Lozan 3

92

İki Lozan yazısından sonra üçüncüyü yazmak gerektiği için bu konuyu da Lozan olarak seçtim. Aslında, Lozan konusu 2-3 makale ile anlatılması zor bir konu ama daha fazla uzatmayı da uygun görmüyorum.

İki haftadan beri yazdığım Lozan konusunun bu kadar ilgi çekmesinin nedeni nedir diye sorduğumuzda, bu sorunun cevabını, yazıların, Tarih Felsefesine uygun olarak yazılmasında aramak gerektir.

Ne demek Tarih Felsefesi?

Kronolojik olarak sıralanan tarih bilgilerini, sorgulamaya, araştırmaya, incelemeye, bağlantılar kurmaya ve yaşanan dönemi anlamaya çalışarak aktarmak ve ortaya koymaktır.

Yani, kronolojik bilgileri sıralamak Tarih Bilimi yapmaya yeterli değildir. Tarih Bilimi, Tarih Felsefesi yapılarak daha anlamlı ve daha anlaşılır hale gelir. En azından ben bir TARİHÇİ olarak böyle düşünüyorum. Bana göre, Tarih Felsefesi yapılarak aktarılan tarih bilgileri, dinleyen ve okuyanlar açısından daha ilgi çekici hale gelmektedir.

İşte iki haftadan beri yayınlanan Lozan ile ilgili yazılarımın bu kadar ilgi çekmesinin nedeni budur diye düşünüyorum.

Bu hafta Lozan imzalandıktan sonra yaşananları da aktararak Lozan konusunu tamamlayalım, şimdilik.

Lozan’da Musul konusu imza altına alınmadı. En çok tartışılan ve mücadele edilen konulardan biri Musul konusu idi. İngiltere’nin bütün iddialarına cevap verildi. Ancak, İngiltere de son derece kararlı idi. Bu durumda, Musul konusu Lozan sonrasına ertelendi. Lozan’dan hemen sonra, Mustafa Kemal ATATÜRK, Musul ile ilgili olarak önce Cafer Tayyar Paşa ile Musul Meselesini halletmek için görüşmeler yaptı. Daha sonra ise, Kazım KARABEKİR Paşa ile görüştü. Paşalar bu görüşmeleri yaparken, İngiltere boş durmadı ve Hakkâri dolaylarında Nasturileri ayaklandırdı. Cafer Tayyar Paşa, Nasturi isyanını bastırdı. Bu sefer, İngiltere, Şeyh Sait Ayaklanmasını hazırladı ve daha emekleme dönemine geçmemiş olan Türkiye Cumhuriyeti, çok ciddi bir isyan dalgasının içine düştü. Gerçekten büyük zorluklarla bastırılan ve askerimizin çok kanının aktığı bu isyan, ülkede ciddi bir varlık, yokluk meselesini gündeme taşıdı. O kadar ki, Başbakanın değişmesine bile neden oldu. Ali Fethi OKYAR istifa edip, İsmet İNÖNÜ Başbakan oldu. Bu durumda, her şeye rağmen İngiltere ile Musul konusunda anlaşılamadı ve konu o zamanki Cemiyet-i Akvam(bugünün Birleşmiş MİLLETLER’i)’a gitti. Orada aleyhimize karar alındı ve Musul, Irak hükümetine bırakıldı. Bize de petrolden pay verildi.

Lozan’da Boğazlar bizim kontrolümüzde değildi. Bir komisyon tarafından kontrol edilecekti. 1936’da MONTRÖ Anlaşması ile bu konu lehimize halledildi.

Hatay-İskenderun Sancağı, ATATÜRK’ün ölümüne mücadelesi ile 1938-1939’da lehimize halledildi. Bu konu Lozan’dan kalan bir sıkıntı idi.

Fener Rum Patrikhanesine Lozan’da mecbur kalınmıştı. Ancak, Türk Ortodoks Papa Eftim kanalıyla, bu mesele, çok usta bir şekilde kontrol altına alındı.

Türk-Rum mübadelesi İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türkleri dışında kabul edilmişti. Bugün, Batı Trakya’da Türk var, ama İstanbul Rumlarının nerede olduğunu bilmiyoruz.

Bunlar, o günün şartları içerisinde olabilecek işler. Lozan’da kabul edilmek zorunda kalınan konuların bir an önce halledilmesi için büyük gayretler sarf edildiğini görüyor ve biliyoruz. Bunlar anlaşılır işler.

Ancak, Lozan Anlaşmasının en önemli konusu ekonomik konudur. Çünkü 400 yıl sömürülen ülkemiz, bağımsızlığını kaybetmiş, o zamanki tabirle tam bir müstemleke(sömürge) haline gelmiş idi. Bir Düyun-u Umumiye’nin varlığı bile bu gerçeği anlamak için yeter de artar sanırım. Bu nedenle, Lozan’da en çok tartışılan konu ekonomik konular ve özellikle Kapitülasyon konusu olmuştur.

Mustafa Kemal ATATÜRK, kesilen Lozan görüşmeleri arasında İzmir İktisat Kongresi’nin toplanmasını sağlayarak(17 Şubat-4 Mart 1923), oradan dünyaya şu açıklamayı yapmıştır: ‘İktisadî bağımsızlığımız konusunda asla taviz vermeyeceğiz. Neye mal olursa olsun, bu konuda bağımsızlığımızı kabul ettireceğiz. Daha fazla sömürülmemize imkân tanımayacağız.’ Bu sert açıklama yerine ulaşmıştır. Lozan’da 3-4 yüz yıllık sömürgeliğe son verilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Siyasî Bağımsızlığı yanında, Ekonomik Bağımsızlığına da kavuşmuştur.

Bundan gerisi laf-ı güzaftır.