Lânet Üstüne Lânet (2)

98

Hatayı hep kendimizde

-Bütünüyle- Türk Devleti’nde aramayalım.

Nitekim Türk Devleti’nden ne içtekilere ne dıştakilere

-Tarih boyunca- asla zarar gelmemiştir.

Bugün de gelmiyor. Yarınlarda da gelmeyecektir.

Batı karşısında kompleksten kurtulalım.

Ve asıl onlardan soralım.

Onları sorguya çekip, onları sorgulayalım.

Ve özellikle kendi alt kimliklerine el atalım.

Onları uyandırmak isteyelim.

Bakalım, başka devletleri kışkırtmak neymiş,

Tattıralım onlara.

Dünyanın kaç bucak olduğunu gösterelim.

İğneyi bir de onlara batıralım.

Batıralım ki anyayı Konyayı anlasınlar.

Yoksa yapma etme demekle bir yere varılmaz.

Yapma etme demekle gelmez onlar yola.

Bir zamanlar, garbın elçileri

Hasret kaldığı gibi, üzengi öpmeye.

Onların hasretini giderecek

Uygulamaya geçelim bir kez de.

Bakalım nasılmış görsünler

Ülke insanlarını devleti aleyhine kışkırtmak!

İkinci Sultan Abdülhamit Han’ın

Siyaset dehasından istifade ettiğimiz an.

İşte ancak o zaman Batılı, Beyaz ve Hristiyan devletlerin aklı başına gelir.

İsterse gelmesin.

Evet Türkiye’de Cumhuriyet’ten sonra bazı aşırılıklar olduysa da,

Buna bütün Türkiye maruz kaldı.

Bunu, belli bir etnik / kavmî ve ırksal bir zümreye karşı

Yapılmış gibi göstermek çok yanlış.

Elbette Türkiye’de Kürt, Laz, Arnavut, Çerkez vs. sorunu yok.

Varsa, hepimizi ilgilendiren, topyekün Türkiye’nin sorunları var demektir.

Meseleye böyle bakmak lâzım.

Bunu bir ırka indirgeyerek ele almak

Diğer ırk mensuplarını gücendirmez mi?

Ve hatta acı acı düşündürmez mi?

Evet Türkiye’nin mesele ve sorunları yığınladır.

Ama bunu bölgesel olarak ele almamalı.

Bölgesel olarak görmemeli.

Belli bir etnik guruba indirgememeli.

Türkiyemizin topyekün -menşe ve kökeni ne olursa olsun-

Türk insanının, Türk vatandaşının sorunu olarak görmeli, göstermeli.

Aksi tutum ve davranışlar;

Batı’nın oyununa gelmektir.

Son vatan Türk Yurdu’nun temeline

Dinamit koymaktan farksızdır.

Batı’nın altın kupayla sunduğu zehri içmektir.

 

 

Önceki İçerikSuriyelilerin Güvenli Bölgede İskânı
Sonraki İçerikGelenekçilerle Yenilikçilerin Türkçe-Osmanlıca ve Arapça Tartışması
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.