Sağanak keder yağmurları altında yaşamaya mecburluk…
Kimilerince zorunlu bir şekilde benimsenen bir yaşam biçimi; çilekeşlik…
Kuşatılmışlık psikolojisi ve acziyet mahkûmiyeti…
Kadersel çözüm önerileri… Sürekli yarına ötelenen kör umutlar…
“Sabahı olmayan geceye” yakalanmışlık hissinin verdiği dayanılması güç ıstırap…
Tüketilen özgüven duygusu ve dışlanmışlığın oluşturduğu tehlikeli nefret duygusu…
Milyonlarca umudu rağmen, baş edilemeyen”sabahsızlık sendromu“…
Çekilen çileye paralel, insanın içinde dertle beslenip büyüyen, intikam duygusu, kin…
Halden anlamayan bananeist insanların, “bana mı sordun” haykırışı, çıldırtan horlayıcı bakışları…
Toplumsal cinnet; ” her koyun kendi bacağından asılır” doktrini…
Tedavinin maliyetinin yüksekliğinden, bataklığa saplanmış insanlara uygulanan tek seanslık kemoterapi türü; “bitkisel hayata girdi fişini çekin“…
Başkaları için yaşamanın ahmaklık olarak görüldüğü bir sistemin hayasızca baş tacı edilişi…
Üstündekileri ağzındaki salyalarla, altındakileri horlayan gözlerle izleyenlerin akıl almaz mazlumluk iddiası…
Dürüstlükten nasipsiz, prensipten yoksun, ilkeli duruştan bihaber insanların diline pelesenk olmuş içi boşaltılmış “Ulvi Kavramlar“…
Sloganlarla duyarlı olma çabaları…
Hırsızlığı yolsuzlukla, fuhuşu tek gecelik aşkla, zinayı playboylukla izah edenlerin, zengin yaşam biçimlerinden ve sahip oldukları maddi imkanlardan ötürü “çılgınca” alkışlanması…
Herkesin dokuz aylık olduğu dünyada, doğuştan kazanılan haklar arasındaki devasa uçurum…
Sınıfsal farklılıklara göre; gösterilen saygı, verilen değer, yapılan hatalara tahammül…
Yazılı olmasa da, sosyolojik ve psikolojik olarak herkesin iliklerinde hissettiği, kabullenmeye zorlandığı kast sistemi…
Cevaplar sizin;
–Umutsuz insanlar terörist oluyorsa eğer, terörün önemli nedenlerinden biri de bizim umarsızlığımız olabilir mi?
-Yan kesicilerin, tetikçilerin, organize suç örgütlerinin suç ortağı sayılmamız için yeterli nedenler var mıdır?
-Toplumsal ahlakın bozuluşunda payımız yok mu sizce?
-Acep bugüne kadar, kaç insanın katili olmuş olabiliriz?
-Bencilliğimiz, Stalin’e rahmet okutur mu dersiniz?
-Acımasızlığımız, Hitler’den daha mı masum sizce?
-Doymak bilmeyen açları suçlayan bizler, gerçekten tok muyuz?
-Mazlumu görmezden gelenlerin, gazaba uğradığında mazlumdan sayılması mümkün müdür dersiniz?
Bir şarkı sözüyle bitirelim bu kez;
Masum değiliz hiç birimiz…