Milletin Partisi Olmak!

71

Yazının başlığındaki millet sözcüğü ile “Türk Milleti”ni kast ettiğimden bir şüphe yoktur. Niye bunu dedim? Çünkü Cumhuriyetin kurulduğu ilk günden bu yana ve Atatürk’ün “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” demesinden beri Türklük aleyhine gizli ve aleni faaliyetler almış başını gitmiştir.

 

Bugünlerde bu konu ile ilgili yaşadıklarımızda izahtan varestedir.

 

Bir vatandaş olarak hadi onu da geçelim şuurlu bir Türk olarak en büyük muradımız, milletimizin rahat, huzurlu, güven ve refah içinde yaşamasıdır. Tabii ki, bu husus vatanın korunmasını ve millet ile devletin bekasını da, olumlu bir şekilde etkileyecektir.

 

Bunun içinde ülkemizde doğru ilkeler üzerine siyaset yapılmalı ve bürokrasimiz bu çerçevede oluşmalıdır.

 

Türkiye’yi yönetmek üzere, milletimiz için yegâne yöntem demokrasi ve bu demokrasinin de, çok partili bir parlamenter sisteme dayanıyor olmasıdır.

 

Milletimiz her şeyin en iyisine layıktır ve binlerce yıllık var olma mücadelesi nedeni ile bunu hak etmiştir. Demokrasi savaşını da, 1800’lü yılların başından beri büyük bir azim ve kararlılıkla vermektedir.

 

Ancak demokrasimiz hepimizin malumu olan nedenlerle daima suni sıkıntılar yaşamıştır/yaşamaktadır. Ne var ki, bu demokrasinin yanlışlığını göstermez. Biz her zaman, bireylerin düşüncelerine, adil bir şekilde seçme ve temsil haklarına önem veren bir anlayışı geliştirmeli ve korumalıyız.

 

Son dönemde, halkın da nasıl evet dediği tartışmalı bir referandum ile tek adam rejimine geçmiş gibi görünüyoruz. Kuvvetler birliği herkesin gözünü korkutuyor. Siyasi partilerin önemi adeta ikinci sıraya itildi. Seçeceğimiz şahıs, inanılmaz yetkilerle ülkeyi yönetecek. Bu sebeple halkın gelecek ile ilgili endişeleri büyüyor!

 

Bu koşullar altında; demokrasi isteyen, herkes için adalet diyen, değerlerin erozyonuna karşı çıkan, zümrelerin ve ideolojilerin tahakkümüne karşı direnen, can ve mal emniyetinden endişe duyan insanlarında yeni arayışları var. Gazi Meclis (TBMM)’in yeniden eski önemini kazanmasını isteyen ve çoğunluğun kendini o mecliste temsil edilirken görmek isteği “çok partili demokratik parlamenter sistemi” hedefleyen yeni bir siyasi yapı kuruldu.

 

Bu kapsamda onca siyasi parti olmasına rağmen halkta karşılık bulan bir siyasi parti daha Türkiye’de, demokrasi yürüyüşüne katıldı. Bu parti, şartlar sebebi ile kendini “cesurlar hareketi”, “değerler hareketi”, “kadın ve gençlik hareketi” ve de toplamda bir “iyilik hareketi” olarak değerlendiriyor ve liderleri Meral Akşener‘in ağzından da, bunu dillendiriyor.

 

Şimdi Türkiye’nin gittiği karanlık yoldan çıkış için artık bir umudumuz oldu. Bu umut “İyi Parti”lilerce boşa çıkarılmamalıdır. “İyi Parti” ihtiyaçlar nedeni ile kurulmuştur ve gelişmeler göstermektedir ki; Türkiye’nin “İyi Parti”ye ihtiyacı vardır. Bu talep boşa harcanmamalıdır ve kimsenin buna hakkı da, yoktur.

 

Bunun için yapılacak ilk iş, kendisini bu mücadele içinde gören herkesi “İyi Parti” çatısı altında toplamaktır. Bu partiye her isteyen kolayca üye olabilmeli, çalışmalara davet edilmeli ve halk partinin gerçek sahibi olduğunu hissedebilmelidir.

 

Yani bu parti; partiyi kuranların, partiyi yönetenlerin, il ve ilçelerde görevde olanların değil halkın yani milletin partisi olmalıdır. Milletimiz bu partiyi kendisinin hissettiği gün, Allah’tan başka hiç bir güç “İyi Parti”nin iktidarını engelleyemeyecektir.

 

Buradan açıkça ilan ediyorum ve istiyorum ki; bu partinin kapılarını milletimizin her ferdine açınız. Bu parti üzerinden şahsi emellerinizi tahakkuk ettirmeye çalışmayınız. Türkiye’de eski ve yeni uygulamalarda gördüğümüz ve bildiğimiz particilik hastalıklarını buraya taşımayınız.

 

Eminim ki, memlekete hizmet aşkı ile yanıp tutuşan “İyilik Hareketi”nin lideri Meral Akşener‘de böyle istiyor ve düşünüyordur. Benim gördüğüm, milletimiz “İyi Parti” ile kucaklaşmaya hazırdır, size bize düşen görev bu kucaklaşmayı sağlamak ve aradaki ufak tefek engelleri ortadan kaldırmaktır.

 

Haydi o zaman, buyurun tarih yazmaya!