Mazide Kalan Türkiye…-2-

78

Akşam Gazetesi:

60’lı ve 70’li yıllarda radyo yayınları kısıtlı olduğu ve televiz­yon
da olmadığı için gazeteler çok önemliydi. Gündüz satılan ga­zetelere alternatif
olarak akşama doğru 15.00 – 16.00 saatlerinden sonra ‘Akşam’ gazetesi adıyla
bazı gazeteler basılır ve gün içerisinde yaşanan bazı önemli olaylar, ertesi
güne sarkmadan sıcağı, sıcağına be akşam gazetelerinde yer alırdı.

Benim de anımsadığım kadarıyla, ‘Son Havadis’ gazetesi bunlardan
bir tanesiydi. Bu gazeteler, özellikle günün bitiminde ve iş çıkış saatlerinde
daha çok vapur iskelelerinde, otobüs duraklarında ve tren istasyonlarında
satılır, böylece meraklısına 12 saatlik taze haberler sunulurdu…

– Burda Model Dergisi:

O yıllarda çok kaliteli, parlak renkli ofset baskılı, incecik yap­rakları
olan bu moda dergisi; kadınlar için biraz da statü sembolü olarak görülürdü.
Ayrıca doktorların, kuaförlerin de bekleme sa­lonlarında, Burdaların eski
sayıları atılmayarak, sehpaların üzerin­de biriktirilirdi. (bu adet aynen
günümüzde de uygulanmıyor mu? Yine dr. ve diş hekimi muayenehanelerinde, avukat
bekleme salon­larında, kuaförlerde, benzer iş yerlerinde görüşeceğimiz kişileri
bek­lerken, bu tür dergilerin eski sayılarını okuyarak randevu saatimizi
beklemiyor muyuz?)

Özellikle moda dergilerine bakarken, içinde bulunduğumuz mevsime
göre Avrupa modasını vurgulayan manken resimleri ve alt­larında Almanca
açıklamaları olan bu dergilerde ne yazıldığı anlaşıl­masa bile! Biz Türklerin
pratik zekâsı sonucunda, mankenin üzerin­de taşıdığı elbisenin aynısı ivedi bir
şekilde dikiliverilirdi!

– Okunmuş Gazete Toplayanlar:

Her akşam, Karaköy ve Kadıköy vapur iskelelerinin yolcu çıkış
kapılarının iki yanında sıralanan bir takım çocuk ve gençler: “Okunmuş
gazetelerinizi alırız!”nidalarıyla, vapurdan çıkan yolcu­ların ellerindeki
gazeteleri isterler, bu talepleri de genelde karşılıksız kalmazdı.

Benim çocukluk dönemimi de kapsayan, gördüğüm, bildi­ğim bu
uygulama; genelde okul harçlığını çıkarmak için ihtiyacı olan öğrenciler
tarafından yapılıyordu. Toplanan bu gazeteler, bazı öğrenciler tarafından
‘torba kâğıdı’ haline getiriliyor ve semt bak­kallarına satılıyordu… (Bu
uygulamayı ben de yapmıştım. Gazete kâğıtlarından hazırladığım ve un hamuru ile
yapışmasını sağladığım torba kâğıtlarını okul harçlığıma katkısı olsun diyerek,
kilosu 25 ku­ruşa semt bakkalına sattığımı çok iyi hatırlıyorum. Bu arada kimi
ar­kadaşlarımın; sattıkları torba kâğıdı destelerinin ağırlığı fazla olsun
diyerek, hazırladıkları torba kâğıtlarının alt tarafını bolca un hamuru ile
yapıştırdıklarını da hiç unutamam…)

– Cep Fotoromanları:

60’lı ve 70’li yıllarda özellikle genç kızlar tarafından çok oku­nan
ve orta boy bir cebe sığabildikleri için ‘Cep Fotoromanı’ olarak isimlendirilen
resimli aşk kitapçıkları vardı! Günümüzde TV’lerden sıkçasına izlediğimiz
Brezilya dizilerinin kitaplaştırılmış hali olan bu fotoromanlar; çoğunlukla
İtalyan ve Fransız artistleri tarafından se­naryolaştırılmış konuları içerirdi.
İçerisinde kavga sahneleri olmayan, dövüş sahneleri içerme­yen bu pembe
diziler, genellikle Hürriyet ve Tay yayınları tarafın­dan kitapçılarda
satılırdı. O dönemlerde geçliğini yaşayan bizim kuşaklarımız bu kitaplara çok
rağbet eder ve bu kitapları aramızda değiş, tokuş ederdik…

– Ayşegül Çocuk Kitapları:

Türkiye baskılarında adı ‘Ayşegül’ olan, Fransız yapımı renkli ve
resimli A4 ebadında parlak kâğıda basılmış çocuk kitapları vardı. İçindeki
çizimler renkli fotoğraf güzelliğindeydi. O dönemde ol­dukça lüks sayılabilecek
bu kitaplar, 16 sayfa civarındaydı.

Hayali bir Fransız kız çocuğunun; evde, okulda, piknikte, ta­tilde,
uçakta, köyde, tiyatroda, yaş gününde, senaryolaştırılmış seri maceralarının
anlatıldığı bu kızın, Türkiye şartlarıyla benzerlik taşı­mayan bir yaşam biçimi
vardı. Ailecek bahçeli lüks bir köşkte otu­rurlar, Fındık adında bir köpeği ile
köşkün ve kilisenin bahçesinde oynarlardı. Bu kitapta anlatılan hikâyelerin
içeriklerinde kullanılan mekânlar, yaşam tarzı; o günün Türkiye şartları hiçbir
benzerlik ta­şımazdı!

Ve Babıâli:

O yıllarda yayınlanan gazete ve birçok derginin matbaaları ve yazı
işlerinin yer aldığı, Çemberlitaş Türbe’den, Sirkeci Meyda­nına kadar kıvrıla,
kıvrıla inen meşhur Cağaloğlu yokuşuna o yıl­larda ‘Babıâli’ denirdi. Cağaloğlu
yokuşuna açılan sokaklar dâhil olmak üzere, bu bölge tamamen yayıncılık hizmeti
vermekteydi. 1980’lerin sonlarından itibaren buradaki gazeteler birer-ikişer
iki telli civarında yeni yaptırdıkları modern tesislerine taşındıktan son­ra,
Babıâli’nin günümüzde sadece ismi kaldı…

Pekiyi 60’lı yıllarda günlük yaşamımıza yön veren, ko­laylık
sağlayan; iletişiminden, temizliğine, yiyeceğimizden, içe­ceğimize, ulaşımımızdan,
haberleşmemize kadar bize sunulan hizmetler nelerdi?

Ülkemiz; o günlerden, bu günlere hangi yaşam standart­larını
yaşayarak, geliştirerek, aşarak ama aslında aile yapımıza yansıyan ekonomik
gücüne doğru orantılı olarak hangi süreç­lerden geçmişti? İşte o dönemde
kullandığımız bazı malzemeler ve yaşa­mımıza anlam katan renklerden yansımalar:

Arap Sabunu:

Günümüzün Türkiye’sinde yarım asır geriye gittiğimizde, bugünlerde yoğun
bir şekilde kullanılan çeşit, çeşit deterjanların yerine; temizlik işlerinde
Arap sabunu, ya da beyaz kalın sabunlar kullanılırdı

Devam Edecek

Önceki İçerikMazide Kalan Türkiye…-1-
Sonraki İçerikTaha Akyol Laf Dinletmeye Çalışıyor
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.