandığını gören  diğer alaylarımız da harekete geçtiler. Tınaztepe´yi kuvvetlerimiz ele geçirdi. Cephede piyadelerin taarruzu sürerken, Fahrettin Altay komutasındaki süvari kolordusu, Ahu Dağları´ndaki geçitlerden aşarak Yunan kuvvetlerini arkadan kuşatma gayretindeydi.Aynı gün saat buçuktan itibaren Afyonkarahisar Ahırdağı bölgesindeki düşman mevzilerine kahramanca saldırımız devam ediyordu. Saat dokuzda 4. Kolordumuz Kaleceksivrisi´ndeki ve onun batısındaki düşman siperlerini, 1. Kolordumuz da Belentepe, Tınaztepe ve Kılıçaslan Gediği´ni ele geçirmişlerdi. Fazla kayıp vermemize ve çok kan akıtmamıza rağmen, taarruzlarımız devam etmekteydi. Yurt toprakları kirli düşman ayağından temizlenecek, esaretle yaşamaktansa hürriyet ve kurtuluş uğruna canlar verilecekti. Çiğiltepe´deki bir düşman grubu direnmeye devam ediyordu. Erlerimiz siperlerdeki dikenli tel örgüleri güçlükle aşarak ilerleyebiliyorlardı. Ordumuzda gerektiği kadar bu tel örgüleri kesebilecek tel makasımız bile yoktu. Her ne şehitlerle dolmuştu. Süvari kolordumuz Sinanpaşa Ovası´na inerek istila ordusunun arka kısımlarına girmiş ve İzmir demiryolu ile telgraf hatlarını keserek düşmanın batıdaki kuvvetleriyle iletişimini engellemişti. Bu, onlara en büyük darbeyi vurmuştu.

Türk ordusu, Sakarya´da dillere destan bir zafer kazandı. 22 gün 22 gece süren bu savaş, bir milletin kaderini değiştiren çetin bir savaştır. Saldırgan Yunan’ın Türk´ün imanı karşısında hezimete uğradığı bir zaferdir. “Hattı-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı Türkün kanıyla sulanmadıkça düşmana terk edilmeyecekti. Parola Ya istiklâl, ya ölümdü. Anadolu’dan Yunan’ı çıkartmaya kesin kararlı Mehmetçik, var gücüyle savaştı Sakarya ve Dumlupınar’da bir destan yazdı.

Ve büyük taarruz. Yunanlılara son darbeyi vurmak için 26 Ağustos sabahı günün ilk ışıklarıyla başladı. Başkomutanından en son erine kadar bütün bir ordu, büyük bir gayret ve inançla tek vücut oldu. Akşam olurken ordularımız düşman mevzilerinin büyük bir kısmını ele geçirdi. 26 Ağustos´ta başlayan çarpışmalar 29 Ağustos´a kadar devam etmiştir. Yunan kuvvetleri yer yer yok edilmişlerdir. Kaçabilen bir kısım kuvvetler, Trikopis komutasındaki beş tümen ile birleşerek Dumlupınar´da mevzilenmeye çalışmışlarsa da Türklerin önünde tutunamamışlar ve Kızıltaşderesi´ne doğru çekilmek zorunda kalmışlardır.

Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz´dir, ileri…” emrini verince, Yunanlılar Eskişehir´den, Sakarya´dan, İzmir´den kaçmaya başladı. Artık zafer Türklerindi.  Ağustos-Eylül 1922´de Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Savaşı´nda Yunan güçleri bozguna uğratıldı. 9 Eylül´de İzmir kurtarıldı. Yunan denize döküldü. Kurtuluş Savaşı Türkün zaferiyle sonuçlandı.  

Mustafa Kemal Paşa, Türk Tarihi için bir şeref sayfası olan Dumlupınar Savaşı´nda şöyle anlatır:

“Bu son vaziyetten iki buçuk saat sonra süngülerimiz düşmanın göğsüne girmiş ve mesele halledilmiş bulunuyordu. Aynı zamanda gecede hulul ediyordu. Ve sanki gecenin karanlığı pek feci olan bu manzarayı cihanın nazarından saklamak için hitap ediyordu.

Bu harp cephesini ertesi gün gezdiğim zaman teessürden emin nefs edemedim.”

Türk vatanını kana ve ateşe bulayan Yunanlılar, 30 Ağustos´ta Mustafa Kemal Paşa´nın kumandasındaki Büyük Taarruzda ordumuzun süngüsü karşısında son darbeyi yemişler ve kurtulabilenleri süvarilerimizin önünde dağınık halde İzmir yönüne kaçmaya başlamışlardır. İzmir´de Yunanlıları denize döken ordumuz, Anadolu´yu düşman istilasından kurtarmış, İstanbul ve Trakya yönünde ileri yürüyüşe geçmişti. Sevr Anlaşması´na dayanarak Doğu Anadolu´da bir Ermeni devleti kurulması için başlatılan çabalar, bu bölgede savaşan Kazım Karabekir komutasındaki Türk birlikleri tarafından etkisiz hale getirildi. Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşmasıyla Fransızlar, Adana ve çevresindeki topraklardan çekildi.  

24 Temmuz 1924’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Türk milleti, bütün dünyaya varlığını kabul ettirdi. Böylece yeni Türk Devleti tam bağımsızlığına kavuştu. Dumlupınar´da ve Büyük Taarruz´da kaybettiğimizi onbinlerce şehidimizi Afyon, Dumlupınar, Uşak, Edirne, Manise, Menemen, Akhisar ve İzmir´de kurulan şehitliklere gömdük. Kurtuluş Savaşı sonrası Ege’de Ödemiş, Ayvalık, Afyon, Eskişehir-Kütahya, Sakarya ve Dumlupınar’da aziz şehitlerimize anıtlar, heykeller dikildi özel şehitlikler yapıldı.  

Sonuç olarak 19. Yüzyılın sonları 20. yüzyılın başlarında katıldığımız savaşlarda yüzlerce şehit verdik. Ordumuzun bu dönemde katıldığı savaşlarda 3 milyona yakın Mehmetçik şehit oldu. Dedelerimiz Avrupa içlerinden Basra’ya, Kafkasya’dan Yemen’e kadar onlarca cephede savaştı ve bir çoğu şehit oldu, kayboldu, geri dönmedi. Gidip de dönmeyen, onlardan bir daha haber alınamaya dedelerimiz hakkında çok az şey biliyoruz. Onları araştırmak ve hangi coğrafyada, hangi toprağın bağrında yattığını bulmak boynumuzun borcu olsa gerek.

Onlar, sayısız savaşların adsız kahramanları, yeryüzünün bir çok yerinde toprağın bağrında anıtsız yatıyor. Büyük şair Mehmet Akif‘in dediği gibi; “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!” Akıllara durgunluk verecek savaşların kahramanlarına ait abideler ancak gönüllere dikilip yaşatılabilir.

Onlar, çiçek çiçek açılarak gittiler,
Ufuklara saçılarak gittiler,
Şehit olup güle güle gittiler.