Milli Bayramların Ruhuna Fatiha mı?

97

 

Milî ve dinî bayramlar, bir milletin manevi çimentolarıdır, birbirlerinden ayrılmazlar. Bu bayramların aynı önem, ciddiyet ve coşku ile kutlanmaları gerekir. Millî bayramlar millî tarihimizin, dinî bayramlar dinî tarihimizin önemli dönüm noktalarıdır. Dinî bayramlar, dostluğu, kardeşliği, birliği ve beraberliği pekiştirir, yardımlaşma ve dayanışma duygularını güçlendirir, manevî dünyamızı zenginleştirir. Millî bayramlar, aynı millete mensup olma  duygusunu güçlendirir, aynı kaderi, tasayı, sevinci ve üzüntüyü paylaştığımızı hissettirir, millî kimliğimizi pekiştirir. Kısacası, bu bayramlar olmazsa olmazlarımızdır.

Aileler ve okullar, çocuklarımıza ve gençlerimize millî şuur, millî ruh, millî heyecan ve coşkuyu millî  bayramlarda kazandırırlar. Edebiyat, Müzik, Resim ve Beden Eğitimi öğretmenleri mesleklerinin en güzel ve verimli çalışmalarını bu bayramlarda ortaya koyarlar. Yetenekli gençler çalışmalarını bu törenlerde sergilerler. Okullar bu törenlerde vitrine çıkar ve birbirleriyle tatlı bir rekabete girerler. Bu vatanın kimler tarafından, hangi zorluklara karşı, hangi fedakarlıklarla kazandırıldığı bilgisi, tarihimizin büyüklüğü, şerefi, vatanın bölünmez bütünlüğü, Atatürk sevgisi, çocuğun ve gençliğin millet hayatındaki yeri ve önemi, Türklük şuuru, Çanakkale ve Kuvayı Milliye ruhu, millete ve devlete sahip çıkma bilinci, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma ideali ve hedefi  bu bayramlar vasıtasıyla kavratılır ve benimsetilir.

Son yıllarda özellikle millî bayramlarımıza karşı bir biganelik ve bir üvey evlat muamelesi sergileniyor. Ya  gerekli ilgi gösterilmiyor, ya kısıtlanıyor , ya alanlardan okul bahçelerine sıkıştırılıyor, ya da dinî veya millî tarihimizden alternatif bayramlar üretiliyor. Bir taraftan “tarihimizle yüzleşiyoruz, barışıyoruz” denilirken, tarihimizin bir başka bölümü ötekileştiriliyor. İşte en son l9 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın başına gelenler. Her yıl illerde ve ilçelerde stadyumlarda çeşitli etkinliklerle kutlanırken ve okullarda çalışmalar son aşamaya gelmişken törenlere iki ay kala, Ankara hariç, bütün illerde stadyum törenleri yasaklandı. Son 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Ankara törenlerinde resmi geçidin askeri bando ve askeri solistler eşliğinde Can Bonomo’nun İngilizce  Eurovision şarkısıyla yapılması, millî bayramlara verilen önem ve gösterilen hassasiyetin en belirgin göstergesidir.

05.05.2012 tarih ve 28283 sayılı Resmi Gazete’de Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği yayınlandı. Yönetmelik 12 maddeden ibaret. Yönetmeliğin maddelerinden biri yürütme, biri yürürlük, biri kaldırılan yönetmelikler, biri tereddütlerin giderilmesi ve  biri amaç maddesi olup, geride kalan yedi madde  bayramlar, mahalli kurtuluş günleri, Atatürk günleri ve tarihi günlerin kutlama törenleri ile ilgilidir.  Bu yönetmeliğin; bayramlarla ilgili yönetmeliklerin tekleştirilmesi, kutlamalara çağdaş bir form kazandırılması, halkın yüksek katılımının sağlanması ve törenlerin bir şölen, bir festival havasında kutlanması amaçlarıyla hazırlandığı ifade ediliyor. Bu amaçlar görünürde çok makul ve mantıklı. Fakat son yıllarda meydana gelen gelişmeler, bu konuda  iyimser olmamızı engelliyor.

Sivilleşme adı altında her alandan askerlerin uzaklaştırılması süreci içinde, dört tarafı bize düşmanca emeller besleyen komşularla dolu bir ülkede, özel bilgi ve ihtisas isteyen Milli Güvenlik derslerinin sivil öğretmenlerce okutulması, ilköğretim okullarımızda okutulan Andımızın kaldırılmasının ciddi ciddi tartışılması, Atatürk’ün adının özellikle kullanılmayarak unutturulmaya çalışılması, onu tarih sahnesine çıkaran Çanakkale Zaferi’nden silinmeye çalışılması, ülkesini seven insanları rahatsız ediyor. Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği taslağında; “Atatürk ilke ve inkılaplarını benimsetme” amacının okulların amaçları arasından çıkarılıp, öğrencilerin amaçları arasında yer verilmesi -okul ve öğretmenin çabası olmadan nasıl olacaksa-, okul koridorlarında Türk büyüklerinin portrelerinin asılma mecburiyeti varken, şimdi de sınıflardaki Atatürk köşelerinin Türk Büyükleri köşelerine dönüştürülmesı gibi önerilere yer verilmesi, bayramlarla ilgili düzenlemelere karşı insanı ciddi kuşkulara düşürüyor. Bu kuşku bizi, Gençliğe Hitabeler de kaldırılacak mı, İstiklal Marşımız da değiştirilecek mi endişelerine kadar götürüyor.

Şimdi bu bilgiler ışığında, Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ve Sayın Genelkurmay Başkanının mutabakatı ile hazırlandığı belirtilen yeni Tören ve Kutlama Yönetmeliği’ni değerlendirelim.

  • 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi olarak kuruluşunun ve

yönetim biçiminin belirlenişinin kutlandığı en büyük millî bayramımızdır. Bu bayramlar içinde milletçe topyekün kutlanması gereken en önemli bayramımızdır. Bu bayramın törenlerini Cumhurbaşkanı tertip edecek, resepsiyonu da Çankaya’da o gerçekleştirecek. Yönetmelikte bu madde çok dar kapsamda tutulmuş. Bakalım uygulama, ne kadar Cumhuriyet’in ruhuna uygun olacak.

  • 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, iki parçalı kutlanacak: ” Ulusal Egemenlik” ve “Çocuk Bayramı”. Dünyada çocuklara armağan edilmiş tek Çocuk Bayramı. Bu bayramın törenlerini Millî Eğitim Bakanı düzenleyecek, mesajını medya aracılığıyla bildirecek, programlarda tören geçidi ve tebrikata yer verilmeyecek. Her yıl ilköğretim okullarımızın coşkuyla kutladığı, çocuklarımızın geleceğin büyükleri olduğunu vurgulamak için büyüklerin makamlarına oturtularak yüceltildikleri gösteriler, değişik ve çok renkli kıyafetlerle anne-babalarının önünden coşkuyla resmi geçişler artık yapılmayacak.
  • 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, tamamen Gençlik ve Spor Bakanlığına bırakılmış. Bu bayramın törenini yıllardır Milli Eğitim Bakanlığı düzenliyor ve genellikle lise gençliği kutluyor. Şimdi nasıl olacak, gençlik Milli Eğitim Bakanlığında, töreni Gençlik ve Spor Bakanlığında. Davul tokmak meselesi. Programlarda resmi geçit ve tebrikata yer verilmeyecek. Stadyumlarda gençler sportif gösteriler yapmayacak, büyük ihtimalle şarkılar, türküler ve pop müziğiyle coşulacak, bir gençlik festivali veya karnavalı tarzında eğlenceler yapılacak. Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basması gibi olaylar canlandırılmayacak.
  • 30 Ağustos Zafer Bayramı, bugüne kadar Genelkurmay Başkanlığının düzenlediği programlarla kutlanıyordu. Yeni Yönetmeliğe göre bundan sonra bu törenleri Cumhurbaşkanlığı düzenleyecek, tebrikatı Genelkurmay Başkanı değil, Cumhurbaşkanı kabul edecek, resepsiyonu da Çankaya’da o yapacak. 30 Ağustos; 26 Ağustos l922’de Başkomutan Gazi Mustafa Kemal’in komutasında Afyon-Kocatepe’de başlayan Büyük Taarruz’un, 30 Ağustos l922’de Başkomutanlık Meydan Muharebesinin kazanılması olayının kutlandığı, İstiklâl Harbi’nin nihai zaferlerinden biridir. Bu bayramda gündüz askerlerimizin yaptığı resmigeçitlerle milletimize güven verilir, ordu-millet bütünleşmesi bir defa daha sağlanır, akşam da zafer alayları yapılır, orduevlerinde de ordu mensupları kutlamalar yaparlardı. Şimdi büyük coşku içinde kutlanan bu tören, daha resmi ve daha sade törenlerle kutlanacak.
  • Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Diğer Tarihi Günlerin Kutlamaları ise, tören geçişi ve tebrikat yapılmadan gerçekleştirilecek. Zaten Yönetmelikte bu günlerle ilgili kutlamalar bir madde ile ifade edilmiş: Bu günler; bilimsel toplantılar, konferanslar, sergiler, yarışmalar, tiyatrolar, halk oyunları, gösteriler ve konserlerle kutlanır. Bu ifade, bu günlerin resmi bayram biçiminde kutlanamayacağını belirtir.

İstiklal Savaşı’nın önemli bir savaş olmadığının, hatta neredeyse sanal bir savaş olduğunun, Çanakkale Zaferinin Atatürk’ün katkısı olmadan sadece manevi saiklerle kazanıldığının ileri sürüldüğü, Atatürk ilke ve inkılâplarının, Atatürk döneminde yapılan bütün işlerin her fırsatta kötülendiği,  alternatif kahramanlar üretilerek yıpratılmaya ve küçültülmeye çalışıldığı, Gençliğe Hitabe’den bile rahatsızlık duyulduğu bir ortamda Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş döneminin önemli köşe taşları olan olayların kutlandığı  millî bayramlarımıza bu bigane tavrın takınılmasını doğal karşılıyorum.

Öyle ise, millî bayramlarımızın anlamına, önemine ve ruhuna göre kutlanması sorumluluğu, öncelikle okullarımıza, öğretmenlerimize, gençlerimize, anne ve babalarımıza, aydınlarımıza ve topyekün

Türk milletine düşmektedir. Çünkü, bu bayramlar, millî birlik ve beraberliğimizin çimentosudur. Millî kimliğimiz, şuurumuz ve ruhumuz bu bayramlarla güçlenir. Millî bayramlarımız da, en az dinî bayramlarımız kadar coşkulu kutlanmalıdır. Şairin dediği gibi, “Sahipsiz olan memleketin batması haktır”. Sahip çıkılmayan değerler de kaybolup gidecektir. Yalnız şunu unutmayalım ki, gidenler sadece değerlerimiz olmayacak, millî kimliğimiz, bağımsızlığımız, egemenliğimiz ve özgürlüğümüz olacaktır. O zaman “ruhuna el-fatihâ” demeden millî bayramlarımıza sahip çıkalım.

 

 

Önceki İçerikYüzeysel Gelişme Dikkat Çekici
Sonraki İçerikDil Yaresi
Avatar photo
Bulgaristan göçmeni bir ailenin oğlu Sâkin Öner 05.10.1947 tarihinde Denizli ilinin o zaman Çal ilçesine bağlı bulunan Dedeköy bucağında doğdu. Bugün Dedeköy 'Baklan' adıyla Denizli'ye bağlı bir ilçedir. Babası Emniyet Komiseri merhum Celalettin Öner, (1922-16.12.1970) annesi Denizli'nin Honaz ilçesinden ev hanımı merhume Ulviye Öner (Akkuş)'dir. Annesi 1951yılında vefat etmiştir. Babası 1953 yılında Polis Memuru olarak görev yaptığı Aydın ilinin Nazilli ilçesinde Zarife Öner (Meriçoğlu) ile ikinci evliliğini yapmıştır. Sakin Öner 1951-1953 yılları arasında Dedeköy (Baklan)'da dedesinin ve babaannesinin yanında kalmıştır. İki yıl köy ortamında kalan Öner, burada kırsal kesimdeki Türk insanının yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, zengin halk kültürünü tanıma imkânını bulmuş ve bu döneme ait izler şiirlerine ve yazılarına yansımıştır. ÖĞRENİM HAYATI Babasının memuriyeti sebebiyle 1954-1955 der yılında Manisa'nın Kırkağaç ilçesinde başladığı İlkokul hayatı; Manisa'nın merkezinde devam edip Afyon'un Sandıklı ilçesinde tamamlandı. 1959-1960 Öğretim yılında Sandıklı Ortaokulu'nda başlayan ortaokul tahsili, Bandırma'da devam edip Van'da tamamlandı. Lise'ye Van'da başlayıp Yozgat'ta tamamladı. 1965 Haziranında girdiği Üniversite Giriş sınavı sonunda birinci tercihi olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Burada öğretimini sürdürürken Babıâli'de Sabah Gazetesi'ne muhabir olarak çalıştı. 1966 yılında Bugün Gazetesi'ne teknik sekreter olarak transfer oldu. Bu arada Hukuk Fakültesi'nden ayrıldı. 1967'de yeniden girdiği Üniversite Giriş İmtihanı'nı kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kayıt oldu. 1967-1972 yılları arasında bu bölümde okudu. Bu süre içinde dergicilik, kitapçılık ve yayıncılık yaptı. 1972 yılı Şubat ayında diploma aldı. Babasının vefatı sebebiyle Denizli iline tâyinini istedi ve aile fertlerinin sorumluluğunu üstlendi. 1981 yılında doktora çalışmalarını başlatan Öner, 1987 yılında doktora yeterlik sınavını verdi. Ancak, idarî görevleri sebebiyle doktora çalışmalarına uzun süre ara vermek mecburiyetinde kaldığından, 2003 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Doktoru oldu. MEMURİYET HAYATI Denizli Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak memuriyet hayatına başladı. 17.02.1973 tarihinde Denizli ilinin Acıpayam ilçesi Darıveren bucağında Fidan Oymak ile evlendi. 1975 yılı Temmuz-Ekim ayları arasında İzmir-Bornova'daki Topçu Taburu'nda kısa süreli askerlik görevini yaptı ve Topçu Asteğmen olarak terhis oldu. Memuriyet hayatı; İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'ne Müdür Yardımcısı ve Edebiyat Öğretmeni, Tahakkuk Müdür Yardımcısı ve Türkçe Bölümü Öğretim Görevlisi, Sinop Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak devam etti. Çalışma şartlarının uygun olmaması ve ailesinin İstanbul'da kalması sebebiyle, çok sevdiği meslek hayatına Mayıs 1977 tarihinde istifa ederek İstanbul'daki günlük Hergün Gazetesi'nde önce Haber Müdürü sonra da Yazı İşleri Müdürü oldu. 01 Ocak 1980 tarihinde yeniden öğretmenlik mesleğine dönek için başvurdu. Görev emri gelinceye kadar büyük düşünür ve yazar S. Ahmet Arvasi'nin kurduğu Türk Gençlik Vakfı'nın müdürlüğünü yaptı ve bu vakfın yayın faaliyetlerini yürüttü. 23.03.1970 tarihinde İstanbul Kız Lisesi'ne tâyini çıktı. 07.04.1980 tarihinde İstanbul Şehremini Lisesi'ne Edebiyat Öğretmeni ve müdür yardımcısı oldu. 13.12.1982'de İstanbul Pertevniyal Lisesi'ne Edebiyat öğretmeni olarak nakledildi. Bu okulda 23.08.1983'te Müdür Başyardımcısı oldu. 05.12.1984'te de İstanbul Behçet Kemal Çağlar Lisesi'nde Müdür olarak vazifelendirildi. 27.06.1987 tarihinde İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü'ne Müdür Yardımcısı olarak görevlendirildi. 16.10.1992 tarihinde Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne. 29 Haziran 1995 tarihinde ikinci defa İstanbul Millî Eğitim Müdür Yardımcılığına, 01.07.1998 tarihinde Vefa Lisesi camiasının umumi isteği üzerine ikinci defa Vefa Lisesi Müdürlüğüne, 18.08.2010 tarihinde İstanbul lisesi Müdürlüğü'ne kâyin edildi. Mart 2012'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. EDEBİYATTA 50 YIL Sâkin Öner'in edebiyatla ilgisi, 1957 yılında şiir yazmakla başladı. Merakı gelişerek, dosya kâğıdından dergiler yaptı. İlk şiirini 1957 yılında, ilkokul dördüncü sınıfta iken yazdı. "Gurbet" başlıklı bu şiir aynen şöyleydi: Gurbetteyim bugünlerde Geziyorum sahillerde Oturup ağlıyorum Hicran dolu bahçelerde Sızlar gizli yaralar Gönlümde hatıralar Günler geçer de sonra Yaşlar gönlüme dolar Ayrı düştüm sıladan Kan damlıyor yaradan Gurbet ayırma beni Yurttan, eşten ve dosttan. Ortaokul 2. sınıfa Bandırma'daki dayılarının yanında okurken ilk şiiri, Bandırma Ufuk Gazetesi'nde yayınlandı. Öğretmeni Münevver Yardımsever her dersine, Sâkin Öner'e bir şiir okutarak başlardı. Böylece şiir okuma sanatını öğrendi. Şiir okuma görevi Van Lisesi'nde de devam etti. Millî bayramlar ve törenlerin değişmez elemanı idi, okul adına günün anlamına uygun şiiri o okuyordu. Şiirleri Van'da çıkan gazetelerde yayınlandı. Şiir yarışmalarına katılıp dereceler aldı. Ortaokul 3. sınıfta okul idaresinden izin alarak şahsı adına 'Doğuş' adıyla bir duvar gazetesi çıkardı. Bu gazetedeki bütün yazı ve şiirler kendisine aitti. Lise 1. sınıfa geçtiğinde Okul Müdürlüğü, okulun Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanlığına Öner'i getirdi. Okulun camekânlı büyük bir duvar gazetesi vardı. Artık onu o çıkarıyordu. Gazetede makale, deneme, röportaj, hikâye, şiir, haber, karikatür, bulmaca ve spor olmak üzere çok çeşitli türlere ve konulara yer veriliyordu. 15 günde bir değişen bu gazetede kendisine çeşitli haberler ve spor haberlerinde Cafer İpek, karikatür ve bulmacada da Metin Haldenbilen isimli bir arkadaşı yardım ediyordu. 1962 yazında Ağrı'da bulunan teyzesinin yanına gittiğinde orada yayınlanan günlük Mesuliyet Gazetesi ile temasa geçti. Bu gazetede de 'GÜN-KİN' isimli şiiri yayımlandı. Lise 1. sınıfta iken 1963 yılında Sakin Öner Yeşil Van gazetesinde 'Bahçemin Çiçekleri' başlıklı bir sütunda 'Bülbül' mahlasıyla günlük fıkralar yazmaya başladı. Mahlas kullanmasının sebebi, ailesinin bu tür çalışmalara, derslerini aksatacağı gerekçesiyle karşı olmalarındandı. İçindeki yazma aşkını frenleyemeyen Öner, takma isimle de olsa yazmayı sürdürüyordu. Artık yazma işini, gazetelerdeki kendisinden yaşça büyük ve deneyimli köşe yazarlarıyla polemiğe girmeye kadar götürmüştü. Bu arada Yeşil Van ve diğer gazetelerde sık sık şiirleri yayımlanıyordu. Bu arada Serhat Postası isimli gazetenin açtığı şiir yazma yarışmasında üçüncü oldu. Bir gün, yeni taşındıkları evin sahibiyle girdiği polemiği içeren 'Ev, ev, yine ev...' başlıklı bir yazıya rastlayan babası, 'Bülbül' mahlaslı yazıları onun yazdığını anladı. Fakat hayret ki, hem fazla yüzgöz olmadı, hem de kızmadı. Belki de gizli gizli gurur duydu. Bu süreç, Van'dan Yozgat'a tayin oldukları 1964 yazına kadar devam etti. Babasının 1964 yazında Yozgat'a tâyin olması üzerine Öner, Lise 3. sınıfı Yozgat Lisesi'nde okudu ve buradan mezun oldu. En yakın sınıf arkadaşı Cemil Çiçek'ti. Sakin Öner, ailesinden, Van ve Yozgat'taki arkadaşlarından aldığı etkilerle milliyetçi ve maneviyatçı duyguları ağır basan, fikrî ve siyasî hareketlerle ilgilenen, şiir ve nesir alanında epey deneyim kazanmış bir genç olarak İstanbul'a gelince Yine şiir, edebiyat dergi yayıncılığı ile ilgilendi. Gazetelerde, muhabir, sayfa sorumlusu ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Yayınevi kurdu, kitap yayınladı, kitaplar yazdı. Üçdal Neşriyat'ta sekreter ve musahhih olarak çalıştı. Bu arada, 1 Kasım 1966 tarihinde Ali Muammer Işın ve Ahmet Karabacak tarafından Millî Hareket adıyla Alparslan Türkeş'in lideri olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)'ni destekleyen milliyetçi düşünceyi temsil eden 15 günde çıkan dergi yayımlanmıştı. Bu derginin 15 Aralık 1966 tarihli 4. sayısında Öner'n 'Bekamız İçin Birleşmeliyiz' başlıklı ilk yazısı yayımlandı. Ali Muammer Işın'ın ayrılması üzerine 8. sayıdan itibaren derginin sahibi Ahmet B. Karabacak oldu. Bu sayıdan itibaren Öner de, derginin Teknik Sekreteri, 48. sayıdan itibaren derginin Genel Yayın Müdürü oldu. Dergi, Eylül 1970'de yayımlanan 50. sayısı ile kapandı. 1969 yılında kurulan Ülkü Ocakları Birliği'nin de Genel Sekreteri olan Öner, bu dönemde, Birlik tarafından düzenlenen konferansı kitap hâline getirerek bastırdı. Erol Kılıç'ın başkanlığı döneminde de Birlik adına 'Ergenekon' adıyla bir dergi yayımladı. Bu arada, Cavit Ersin'in 'Millî Ekonomi ve Ziraat', Mustafa Eşmen'in 'Türk Köyü' ve Öncüler Dergisi'nde fikrî yazıları yayımlandı. Millî Hareket Yayınevi, 1970 yılında Cağaloğlu'na taşınınca Beyazsaray 41 numarada Öner, Ergenekon adıyla bir yayınevini kurdu ve Alparslan Türkeş'in Genişletilmiş Dokuz Işık kitabını yayımladı. 1972 yılı başında Ömer Seyfettin'in 'Millî Tecrübelerinden çıkarılmış Ameli Siyaset' isimli eserini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek sadeleştirdi. Bu çalışması Göktuğ Yayınevi tarafından 'Amelî Siyaset' adıyla bastırıldı. Bu, Öner'in basılan ilk kitabıdır. 1972 Mayıs'ında Denizli Lisesi'nde öğretmenliğe tâyin edilince Ergenekon Yayınevi'ni gençlere bıraktı. Denizli Lisesi'ndeki görevi sırasında sınıf ve okul gazetelerinin çıkarılmasına öncülük etti, Mevlana ve Âşık Veysel'le ilgili yazdığı senaryoları sahneye koydu, önemli şairlerimizin anma günlerini yaptı. Okula edebî ve kültürel faaliyetler yönünden bir hareket getirdi. Orada iken yazdığı Abdülhak Hâmit Tarhan isimli biyografi çalışması, 1974'te Toker Yayınları'nca basıldı. Ömer Seyfettin'in 'Türklük Mefkûresi' isimli eserini de Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek 'Türklük Ülküsü' adıyla 1975'te Türk Kültür Yayınları arasında yayımlattı. 1975 Kasımında İstanbul'a Atatürk Eğitim Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Öğretim Görevlisi olarak döndükten sonra, bir taraftan anarşinin at koşturduğu okulda düzeni sağlamaya ve derslere girmeye çalışırken, bir taraftan da edebî çalışmalarına devam etti. Burada görev yaptığı üç yıl içinde 'Ülkücü Şehitlere Şiirler' (1975), 'Ülkücü Hareket'in Şiirleri ve Marşları' (1976) isimli antolojileri, 'Ârif Nihat Asya' (1978) isimli biyografi kitabını, Müslim Ergül ve Osman Nuri Ekiz'le birlikte Eğitim Enstitüleri Türkçe Bölümü 2. sınıf Yeni Türk Edebiyatı (Servet-i Fünûn'dan Cumhuriyet'e kadar) isimli ders kitabını hazırladı ve yayımlattı. Ortadoğu gazetesinde de bazı edebî makaleleri yayınlandı. Bu arada, aralarında S. Ahmet Arvasi'nin de yer aldığı bu okulda görev yapan yirmi arkadaşıyla 'Dokuz Işık' adıyla bir yayınevi kurdu ve bu yayınevi iki yılda on kitap yayımladı. Öner, şimdi geriye dönüp baktığında, her gün anarşik olayların yaşandığı arada öğretmenlerin ve öğrencilerin dövüldüğü ve yaralandığı hatta öldürüldüğü saat 08.00'den 24.00'e kadar devam eden bir mesai sırasınca bu kadar çalışmanın nasıl yapılabildiğine şaşırmakta, bunu gençliğine, dâvâsına olan inancına ve heyecanına bağlamaktadır. 1978 yılı ortalarında, Sinop'a tâyin olduğu ve orada anarşi nedeniyle güvenli bir çalışma ortamı bulamadığından çok sevdiği mesleğinden istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Bu yıl içinde mezuniyet tezi olan Yusuf Akçura'nın Türk Yılı (1928)'nda yer alan 'Türkçülük' isimli 128 sahifelik uzun makalesini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevrilmesini, sadeleştirmesini, önemli kişi, kurum ve kavramlarla ilgili notları içeren çalışmasını Türkçülük adıyla Türk Kültürü Yayınları arasında yayımlattı. Bu arada, hayatının üçüncü gazetecilik dönemi olan Hergün Gazetesinde Haber Müdürü olarak göreve başladı. Gazetede, bir taraftan bu görevi yürütürken, bir taraftan da haftada üç gün 'Ülkücünün Gündemi' isimli köşede güncel siyasî konularda fıkralar ve önemli olaylarda 1. sahifede imzasız yorumlar yazıyordu. 'Öz Yurdumda Garibim' başlıklı yurtlardan atılan milliyetçi öğrencilerin dramını anlatan röportajı ile 1978 yılında Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti'ne 'En İyi Röportaj Yazarı' seçildi. 1979 yılında yine bu gazetede çalışmasını sürdürürken Toker Yayınları'ndan 'Nihal Atsız' isimli biyografik çalışmasını, Su Yayınları'ndan 'Köy Enstitülerinden Eğitim Enstitülerine' isimli araştırma kitabını yayımlattı. 1979 yılı başlarında gazetenin boşalan Yazı İşleri Müdürlüğü'ne getirildi. Dokuz ay bu görevi sürdürdükten sonra yıl sonunda öğretmenlik görevine dönmek için Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurdu. 1980 yılı Mart'ında İstanbul Kız Lisesi'nde depo öğretmeni olarak göreve döndükten sonra Nisan ayına da Şehremini Lisesi'ne tâyin edildi. Sakin Öner 12 Eylül 1980 İhtilâli'den sonra, Şehremini Lisesi'nde Müdür Yardımcısı olarak yeniden idarecilik görevine başladı. Burada okulun Kültür ve Edebiyat Kolu çalışmalarını yürüttü. Doğa isimli bir okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti. Bu arada Eğitim Enstitüsü'nde iken hazırlamaya başladığı Kompozisyon Sanatı (Düzenli Konuşma ve Yazma Sanatı) isimli kitabı tamamladı. Bu kitap, 1981 yılında Veli Yayınları tarafından yayımlandı. Ortaöğretim ve Yüksek Öğretim kurumlarında ders kitabı olarak okutulan bu kitap, Öner tarafından ancak 2005 yılında güncelleştirildi ve genişletildi. Okulun Tiyatro Kolu Başkanlığı'nı da yürüten Öner, 1981 yılında 'Gün Işığı' isimli oyunla Millî Eğitim Vakfı 1. Tiyatro Yarışması'na katıldı ve başarı kazanıldı. Aynı yıl Veli Yayınları'ndan İmla-Noktalama ve Cümle Bilgisi, Örnek Açıklamalarla Atasözleri ve Özdeyişler isimli kitabını yayımlattı. 1992 yılında Prof. İskender Pala ve Rekin Ertem'le birlikte Ortaokul 1., 2. ve 3. sınıflar için Türkçe ve Dil Bilgisi kitaplarını hazırladı. Bu altı kitap Deniz Yayınları tarafından yayımlandı. Beş yıl süre ile okutulan bu kitaplar eğitim camiasında büyük ilgi gördü. 'Millî Eğitimin İçinden' adıyla bir kurum içi halkla ilişkiler dergisi çıkardı. 1997 yılında Vefa Lisesi'nin 100. kuruluş yılı anısına bir anı kitabı hazırladı. Bu kitap Vefa Eğitim Vakfı yayını olarak 'Vefa Lisesi 125. Yıl Anısına' adıyla yayımlandı. 1997 yılı sonlarında seçtiği öğretmenlerle Milli Eğitim Bakanlığı'nın talimatıyla Lise 9., 10. ve 11. sınıfların Edebiyat, Kompozisyon ve Türk Dili kitaplarının yazımını sağladı ve editörlüğünü yapı. 2005 yılında da yeni öğretim programları ve tekniklerine göre hazırlan Lise 9. sınıf Türk Edebiyatı kitabının da editörlüğünü yaptı. Özlü Sözler isimli kitabı da1998 yılında Yuva Yayınları tarafından basıldı. 1998 yılı ortalarında yeniden Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne dönen Öner, Kırk yılı aşkın bir süredir yazdığı şiirlerini topladı. Değerli Şairlerimiz Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal, Bestami Yazgan ve Yusuf Dursun'un beğenisi üzerine ilk şiir kitabını 2002 yılında 'İlk Dersimiz Sevgi' adıyla yayımladı. Sakin Öner, son olarak Vefa Lisesi'nin 13. kuruş yıldönümü münasebetiyle Edebiyat Öğretmenleri Hayri Ataş ve Hatice Gülcan Topkaya ile birlikte 'Vefa Lisesi 135. Yıl Anısına' isimli kitabı hazırladı. Bu arada 2001 yılından bu yana Yeşil-Beyaz isimli okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti ve bu derginin her sayısında bir yazısı yer aldı. 12 Eylül 1980'den sonraki dönemde başta Güneysu, Türk Edebiyatı, Dil ve Edebiyat olmak üzere çeşitli dergilerde yazıları ve şiirleri yayımlandı.