Malazgirt’ten Dumlupınar’a Türk’ün Ağustos Zaferleri

133

Ağustos ayının Türkler için ayrı bir anlamı vardır. Ağustos ayı, Türk’ün “Zaferler ayı”dır. Türk milletinin kaderini değiştiren ve tarihine altın harflerle geçen zaferlerin çoğu, Ağustos ayında gerçekleşmiştir.

26 Ağustos 1071’de Malazgirt, 27 Ağustos 1389’da I. Kosova,11 Ağustos 1473’de Otlukbeli, 23 Ağustos 1514’de Çaldıran, 24 Ağustos 1516’da Mercidabık, 26 Ağustos 1526’da Mohaç, 4 Ağustos 1578’de Vadis Seyl, 23 Ağustos 1921’de Sakarya, 26 Ağustos 1922’de Dumlupınar ve 30 Ağustos 1922’de Başkumandanlık Meydan Muharebesi, Ağustos ayındaki zaferler zincirinin altın halkalarıdır.

Şimdi bu zaferlerimizin tarihimizdeki ve millet hayatımızdaki yerini kronolojik sıraya göre kısaca hatırlayalım.

Malazgirt Zaferi

26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi; Malazgirt ovasında Selçuklu Sultanı Alparslan ve Doğu Roma İmparatoru Romen Diyojen arasında gerçekleşen Malazgirt Savaşı, Türklerin zaferi ile sonuçlandı. Bu zafer, Anadolu’nun Türklere vatan olmasını sağladı.

Büyük destan şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, bu büyük zaferi, ünlü “Malazgirt Marşı” isimli şiirinde şu altın mısralarla dile getirdi. Bu marş, değerli sanatçı Yıldırım Gürses tarafından bestelendi.

Aylardan Ağustos, günlerden Cuma 
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a 
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma

Yeni bir şevk ile gürledi gökler 
Ya Allah…Bismillah… Allahuekber

……………

Yiğitler kan döker, bayrak solmaya, 
Anadolu başlar, vatan olmaya… 
Kızılelma’ya hey… Kızılelma’ya!!!

En güzel marşını vurmada mehter 
Ya Allah…Bismillah… Allahuekber

I.Kosova Zaferi

27 Ağustos 1389 I. Kosova Savaşı; I. Murat‘ın komuta ettiği Osmanlı Devleti ile Sırp Despotu Lazar‘ın komutasındaki, Macar, Sırp, Bosna, Eflak, Hırvat ve Çeklerden oluşan Haçlı ordusu arasındaki bu savaş, Sırbistan’da Üsküp’ün kuzeyinde meydana geldi. Savaşın sonunda I. Murat, savaş alanında dolaşırken Miloş Obiliç adındaki yaralı Sırp askeri tarafından şehit edildi, yerine Yıldırım Bayezid hükümdar oldu. I. Kosova Savaşı sonucunda; Tuna Nehrine kadar olan topraklar Osmanlı Devleti’nin eline geçti.

Otlukbeli Zaferi

 

11 Ağustos 1473’de Otlukbeli Savaşı; Irak ve Azerbaycan’ı alan Akkoyunlu Devleti, 15. yüzyılda Doğu Anadolu’da iyice güçlendi ve Venediklilerle anlaştı. Bu gelişmeler üzerine Fatih Sultan Mehmet büyük bir ordu hazırlatarak, 11 Ağustos 1473 tarihinde doğuya doğru hareket etti. Fatih’in ordusu, Erzincan ve Tercan arasında Otlukbeli bölgesinde Akkoyunlu Devleti hükümdarı Uzun Hasan ve komutasındaki birliklerle savaştı.

Fatih’in zaferi ile biten bu savaş sonucunda;  Osmanlı Devleti Karadeniz kıyılarındaki Trabzon, Sinop, Amasra gibi önemli limanları ele geçirdi, Osmanlı sınırları, Doğu Anadolu’ya kadar genişledi, Venediklilerin oluşturduğu Haçlı ittifakının en güçlü temsilcisi tasfiye oldu, Anadolu Türk birliğinin kurulması yolunda güçlü bir adım atıldı.

Çaldıran Zaferi

23 Ağustos 1514 Çaldıran Savaşı; Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında geçti. O dönemde Osmanlı Devleti, mezhep vasıtasıyla Anadolu’da egemenlik kurmak isteyen Safeviler ve Suriye’yi ellerinde bulunduran Memlüklerle problem yaşıyordu. Yavuz ilk olarak, Anadolu üzerinden Akdeniz’e ulaşmayı amaçlayan Safevi Devleti’nin tehditlerini ortadan kaldırmak istedi.

 

Savaş, Safevi hükümdarı Şah İsmail’in Anadolu’daki Şiileri kışkırtması sonucunda, 23 Ağustos 1514 tarihinde Osmanlı Devleti ve Safevi Devleti arasında, Tebriz’e 100 km kala Çaldıran ovasında meydana geldi. Bozguna uğrayan Şah İsmail, ordugâhını ve hazinesini bırakarak kaçtı. Çaldıran Savaşı sonucunda; Anadolu’da yürütülen İran propagandası sona erdi. İranlıların elinde bulunan Kemah, Diyarbakır ve Mardin kaleleri, Doğu Anadolu, İran Azerbaycan’ı Osmanlı Devleti’nin eline geçti. Gürcistan Osmanlı Devleti’nin denetimi altına girdi.

 

Mercidabık Zaferi

 

24 Ağustos 1516 Mercidabık Savaşı; Osmanlı Devleti ile Memlükler arasında Mercidabık sahrasında meydana geldi. Osmanlı’nın zaferiyle biten Çaldıran Savaşı sonucunda; Yavuz Sultan Selim‘in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki hâkimiyetini arttırmak için giriştiği faaliyetler, aynı bölgede bazı şehirleri elinde bulunduran Memlükler’i endişelendirmeye başladı. Selim, Anadolu’ya tümüyle hâkim olmanın ancak Memlükler’in ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağına inanıyordu. Tam bu süreçte Memlüklerin Şah İsmail’in elçisini kabul etmesi ve onlarla irtibat kurması, Sultan Selim’in geçmişten beri planladığı sefer için önemli bir fırsat oluşturdu.

Osmanlı ordusu ile Memlük ordusu, Mercidabık sahrasında 24 Ağustos 1516 sabahı karşı karşıya geldi. Savaş aynı günün ikindi vakti Osmanlı Devleti’nin zaferiyle son buldu. Bu savaşın kazanılmasıyla Osmanlılar; Suriye, Lübnan ve Filistin’e hâkim oldu. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki hâkimiyet sağlamlaştı ve Memlükler tarih sahnesinden silindi. Bu gelişmelerin en önemlisi de, hilafetin Osmanlı Devletine devri oldu.

Mohaç Zaferi

26 Ağustos 1526 Mohaç Savaşı; Osmanlı Devleti ve Macaristan Krallığı orduları arasında meydana gelen ve Macaristan’ın büyük bölümünün Osmanlı hâkimiyetine girmesiyle sonuçlanan savaştır.  Savaş, Fransa Kralı’nın Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’na karşı Osmanlı Devleti’nden yardım istemesi üzerine çıktı. Bu teklifi kabul eden Kanuni Sultan Süleyman‘ın asıl amacı, Macaristan’ı egemenlik altına almaktı.

Mohaç Meydan Muharebesi’nin sonucunda; Macaristan’ın başkenti Budapeşte ele geçirildi, Macaristan Osmanlı Devleti’ne bağımlı bir krallık haline geldi, Fransa Kralı Almanya tarafından serbest bırakıldı ve Osmanlı-Fransız yakınlaşması başladı.

 

Vadis Seyl Zaferi

4 Ağustos 1578 Vadis Seyl Savaşı; Fas Sultanlığı, Akdeniz’in Atlas Okyanusu’na açılan kapısı konumundaki Cebelitarık Boğazı’nı kontrol etmekteydi. Akdeniz’in ve Cezayir’in güvenliği için Fas’ın Osmanlı’ya bağlanması gerekiyordu. Bu dönemde Fas’ta iç karışıklıklar başladı. Rakiplerden biri Osmanlı’dan yardım isterken, diğeri Portekiz’den yardım talep etti. Portekiz’in müdahalesi üzerine Osmanlı padişahı III. Murat bölgeye Cezayir Beylerbeyi, Ramazan Paşa komutasında asker gönderdi. Ramazan Paşa komutasındaki Osmanlı donanması Kasrü’l Kebir’de (Vadisseyl) Portekiz donanmasını yenilgiye uğrattı. Vadis Seyl Savaşı’nın zaferle bitmesi sonucunda, Fas Osmanlı hâkimiyetine girdi, Kuzey Afrika’nın fethi tamamlandı, Osmanlı sınırları Atlas Okyanusu kıyılarına ulaştı.

 

Sakarya Meydan Muharebesi

23 Ağustos 1921 Sakarya Meydan Muharebesi; Türk ordusunun son savunma savaşıdır. Zaferle sonuçlanan Sakarya Savaşı ile Türk Ordusu’nun 1683 yılındaki 2.Viyana Kuşatmasındaki yenilgisinden beri süregelen geri çekilmesi sona erdi. Bu savaştan önce Yunanlıların başlıca hedefi; Kurtuluş Savaşı’nın sembolü ve direniş merkezi haline gelen Ankara’yı ele geçirmek ve Türk milletinin azim ve direnme gücünü yok etmekti.

Mustafa Kemal Atatürk‘ün emir ve komutasında, dünya harp tarihine “en uzun meydan muharebesi“, Türk Kurtuluş Savaş’ı tarihine de “subaylar muharebesi” diye geçen Sakarya Savaşı, 21 gün 21 gece devam etti ve 13 Eylül günü Yunanlıların Sakarya Nehri’nin doğusunu tamamen terk etmesiyle son buldu. Sakarya Zaferi, Türk milletinin özgürlüğünü ve vatanını kurtarma inancını kuvvetlendirerek, Kurtuluş Savaşı’nın da kaderini tayin etti. Bu zafer sonucunda; Mustafa Kemal’e mareşallik rütbesi ve Gazi unvanı verildi, Sovyetler Birliği ile Kars, Fransızlarla Ankara Antlaşmaları imzalandı.

Dumlupınar (Başkumandanlık) Meydan Muharebesi

26 Ağustos Dumlupınar Meydan Muharebesi; Mustafa Kemal Atatürk’ ün bizzat katılıp yönettiği bir savaştır. Bu nedenle “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” de denir. Bölge olarak Kütahya’ ya bağlı Dumlupınar yöresinde yapıldığı için, “Dumlupınar Meydan Muharebesi” olarak da isimlendirilir. Sakarya’daki savaşı kazanan Türk ordusu, Yunan ordusunu yok edebilmek için yapılacak yeni bir savaşa hazır değildi. Bunu bilen Mustafa Kemal Atatürk, Sakarya Zafer’inden sonra taarruz hazırlıklarına başladı. Türk askeri düşmanın Dumlupınar bölgesinde toplanmasını bekliyordu. Çünkü savaşın taktiği, Yunan ordusunu bir yerde toplayarak toplu olarak imha etmekti. 26 Ağustos 1922 sabahı, erken saatlerde taarruza geçildi.

Büyük şair Nazım HikmetKuvayi Milliye Destanı“nda o gecenin ruh halini şu mısralarla hikaye ediyor:

 

Saat 2.30.

………………

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam 
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu 
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, 
birdenbire beş adım sağında onu gördü.

Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: ‘Üç’, dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.

Yahya Kemal Beyatlı “26 Ağustos 1922” başlıklı şiirinde Türk ordusunun zaferi için Allah’a şöyle niyaz ediyordu:

 

Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.

Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,

Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.

 

Savaş, 30 Ağustos 1922 akşamı Büyük Zafer’le sonuçlandı. Bir çok yunan askeri öldürüldü ve yaklaşık 10 bin tanesi ise esir alındı. Dumlupınar Meydan Muharebesi ile Yunan ordusu büyük bir bozguna uğratıldı. Bu savaş, 9 Eylül 1922’de düşmanın İzmir’de denize dökülmesiyle sona erdi.

 

Ağustos Zaferleriyle Yeniden Doğduk

 

26 Ağustos1071 Malazgirt’ten 30 Ağustos 1922’ye kadar geçen 851 yılda Ağustos ayında gerçekleşen 10 zafer, Türk’ün Asya, Afrika ve Avrupa’da egemenlik alanının olabildiğince genişlemesine yol açtı.

Malazgirt Zaferi, Anadolu toprağının Türk vatanı olmasını;  Birinci Kosova Zaferi, Balkanlarda beş asır devam edecek Türk hâkimiyetine ilk adımın atılmasını; Otlukbeli Zaferi, Anadolu’da Türk birliğinin tam olarak kurulmasını; Çaldıran Zaferi, Anadolu’daki İran tehdidinin önlenmesini ve Doğu’nun tamamen emniyete alınmasını; Mercidabık Zaferi, Suriye ve Mısır’a hâkim olmasını; Mohaç Zaferi, Avrupa kapılarının Türklere açılmasını ve Macaristan’ın Osmanlı Devleti’ne bağımlı bir krallık haline gelmesini; Vadis Seyl Zaferi, Kuzey Afrika’nın fethinin tamamlanmasını, Osmanlı sınırlarının Atlas Okyanusu’na ulaşmasını; Sakarya Zaferi, Türk Ordusu’nun 1683 yılındaki 2.Viyana Kuşatmasındaki yenilgisinden beri süregelen geri çekilmesinin sona ermesini; Dumlupınar Zaferi, İstiklal Harbi’nin zaferle sonuçlanmasını, Anadolu’nun yeniden Türk vatanı olmasını ve ömrünü tamamlayan Osmanlı Devleti’nin yerine genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasını sağlamıştır.

Ağustos ayını “Türk’ün zaferler ayı yapan” başta Alparslan, I. Murat, Fatih, Yavuz, Kanuni ve Atatürk olmak üzere bütün devlet adamlarımızı, şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyoruz. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

 

 

 

Önceki İçerikVatan Kavramı ve Milli Değerlerimizin Analizi (4)
Sonraki İçerikVatan Kavramı ve Milli Değerlerimizin Analizi (5)
Avatar photo
Bulgaristan göçmeni bir ailenin oğlu Sâkin Öner 05.10.1947 tarihinde Denizli ilinin o zaman Çal ilçesine bağlı bulunan Dedeköy bucağında doğdu. Bugün Dedeköy 'Baklan' adıyla Denizli'ye bağlı bir ilçedir. Babası Emniyet Komiseri merhum Celalettin Öner, (1922-16.12.1970) annesi Denizli'nin Honaz ilçesinden ev hanımı merhume Ulviye Öner (Akkuş)'dir. Annesi 1951yılında vefat etmiştir. Babası 1953 yılında Polis Memuru olarak görev yaptığı Aydın ilinin Nazilli ilçesinde Zarife Öner (Meriçoğlu) ile ikinci evliliğini yapmıştır. Sakin Öner 1951-1953 yılları arasında Dedeköy (Baklan)'da dedesinin ve babaannesinin yanında kalmıştır. İki yıl köy ortamında kalan Öner, burada kırsal kesimdeki Türk insanının yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, zengin halk kültürünü tanıma imkânını bulmuş ve bu döneme ait izler şiirlerine ve yazılarına yansımıştır. ÖĞRENİM HAYATI Babasının memuriyeti sebebiyle 1954-1955 der yılında Manisa'nın Kırkağaç ilçesinde başladığı İlkokul hayatı; Manisa'nın merkezinde devam edip Afyon'un Sandıklı ilçesinde tamamlandı. 1959-1960 Öğretim yılında Sandıklı Ortaokulu'nda başlayan ortaokul tahsili, Bandırma'da devam edip Van'da tamamlandı. Lise'ye Van'da başlayıp Yozgat'ta tamamladı. 1965 Haziranında girdiği Üniversite Giriş sınavı sonunda birinci tercihi olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Burada öğretimini sürdürürken Babıâli'de Sabah Gazetesi'ne muhabir olarak çalıştı. 1966 yılında Bugün Gazetesi'ne teknik sekreter olarak transfer oldu. Bu arada Hukuk Fakültesi'nden ayrıldı. 1967'de yeniden girdiği Üniversite Giriş İmtihanı'nı kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kayıt oldu. 1967-1972 yılları arasında bu bölümde okudu. Bu süre içinde dergicilik, kitapçılık ve yayıncılık yaptı. 1972 yılı Şubat ayında diploma aldı. Babasının vefatı sebebiyle Denizli iline tâyinini istedi ve aile fertlerinin sorumluluğunu üstlendi. 1981 yılında doktora çalışmalarını başlatan Öner, 1987 yılında doktora yeterlik sınavını verdi. Ancak, idarî görevleri sebebiyle doktora çalışmalarına uzun süre ara vermek mecburiyetinde kaldığından, 2003 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Doktoru oldu. MEMURİYET HAYATI Denizli Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak memuriyet hayatına başladı. 17.02.1973 tarihinde Denizli ilinin Acıpayam ilçesi Darıveren bucağında Fidan Oymak ile evlendi. 1975 yılı Temmuz-Ekim ayları arasında İzmir-Bornova'daki Topçu Taburu'nda kısa süreli askerlik görevini yaptı ve Topçu Asteğmen olarak terhis oldu. Memuriyet hayatı; İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'ne Müdür Yardımcısı ve Edebiyat Öğretmeni, Tahakkuk Müdür Yardımcısı ve Türkçe Bölümü Öğretim Görevlisi, Sinop Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak devam etti. Çalışma şartlarının uygun olmaması ve ailesinin İstanbul'da kalması sebebiyle, çok sevdiği meslek hayatına Mayıs 1977 tarihinde istifa ederek İstanbul'daki günlük Hergün Gazetesi'nde önce Haber Müdürü sonra da Yazı İşleri Müdürü oldu. 01 Ocak 1980 tarihinde yeniden öğretmenlik mesleğine dönek için başvurdu. Görev emri gelinceye kadar büyük düşünür ve yazar S. Ahmet Arvasi'nin kurduğu Türk Gençlik Vakfı'nın müdürlüğünü yaptı ve bu vakfın yayın faaliyetlerini yürüttü. 23.03.1970 tarihinde İstanbul Kız Lisesi'ne tâyini çıktı. 07.04.1980 tarihinde İstanbul Şehremini Lisesi'ne Edebiyat Öğretmeni ve müdür yardımcısı oldu. 13.12.1982'de İstanbul Pertevniyal Lisesi'ne Edebiyat öğretmeni olarak nakledildi. Bu okulda 23.08.1983'te Müdür Başyardımcısı oldu. 05.12.1984'te de İstanbul Behçet Kemal Çağlar Lisesi'nde Müdür olarak vazifelendirildi. 27.06.1987 tarihinde İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü'ne Müdür Yardımcısı olarak görevlendirildi. 16.10.1992 tarihinde Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne. 29 Haziran 1995 tarihinde ikinci defa İstanbul Millî Eğitim Müdür Yardımcılığına, 01.07.1998 tarihinde Vefa Lisesi camiasının umumi isteği üzerine ikinci defa Vefa Lisesi Müdürlüğüne, 18.08.2010 tarihinde İstanbul lisesi Müdürlüğü'ne kâyin edildi. Mart 2012'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. EDEBİYATTA 50 YIL Sâkin Öner'in edebiyatla ilgisi, 1957 yılında şiir yazmakla başladı. Merakı gelişerek, dosya kâğıdından dergiler yaptı. İlk şiirini 1957 yılında, ilkokul dördüncü sınıfta iken yazdı. "Gurbet" başlıklı bu şiir aynen şöyleydi: Gurbetteyim bugünlerde Geziyorum sahillerde Oturup ağlıyorum Hicran dolu bahçelerde Sızlar gizli yaralar Gönlümde hatıralar Günler geçer de sonra Yaşlar gönlüme dolar Ayrı düştüm sıladan Kan damlıyor yaradan Gurbet ayırma beni Yurttan, eşten ve dosttan. Ortaokul 2. sınıfa Bandırma'daki dayılarının yanında okurken ilk şiiri, Bandırma Ufuk Gazetesi'nde yayınlandı. Öğretmeni Münevver Yardımsever her dersine, Sâkin Öner'e bir şiir okutarak başlardı. Böylece şiir okuma sanatını öğrendi. Şiir okuma görevi Van Lisesi'nde de devam etti. Millî bayramlar ve törenlerin değişmez elemanı idi, okul adına günün anlamına uygun şiiri o okuyordu. Şiirleri Van'da çıkan gazetelerde yayınlandı. Şiir yarışmalarına katılıp dereceler aldı. Ortaokul 3. sınıfta okul idaresinden izin alarak şahsı adına 'Doğuş' adıyla bir duvar gazetesi çıkardı. Bu gazetedeki bütün yazı ve şiirler kendisine aitti. Lise 1. sınıfa geçtiğinde Okul Müdürlüğü, okulun Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanlığına Öner'i getirdi. Okulun camekânlı büyük bir duvar gazetesi vardı. Artık onu o çıkarıyordu. Gazetede makale, deneme, röportaj, hikâye, şiir, haber, karikatür, bulmaca ve spor olmak üzere çok çeşitli türlere ve konulara yer veriliyordu. 15 günde bir değişen bu gazetede kendisine çeşitli haberler ve spor haberlerinde Cafer İpek, karikatür ve bulmacada da Metin Haldenbilen isimli bir arkadaşı yardım ediyordu. 1962 yazında Ağrı'da bulunan teyzesinin yanına gittiğinde orada yayınlanan günlük Mesuliyet Gazetesi ile temasa geçti. Bu gazetede de 'GÜN-KİN' isimli şiiri yayımlandı. Lise 1. sınıfta iken 1963 yılında Sakin Öner Yeşil Van gazetesinde 'Bahçemin Çiçekleri' başlıklı bir sütunda 'Bülbül' mahlasıyla günlük fıkralar yazmaya başladı. Mahlas kullanmasının sebebi, ailesinin bu tür çalışmalara, derslerini aksatacağı gerekçesiyle karşı olmalarındandı. İçindeki yazma aşkını frenleyemeyen Öner, takma isimle de olsa yazmayı sürdürüyordu. Artık yazma işini, gazetelerdeki kendisinden yaşça büyük ve deneyimli köşe yazarlarıyla polemiğe girmeye kadar götürmüştü. Bu arada Yeşil Van ve diğer gazetelerde sık sık şiirleri yayımlanıyordu. Bu arada Serhat Postası isimli gazetenin açtığı şiir yazma yarışmasında üçüncü oldu. Bir gün, yeni taşındıkları evin sahibiyle girdiği polemiği içeren 'Ev, ev, yine ev...' başlıklı bir yazıya rastlayan babası, 'Bülbül' mahlaslı yazıları onun yazdığını anladı. Fakat hayret ki, hem fazla yüzgöz olmadı, hem de kızmadı. Belki de gizli gizli gurur duydu. Bu süreç, Van'dan Yozgat'a tayin oldukları 1964 yazına kadar devam etti. Babasının 1964 yazında Yozgat'a tâyin olması üzerine Öner, Lise 3. sınıfı Yozgat Lisesi'nde okudu ve buradan mezun oldu. En yakın sınıf arkadaşı Cemil Çiçek'ti. Sakin Öner, ailesinden, Van ve Yozgat'taki arkadaşlarından aldığı etkilerle milliyetçi ve maneviyatçı duyguları ağır basan, fikrî ve siyasî hareketlerle ilgilenen, şiir ve nesir alanında epey deneyim kazanmış bir genç olarak İstanbul'a gelince Yine şiir, edebiyat dergi yayıncılığı ile ilgilendi. Gazetelerde, muhabir, sayfa sorumlusu ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Yayınevi kurdu, kitap yayınladı, kitaplar yazdı. Üçdal Neşriyat'ta sekreter ve musahhih olarak çalıştı. Bu arada, 1 Kasım 1966 tarihinde Ali Muammer Işın ve Ahmet Karabacak tarafından Millî Hareket adıyla Alparslan Türkeş'in lideri olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)'ni destekleyen milliyetçi düşünceyi temsil eden 15 günde çıkan dergi yayımlanmıştı. Bu derginin 15 Aralık 1966 tarihli 4. sayısında Öner'n 'Bekamız İçin Birleşmeliyiz' başlıklı ilk yazısı yayımlandı. Ali Muammer Işın'ın ayrılması üzerine 8. sayıdan itibaren derginin sahibi Ahmet B. Karabacak oldu. Bu sayıdan itibaren Öner de, derginin Teknik Sekreteri, 48. sayıdan itibaren derginin Genel Yayın Müdürü oldu. Dergi, Eylül 1970'de yayımlanan 50. sayısı ile kapandı. 1969 yılında kurulan Ülkü Ocakları Birliği'nin de Genel Sekreteri olan Öner, bu dönemde, Birlik tarafından düzenlenen konferansı kitap hâline getirerek bastırdı. Erol Kılıç'ın başkanlığı döneminde de Birlik adına 'Ergenekon' adıyla bir dergi yayımladı. Bu arada, Cavit Ersin'in 'Millî Ekonomi ve Ziraat', Mustafa Eşmen'in 'Türk Köyü' ve Öncüler Dergisi'nde fikrî yazıları yayımlandı. Millî Hareket Yayınevi, 1970 yılında Cağaloğlu'na taşınınca Beyazsaray 41 numarada Öner, Ergenekon adıyla bir yayınevini kurdu ve Alparslan Türkeş'in Genişletilmiş Dokuz Işık kitabını yayımladı. 1972 yılı başında Ömer Seyfettin'in 'Millî Tecrübelerinden çıkarılmış Ameli Siyaset' isimli eserini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek sadeleştirdi. Bu çalışması Göktuğ Yayınevi tarafından 'Amelî Siyaset' adıyla bastırıldı. Bu, Öner'in basılan ilk kitabıdır. 1972 Mayıs'ında Denizli Lisesi'nde öğretmenliğe tâyin edilince Ergenekon Yayınevi'ni gençlere bıraktı. Denizli Lisesi'ndeki görevi sırasında sınıf ve okul gazetelerinin çıkarılmasına öncülük etti, Mevlana ve Âşık Veysel'le ilgili yazdığı senaryoları sahneye koydu, önemli şairlerimizin anma günlerini yaptı. Okula edebî ve kültürel faaliyetler yönünden bir hareket getirdi. Orada iken yazdığı Abdülhak Hâmit Tarhan isimli biyografi çalışması, 1974'te Toker Yayınları'nca basıldı. Ömer Seyfettin'in 'Türklük Mefkûresi' isimli eserini de Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek 'Türklük Ülküsü' adıyla 1975'te Türk Kültür Yayınları arasında yayımlattı. 1975 Kasımında İstanbul'a Atatürk Eğitim Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Öğretim Görevlisi olarak döndükten sonra, bir taraftan anarşinin at koşturduğu okulda düzeni sağlamaya ve derslere girmeye çalışırken, bir taraftan da edebî çalışmalarına devam etti. Burada görev yaptığı üç yıl içinde 'Ülkücü Şehitlere Şiirler' (1975), 'Ülkücü Hareket'in Şiirleri ve Marşları' (1976) isimli antolojileri, 'Ârif Nihat Asya' (1978) isimli biyografi kitabını, Müslim Ergül ve Osman Nuri Ekiz'le birlikte Eğitim Enstitüleri Türkçe Bölümü 2. sınıf Yeni Türk Edebiyatı (Servet-i Fünûn'dan Cumhuriyet'e kadar) isimli ders kitabını hazırladı ve yayımlattı. Ortadoğu gazetesinde de bazı edebî makaleleri yayınlandı. Bu arada, aralarında S. Ahmet Arvasi'nin de yer aldığı bu okulda görev yapan yirmi arkadaşıyla 'Dokuz Işık' adıyla bir yayınevi kurdu ve bu yayınevi iki yılda on kitap yayımladı. Öner, şimdi geriye dönüp baktığında, her gün anarşik olayların yaşandığı arada öğretmenlerin ve öğrencilerin dövüldüğü ve yaralandığı hatta öldürüldüğü saat 08.00'den 24.00'e kadar devam eden bir mesai sırasınca bu kadar çalışmanın nasıl yapılabildiğine şaşırmakta, bunu gençliğine, dâvâsına olan inancına ve heyecanına bağlamaktadır. 1978 yılı ortalarında, Sinop'a tâyin olduğu ve orada anarşi nedeniyle güvenli bir çalışma ortamı bulamadığından çok sevdiği mesleğinden istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Bu yıl içinde mezuniyet tezi olan Yusuf Akçura'nın Türk Yılı (1928)'nda yer alan 'Türkçülük' isimli 128 sahifelik uzun makalesini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevrilmesini, sadeleştirmesini, önemli kişi, kurum ve kavramlarla ilgili notları içeren çalışmasını Türkçülük adıyla Türk Kültürü Yayınları arasında yayımlattı. Bu arada, hayatının üçüncü gazetecilik dönemi olan Hergün Gazetesinde Haber Müdürü olarak göreve başladı. Gazetede, bir taraftan bu görevi yürütürken, bir taraftan da haftada üç gün 'Ülkücünün Gündemi' isimli köşede güncel siyasî konularda fıkralar ve önemli olaylarda 1. sahifede imzasız yorumlar yazıyordu. 'Öz Yurdumda Garibim' başlıklı yurtlardan atılan milliyetçi öğrencilerin dramını anlatan röportajı ile 1978 yılında Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti'ne 'En İyi Röportaj Yazarı' seçildi. 1979 yılında yine bu gazetede çalışmasını sürdürürken Toker Yayınları'ndan 'Nihal Atsız' isimli biyografik çalışmasını, Su Yayınları'ndan 'Köy Enstitülerinden Eğitim Enstitülerine' isimli araştırma kitabını yayımlattı. 1979 yılı başlarında gazetenin boşalan Yazı İşleri Müdürlüğü'ne getirildi. Dokuz ay bu görevi sürdürdükten sonra yıl sonunda öğretmenlik görevine dönmek için Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurdu. 1980 yılı Mart'ında İstanbul Kız Lisesi'nde depo öğretmeni olarak göreve döndükten sonra Nisan ayına da Şehremini Lisesi'ne tâyin edildi. Sakin Öner 12 Eylül 1980 İhtilâli'den sonra, Şehremini Lisesi'nde Müdür Yardımcısı olarak yeniden idarecilik görevine başladı. Burada okulun Kültür ve Edebiyat Kolu çalışmalarını yürüttü. Doğa isimli bir okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti. Bu arada Eğitim Enstitüsü'nde iken hazırlamaya başladığı Kompozisyon Sanatı (Düzenli Konuşma ve Yazma Sanatı) isimli kitabı tamamladı. Bu kitap, 1981 yılında Veli Yayınları tarafından yayımlandı. Ortaöğretim ve Yüksek Öğretim kurumlarında ders kitabı olarak okutulan bu kitap, Öner tarafından ancak 2005 yılında güncelleştirildi ve genişletildi. Okulun Tiyatro Kolu Başkanlığı'nı da yürüten Öner, 1981 yılında 'Gün Işığı' isimli oyunla Millî Eğitim Vakfı 1. Tiyatro Yarışması'na katıldı ve başarı kazanıldı. Aynı yıl Veli Yayınları'ndan İmla-Noktalama ve Cümle Bilgisi, Örnek Açıklamalarla Atasözleri ve Özdeyişler isimli kitabını yayımlattı. 1992 yılında Prof. İskender Pala ve Rekin Ertem'le birlikte Ortaokul 1., 2. ve 3. sınıflar için Türkçe ve Dil Bilgisi kitaplarını hazırladı. Bu altı kitap Deniz Yayınları tarafından yayımlandı. Beş yıl süre ile okutulan bu kitaplar eğitim camiasında büyük ilgi gördü. 'Millî Eğitimin İçinden' adıyla bir kurum içi halkla ilişkiler dergisi çıkardı. 1997 yılında Vefa Lisesi'nin 100. kuruluş yılı anısına bir anı kitabı hazırladı. Bu kitap Vefa Eğitim Vakfı yayını olarak 'Vefa Lisesi 125. Yıl Anısına' adıyla yayımlandı. 1997 yılı sonlarında seçtiği öğretmenlerle Milli Eğitim Bakanlığı'nın talimatıyla Lise 9., 10. ve 11. sınıfların Edebiyat, Kompozisyon ve Türk Dili kitaplarının yazımını sağladı ve editörlüğünü yapı. 2005 yılında da yeni öğretim programları ve tekniklerine göre hazırlan Lise 9. sınıf Türk Edebiyatı kitabının da editörlüğünü yaptı. Özlü Sözler isimli kitabı da1998 yılında Yuva Yayınları tarafından basıldı. 1998 yılı ortalarında yeniden Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne dönen Öner, Kırk yılı aşkın bir süredir yazdığı şiirlerini topladı. Değerli Şairlerimiz Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal, Bestami Yazgan ve Yusuf Dursun'un beğenisi üzerine ilk şiir kitabını 2002 yılında 'İlk Dersimiz Sevgi' adıyla yayımladı. Sakin Öner, son olarak Vefa Lisesi'nin 13. kuruş yıldönümü münasebetiyle Edebiyat Öğretmenleri Hayri Ataş ve Hatice Gülcan Topkaya ile birlikte 'Vefa Lisesi 135. Yıl Anısına' isimli kitabı hazırladı. Bu arada 2001 yılından bu yana Yeşil-Beyaz isimli okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti ve bu derginin her sayısında bir yazısı yer aldı. 12 Eylül 1980'den sonraki dönemde başta Güneysu, Türk Edebiyatı, Dil ve Edebiyat olmak üzere çeşitli dergilerde yazıları ve şiirleri yayımlandı.