Leyleğin ve Kedinin Gözlüğünü Takanlar

109

Leylek ve kedi konusu nerden çıktı, demeyin sakın. Hepimiz, hemen her gün leylek ve kedi rolü oynuyoruz. Bu rolümüzü oynarken hep haklı olduğumuzu düşünüyoruz. Atalarımız ne demiş? Leylek yavrusunu atarken yılana, kedi yavrusunu yerken sıçana benzetirmiş.

Dostlar ediniyoruz zaman içinde. Onlarla yiyip içiyoruz. Zamanı ve mekanı paylaşıyoruz. İşler kuruyoruz, ortaklıklar yapıyoruz. Her şey iyi gidiyor önceleri. Onsuz yapamayacağımızı düşünüyoruz. Beraberliğimizi etle kemik bütünleşmesine benzetiyoruz. Farklı iki bedende tek ruh olduğumuzu hissediyoruz. Zaman, bazı şeyleri değiştiriyor. Araya giren şeytan, bozuyor ilişkileri. Güven bunalımı doğuyor. Önce bedenler, sonra ruhlar göç ediyor o sıcak iklimden. Çıkar duygusu, baskın geliyor. Birbirlerini görmeden geçirdikleri zamanı kayıp kabul edenler, bu defa birbirlerinden kaçıyorlar. Şimdiye kadar bilinmeyen kusurlar bilinir, görülmeyen ayıplar görülür oluyor. İlişkiler çıbanlaşıyor, kangrene dönüşüyor. O durumda hepimiz leylek oluyoruz. Karşımızdakini uzaklaştırırken kendimize de bir gerekçe üretiyoruz: O zaten bir yılandı.

O, düne kadar yılan değildi, benden biriydi. Acısıyla tatlısıyla yemiş içmiştik. Soğuk ve sıcak günlerde aynı yollarda yürümüştük. İyisiyle kötüsüyle, olaylara birlikte karşı koymuştuk. Anne, yavruyu beslemiş; yavru da ona annelik zevkini vermişti. Bunlar olurken ortada yılan yoktu. Her ikisi de birbiri için çok kıymetliydi. Yavru şimdi niye yılan oldu? Çünkü onu atmak gerekiyor. Öyle ya, yılan olmasa niçin atılsın? Başkaları ne der sonra? Hepimiz böyleyiz. Kötü olan başkalarıdır. Attıklarımız yılandır, biz leylek. Belki daha önce biz yılandık başkası için. Bunu çabuk unuturuz. Böyle bir ilişki düzeninin hiçbir ahlaki ve savunulur yönü yok. Bunun yüzlerce örneğini görebiliriz. Örnek bulmaya kendimizden başlamayı öneririm.

Herkesin, kendince önemsediği kişiler vardır. Bunlar genellikle düşünceleriyle, davranışlarıyla bize birer modeldir. Onlar toplumda yıldızdır. Girdikleri yerlerde saygı görürler. İnsanları etkilerler, yönlendirirler. Onların gölgeleri bazen boylarından bile uzundur. Etki alanları geniştir. Huzur bulur, güven bulur insanlar onlarda. Onların yapabileceği ya da sebep olabileceği bir olumsuzluk sizin aklınızdan bile geçmez. Sözgelimi, rüşvet almazlar, zina yapmazlar, adam kayırmazlar, adaletsizlik yapmazlar, israfı haram kabul ederler. Bakıyorsunuz ki bir gün, sizin olmaz dedikleriniz onlar tarafından bir bir yapılıyor. Yaptıklarına gerekçe de hazırlıyorlar. Minareye kılıf uyduruyorlar. Mızrak çuvala sığmasa da onlar için yapılanlar meşrudur. Yoksa kedi yediği yavrusunu fare kabul eder miydi? Ah bu kediler!.. Hepimiz birer kediyiz. Düne kadar beyaz olan ve hiçbir zaman da siyah olmayacak olan yoğurda işimize gelmeyince siyah diyebiliyoruz.

Bu ülkede darbecilerden dayak yiyen demokratlar zamanla ya darbeci ya da darbecilerin sözcüleri olabiliyor. Bu ülkede, rüşveti büyük günah kabul edenler, kendisine şaibeli ihale verdikleri müteahhidin parasıyla hacca, umreye gidebiliyorlar. Bu ülkede toplum yozlaşmasını gayrimeşru ilişkilere bağlayanlar, gayrimeşru bir yaşam sürebiliyorlar. Bu ülkede, çağdaşlaşmayı kendine bayrak yapanlar, zamanla bu bayrağı yırtıp memleketimizi elli yıl geriye götürebiliyorlar. Bu ülkede, “Dilde, işte, fikirde birlik.” diyerek milleti bütünleştirmek istediğini söyleyenler, bölücülük yapabiliyorlar. Bu ülkede, “Adalet, mülkün temelidir.” diyerek hukukun üstünlüğünü savunanlar, yargı darbesi yapabiliyorlar. Bu çelişkilerin örneklerini dünyada da görebiliyoruz. Demokrasi adına, totaliter rejimlerin desteklenmesi, insan hakları adına insanların katledilmesi, çevre sağlığı yardımı adına toplumların zehirlenmesi hiç de yabancımız değil. İnsanlar böyle yaparsa kedi, canı yemek istediği zaman yavrusuna niçin fare gözüyle bakmasın?

Gelin, kendimizi denetleyelim. Hayatın hangi anında, atasözündeki gibi, ne kadar yılanız, ne kadar kediyiz? Dürüst olalım: Hepimiz. Önemli olan, bu tespiti yapmak ve kendimize buna göre yol haritası çizmektir. Eksiğimiz bu. Eksikler giderilmez değil, bunda samimi olmak gerek. Eğitimdir, sosyal kontroldür bunun çözümü. “Adam sende”cilik, en büyük hastalığımız. Yılan beni bugün sokmazsa yarın mutlaka sokacaktır. Duyarsızlık, bulaşıcıdır.

Yılanın ve kedinin taktığı gözlük, bende var. Bundan kurtulmalıyım. Haydi hep beraber!…