Mesele İslam Dünyası

90

 

Mısır’ın başına gelenler, çök üzücü, çok düşündürücü ve çok da ders vericidir.

Mısır, sıradan bir ülke değildir. İslam Dünyası’nın en önemli ülkelerinden birisidir.

Bugün, Mısır’ın içinde bulunduğu durum, İslam Dünyası açsından değerlendirilmelidir.

Ülkemizde bakıyorum, Mısır’da yaşananlar darbe mi değil mi sorusu ve cevabı içerisinde kaldı ve öyle bir dar çerçeveye oturtulmaya çalışılıyor.

Mursi taraftarı mı, olalım, yani, Müslüman Kardeşlerden yana mı olalım, yoksa, darbe yapanlarla mı saf tutalım.

Sanki, bizim açımızdan çok önemli imiş gibi. Diyelim ki, darbe dedik -ki zaten açık bir darbedir- yani Sisi karşıtı olduk. Bizim için ne değişir? Mursi’yi kurtarmış mı oluruz?

Ya da, darbe değil dedik, Sisi ile birlik mi olacağız?

Mursi’yi getiren güç, yeniden indiriyor ve hem de bir yıl dolmadan. Mısır iktidarı açısından söylenecek söz bu kadardır. Bu güç, Mursi’yi getirirken iyi idi de, götürünce mi kötü?

Demem o ki, Mısır meselesi çok büyük bir boyutu orta yere koymak ve büyük, tarihi bir tartışmayı açmak için kullanılmalıdır.

Nedir bu mesele?

İslam Dünyasının içinde bulunduğu durum ve Emperyalizmin, batı sömürgeciliğinin rolü ve gücü.

İşte, bizim, yani Müslümanların tartışacağı konu bu olmalıdır.

Arap Baharı yutturmacasının dünyayı sardığı günlerde ısrarla, bunun bir emperyalist oyun olduğunu vurguladık. Oysa, bir kesim, hatta büyük bir kesim, kendiliğinden olan bir gelişme falan gibi iddialarda bulunuyordu ve bu iddialarda ısrar ediyordu. Çok açık görülmektedir ki, Müslüman devletlerde bu yapı itibarı ile kendiliğinden bir demokrasiyi beklemek hayaldir. Rejimler, devlet anlayışları ve batılı emperyalist güçlerle idarecilerinin ilişkileri buna müsait değildir ve buna müsaade etmezler.

Müslüman milletler arasında Anadolu Türklüğü, rejim, çağdaş düzene uyum konusunda yaklaşık yüz elli yıldan beri çok ciddi mücadele vermiştir ve bugün Müslüman topluluk ve devletler arasında açık rejim ve çağdaş düzene uyum açısından en ileri olan Müslüman ülke Türkiye’dir.

Anadolu Türklüğü, Müslüman bir millet olarak, gerçekten ağır bedeller ödemiştir. 1876 yılında mutlak monarşinin çok az da olsa kırılması anlamında bir Teşkilat-ı Esasiye(Anayasa) oluşturmuş, ama sürdürememiştir. Bundan sonraki gelişmeler, rejim değişimi açısından gerçekten büyük mücadelelerle geçmiş ve sonunda Cumhuriyet, parlamenter sistem kurulmuştur.

Ancak, bu gelişme, hiçbir İslam Ülkesi açısından uygulanabilir bir örnek teşkil etmemiştir.

İslam ülkeleri, seçim, parlamento gibi bir takım kurumları zaman zaman kullanıyor olsalar bile, tek adam rejimi ağırlıkta ve hatta hepsinde öyledir. Bu durum ise, rejimin emperyalist güçlerin rahatça güdümüne girmeye müsait bir ortam oluşturmaktadır.

Şunu sorabiliriz?

Türkiye, -bütün sıkıntılara rağmen-açık rejim ile yönetiliyor olsa da, emperyalizmin güdümünde değil mi veya bu güdümden bağımsız mı?

Hayır!

Ama, aynı şey değildir.

Emperyalizmin, sömürgeciliğin bir kişi eliyle ülkeye el koyması başka, bir takım gizli eller yardımıyla ve mücadele ederek, açık davranma imkânı bulamadan, bir takım oyunlarla etki etmek başkadır.

İkincisinin engellenmesi, değişmesi, durdurulması, yok edilmesi için mücadele imkânı bulunabilir, kaldı ki mücadele de edilmelidir. Ama,monarşik rejimlerde halkın emperyalizmle mücadelesi imkânsızdır.

Bu nedenle, Mısır konusuna bu çerçeveden bakmak gerektir.

Yani, İslam ülkelerinin aydınları, ne pahasına olursa olsun, Anadolu Türklüğünün verdiği mücadeleyi vermelidir. Her şeyden önce, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş dönemini örnek almak, açık rejime geçişin adımları için yeterli olacaktır.Çünkü, Cumhuriyete geçiş bir günde olmamıştır. Bu geçişin bir alt yapısı toplumda oluşmuş ve oluşturulmuştur.

Bu yapılmazsa, İslam Dünyası’nın Hıristiyan ve Yahudi âlemi karşısındaki bugünkü yenilmişliği daha ağır bedeller ödemeye doğru hızla gitmektedir.

Ülkemizde de, konuyu bu açıdan ele almakta yarar vardır. Yoksa, hükümetin yaptığı gibi bir kayıkçı kavgasının peşinden gitmek bize ve mazlum Müslüman milletlere bir yarar sağlamaz.

Müslüman Kardeşlerden yana olalım da gerisi önemli değil gibi sığ, basit ve tarihsel, sosyolojik ve evrensel boyutu olmayan görüşler ileri sürmek bizim için pek anlam ifade etmemektedir.

Hoş, mevcut yöneticilerimizin, Millî Mücadeleye ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu iradesine pek sıcak bakmadıkları için Mısır ve İslam Dünyası’nda olan ve olabilecek gelişmeler konusunda derinlikli bir fikir üretmelerini beklemek de pek doğru değil galiba.