“ABD’de herkes kişiler arası ilişkilerde mahremiyet veya güvenlik alanı denilen bir mesafeye çok özen gösterir.”
Geçen sene yaptığımız ABD seyahatinde duymuştum bu cümleyi. Bize müthiş bir ev sahipliği yapan dostumuz yıllardır yaşadığı bu ülkede dikkat etmemiz gereken hususları anlatırken söylemişti.
Bu tespitin uygulamasını ABD’de geçirdiğimiz üç haftalık sürede defalarca gözlemleme imkânı buldum.
Gerçekten insanlar ikili konuşmalarında olduğu gibi topluluk durumunda bile makul bir mesafeden (yaklaşık bir metre) daha fazla birbirlerine yaklaşmıyor. İlk defa tanıdığımız bir insana, Türk olmanın verdiği alışkanlıkla, bir metre mesafeden daha fazla yaklaştığınızda karşı tarafın rahatsızlığını hemen hissediyorsunuz. Hele samimiyet gösterisi olarak koluna omzuna dokunmanız durumunda muhatabınızın irkildiğini, tedirgin olduğunu görüyorsunuz.
Bu sebeple Türkiye’de olduğu gibi ATM’de (Bankamatiklerde) işlem yaparken arkanızda size yapışmış gibi duran, hesabınızın detaylarını inceleme hakkını kendinde gören insan tipine orada rastlamanız mümkün değil.
AVM kasalarındaki kuyrukta, yakın markajında kaldığınız hemen arkanızdakinin, aldığınız bütün eşyayı ve ödemenizi inceleyen meraklı bakışları… Toplu taşıma araçlarında, terini, nefesini hissettirecek kadar size yapışan insanlar… Asansöre, otobüse, trene vb araçlara giriş ve çıkışta sürtünmek boyutuna gelen yakınlaşmalar… Belediye otobüsünde eline almadığı sırt çantası ile diğer yolculara çarpanlar…
Bunlar bizim ülkemizde şehirlerde yaşayanların sıkça yaşadığı ve maalesef son yıllarda gittikçe artan olumsuz davranışlardan birkaç örnek.
Alıştığımız, kanıksadığımız medeni olmayan bu ve benzeri davranışların, farkına varsak da varmasak da, psikolojimizi olumsuz etkilediği muhakkak.
************************************
İlişkilerde Alan Tanımlamaları
Kişilerarası ilişkilerde alan kavramını 1966 yılında ilk defa tanımlayan Edward T. Hall bu alanı dört kademede tasnif etmiş.
Mahrem alan denilen ten temasını da içine alan bedenimizden en fazla 45 cm. uzaklığa kadar olan bu alana ebeveyn, eş, sevgili, çocuk gibi yakın ilişki içerisinde bulunulan kişilerin girmesine izin verilir. Bu kişilerin mahrem alana girmeleri arzulanırken, alanın istenmeyen bir kişi tarafından kullanılması tehdit olarak algılanmaktadır. İnsanlar bu alanda seçmediği veya izin vermediği kişiler ile uzun süre birlikte olduklarında rahatsız olur ve hatta öfkelenirler. Toplu taşıma araçları, asansör gibi yerlerde gerginliğimizin çoğu bundan kaynaklanır.
Kişisel Alan denilen ve yaklaşık olarak 45 cm.den 120 cm.ye kadar olan bir alanı kapsayan bu bölge dostların, arkadaşların, yakın bağlantıda olunan ve hoşlanılan kişilerin kullandığı alandır. Kişisel alan samimiyeti ve yakınlığı ifade etmektedir. İnsanların birbirlerine bu alan içerisinde temas etmeleri birbirlerini tanıdıklarını ve birbirleriyle rahat konuştuklarını göstermektedir.
Sosyal Alan diye tanımlanan yaklaşık olarak 120 cm.den 2 m.ye kadar olan bir mesafeyi içeren bölge, kişisel olmayan ilişkilere ve nezaket ilişkilerine ayrılmıştır. Yeni tanışılan ya da az tanınan kişiler ile iletişimde bulunulan sosyal aktivitelerde, resmi işlerin yürütüldüğü iş görüşmelerinde, alışverişte vb. durumlarda kullanılır. Her şeyin rahatça konuşulduğu ve karşıdaki kişinin mimiklerinin, beden dilinin, ruh halinin kolayca gözlemlenebildiği bir alandır.
Kamusal Alan ise 2m.den daha uzak bir alanı ifade etmektedir. Tanınmayan kişiler topluma açık olan bu alanda tutulmaktadır. Kişinin bu alanı bilinçli olarak kullanması, iletişime çok az zaman ayırmak istediğini ya da iletişimi sonlandırmak istediğini göstermektedir.
************************************
Eğitim Şart
Bizimle hiçbir yakınlığı olmayan kişilerin mahrem alanımızı veya kişisel alanımızı işgal etmeleri yüzünden hissettiğimiz tedirginlik, huzursuzluk ve hatta mutsuzluğu bize yüklemeye hakları olmasa gerektir.
Ancak bu davranış toplumsal bir eğitim meselesi. ABD seyahatimdeki gözlemlerime göre Amerikalılar bu işi çözmüş.
AVM’lerde kasada işlem yapanın en az iki üç metre ötesinde kuyruk başlıyor. ATM’de sıra bekleyen de kendiliğinden kuyruğu 2 metre geriden başlatıyor.
Asansör, otobüs veya trene binmek için bekleyenler, içeridekilerin rahatça çıkabileceği makul bir alan bırakarak bekliyor. İçeridekiler çıktıktan sonra girmeye çalışıyorlar.
Toplu taşımada kullanılan otobüslerin sürücüleri eğer durakta bir engelli yolcu varsa, arka kapıdan özel bir mekanizma ile sakat yolcuyu bindiriyor. Bu arada duraktaki diğer yolcular dışarıda bekliyor, ön kapıdan içeriye adım dahi atmıyor.
Biz de böyle davransak hayatımız ne kadar kolaylaşır değil mi?
Ama biz henüz şehirlileşmenin başındayız.
Eskiden “köyden indim şehire” durumunda olanların yadırgandığı bir halde idik. Hızlı göç ile şimdi bütün büyük şehirlerimiz birer büyük köy haline geldi.
Toplu yaşamanın kurallarını öğrenmekten çok uzağız.
Eğitim sistemimiz dilimizi, dinimizi, tarihimizi doğru dürüst öğretemediği gibi, bir arada yaşamanın vazgeçilmezi olan, toplumsal görgü kurallarını öğretmekte de çok başarısız.
Hadi Milli Eğitim öğretemedi. “Yüzde 99’u Müslüman olan” ve birkaç tane bakanlığın bütçesinden fazla kaynağa sahip Diyanet niye bu konulara eğilmez?
“Kul Hakkı” kavramını içselleştiren Müslümanlar olsaydık, Hıristiyan ABD’yi, ateist Japonya’yı kendimize örnek göstermek zorunda kalır mıydık?
Diyanet İşleri Başkanlığı, TV’lerin yüksek gelirli fetvacı Hocaları bu Ramazan’da da “makyajlı iken abdest alınır mı?” türünden soruları cevaplayacaklarına, keşke bu konuları gündeme getirseydi.