Türk Asıllı Hollandalı İş Adamı Ve Gazeteci İlhan Karaçay; ‘Hollanda’nın Yeni Hükümeti ve Yeni Bakanına Çağrımdır’ Başlığı İle ‘Sivil Ümtimatom Verdi.
‘Lâle ve Futbolunuza Kan Damlatmayın!’
Hollanda’da yaşayan Türk asıllı iş adamı ve gazeteci İlhan Karaçay, yeni kurulan hükümete ve ırkçılığı ile tanınan yeni İltica ve Göç Bakanı’na yaptığı çağrı ile yeniden gündeme oturdu.
“Lâle ve futbolunuza kan damlatmayın” diyen İlhan Karaçay’ın, ülkede bomba etkisi yaratan bu çağrısından sonra kendisi ile bir röportaj yaptım.
İşte Karaçay ile röportajım:
Oğuz Çetinoğlu: Hollanda’nın son yıllarda uyguladığı göç ve entegrasyon politikaları konusundaki değişiklikleri nasıl yorumluyorsunuz?
İlhan Karaçay: Yapılan değişiklikler, ülkenin çok kültürlü yapısını ciddî şekilde tehdit eden bir süreci işâret ediyor.
Geçmişte, Rita Verdonk’un Azınlıklar Bakanı olarak sert politikalarıyla, ırkçı uygulamaları hâfızalara kazınmıştı. Onun katı ve vicdansız tavırları yüzünden kendisine, ‘Vicdansız Sabuha’ lakabını takmıştım.
Çetinoğlu: Konunun uzağında kalanlar için ‘Vicdansız Sabuha’ lâkabını açıklar mısınız?
Karaçay: Azınlıklar Bakanlığı yaptığı sırada, özellikle Türkler için akla hayale gelmeyecek yeni kurallar getiren ve mahkeme kararlarına rağmen bildiğini uygulayan Verdonk hepimizi çok üzüyordu.
Haliyle şahsımı da çok kızdıran bu Bakan’dan ‘Verdonk’ olarak söz etme yerine, kendisine yakışan bir lâkap bulmayı tercih ettim. O zamanlar Türkiye’de çok ünlenen ‘Vicdansız Sabuha’ şarkısından esinlenerek, kendisine bu adı yakıştırdım. Şarkımızda, Sabuha’ya aşk nedeniyle sitem ediliyordu ama bu ad Verdonk için de ‘cuk’ diye oturmuştu ve Türkler tarafından da çok beğenilmişti.
Çetinoğlu: Yeni Bakanın uygulamasından şikâyetçi olduğunuz anlaşılıyor? Ne yaptı?
Karaçay: Hollanda’da, Azınlıklar Bakanlığına getirilenlerin hepsi, nedense hep ırkçı göüşlüler arasından özellikle seçilmişti adeta. Meselâ: Verdonk’un ardından gelen İşçi Partili ve de solcu Ela Vogelaar’dan daha insaflı ve kapsayıcı bir yönetim beklerken, o da ne yazık ki ‘Uyum Yasası’nı daha sert bir hâle getirdi. Bir basın toplantısında bu sert tavrından geri adım atmayan Vogelaar’a, ‘Biz Rita Verdonk’tan kurtulduğumuz için sevinmiştik ama görüyorum ki siz de Verdonk’un klonlanmış hâlisiniz,’ diyerek tepkimi dile getirmiştim.
Şimdi ise, Wilders’in Partisi PVV’den Marjolein Faber’in İltica ve Göç Bakanı olarak tâyin edilmesi, Hollanda’daki yabancı kökenliler için yeni ve daha büyük bir tehdit oluşturuyor. Faber, geçmişte İslâm ve yabancı düşmanlığı ile bilinen, nüfus değişimini ima eden ‘Omvolking’ kelimesini kullanarak bu görüşlerini açıkça ortaya koymuştu. Bakan olduktan sonra bu sözleri hatırlatılan Faber, sadece ‘sözümü geri alıyorum’ demekle yetindi ve özür bile dilemedi. Az sonra siz Faber’in geçmişini uzun uzun anlatacağım.
Bu gelişmeler ışığında, Hollanda’da yaşayan yabancı kökenli insanların büyük bir olumsuzlukla karşı karşıya olduğunu söylemek abartı olmaz. Faber’in muhtemel yasaları, ırkçıları cesaretlendirecek ve câmi baskınları gibi saldırıların artmasına sebep olacaktır. Hollanda’nın çokkültürlü yapısı ve hoşgörü değerleri bu tür politikalarla büyük bir zarar görebilir.
Son günlerde yaşadığımız bazı olaylar da bu gerginliğin üzerine tuz biber ekmiş durumda. UEFA’nın Merih Demiral’a 2 maç ceza vermesi sonucunda Hollanda’ya 2-1 mağlup olmamız, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da gerilmesine sebebiyet verdi. Maç öncesinde sarf edilen sözler ve yaşanan gerginlikler, zâten kırılgan olan Hollanda-Türkiye ilişkilerini daha da zedeledi. Sporun birleştirici gücü, ne yazık ki bu olayda çatışma ve ayrışmanın bir unsuru hâline geldi. Hollanda’daki Türkler ve Türk kökenliler, saygı ve minnet hissi besledikleri Hollanda millî takımının başarılı olmasını açık bir dille ifâde ettikleri halde, Hollandalılardan buna karşı hoş bir söz gelmedi.
‘Lâle ve futbolunuza Kan Damlatmayın’ başlıklı yazımla bu tehlikeye dikkat çekiyor ve toplumun her kesiminden insanları birlik ve dayanışma içinde olmaya çağırıyorum. Hollanda’nın temel değerleri olan hoşgörü ve eşitlik ilkelerinin korunması için, bütün sosyal kesimlerin birlikte hareket etmesi, bu ayrımcı ve yabancı düşmanı politikaların karşısında durması gerekmektedir. Yabancı düşmanlığı ve İslâmofobiye karşı daha güçlü bir direnç göstermek, bu ülkenin geleceği için hayatî önem taşımaktadır.
Çetinoğlu: Hollanda’nın geçmişinden sapmalar olduğunu belirtiyorsunuz…
Karaçay: Birkaç münferit olayı hesaba katmazsak, Hollanda, târih boyunca hoşgörünün ve çokkültürlülüğün simgesi olmuş bir ülkedir. Bu değerlerin korunması ve geliştirilmesi, sâdece yabancı kökenliler için değil, Hollanda’nın tamamı için gereklidir. Irkçı politikaların ve söylemlerin Hollanda’nın geleceğine zarar vermesine izin vermemeliyiz. Toplumu, bu tehlikeye karşı bilinçli ve duyarlı olmaya dâvet ediyorum.
‘Lâle ve futbolunuza Kan Damlatmayın’ başlığı altında, Hollanda’nın bu zor döneminde bir defa daha hoşgörüyü, eşitliği ve insan haklarını savunma çağrısında bulunuyorum. Gelin, birlikte bu tehlikeli gidişatı durduralım ve Hollanda’yı yeniden barış, hoşgörü ve çokkültürlülüğün simgesi haline getirelim.’
Çetinoğlu: Yeni Bakan Faber’i Türk okuyucularınıza tanıtır mısınız?
Karaçay: Geçmişte yaptığı ırkçı davranışlar ve sarf ettiği ırkçı söylemler var.
16 Haziran 1960 doğumlu. Doğum yeri Amersfoort. Pozisyon 2 Temmuz 2024’ten beri İltica ve Göç Bakanı. Parti: Özgürlük için Parti (PVV),
Üstlendiği vazifeler:
2011-2023 Gelderland İl Meclisi Üyesi (aynı zamanda grup başkanı)
2023-2024 Alt Meclis Üyesi.
2 Temmuz 2024 târihinden bu yana İltica ve Göç Bakanı
Faber daha önce 2011-2023 yılları arasında, PVV Grup Başkanı olarak, Gelderland Eyâlet Meclisi üyeliği yapmıştır. Ayrıca 2011’den 2023’e kadar Birinci Meclis (Senato) üyesiydi. 2014’ten itibâren burada meclis grup başkanı olarak görev yaptı. 2023’ten 2024’e kadar İkinci Meclis (Parlamento) üyesiydi.
Gençlik yılları, kariyeri ve Âilesi:
Faber-van de Klashorst Amersfoort’ta doğdu ve ikinci kuşak bir kasap âilesinde büyüdü. Gençliğinde siyâsetle ilgilendiğini söyledi. Utrecht’te radyoloji ve nükleer tıp alanında yüksek meslekî kurslara katıldıktan sonra 1981’den itibâren Amersfoort De Lichtenberg hastanesinde teşhis ve nükleer laboratuvar asistanı olarak çalışmaya başladı. 1988’den itibâren ICT sektöründe çeşitli görevlerde bulundu. Bu uzmanlığı sâyesinde 2000 yılında, bankaları ipotek portföylerinin teknik ve finans yönetiminde destekleyen bir finans hizmetleri sağlayıcısı olan Stater şirketinde bir pozisyon aldı. Burada ticâret ve ICT’nin kesiştiği noktada çalıştı. Faber çocuklarını büyüttükten sonra siyâsete atıldı,
Yaklaşık 50 yaşındayken Wilders’e partisinin halk temsilcisi olmak için başvurdu. 2011 İl Meclisi seçimlerinde Gelderland İl Meclisine seçildi. Ayrıca burada parlamento grup lideri oldu. Aynı yıl 7 Haziran’da, Meclis’e de (Senato) seçilen Faber (çifte göreve izin veriliyor), 10 Haziran 2014 târihinde Birinci Meclis (Senato) PVV partisinin başkanı seçildi. Avrupa Parlamentosu üyeliğine seçilmesi sebebiyle bu târihte grup başkanlığından istifa eden Marcel de Graaff’ın yerine seçildi ve halefi oldu. Faber, Senato’da Göç ve İltica Komitesi / JHA Konseyi’nin başkanıydı.
Gelderland’da Faber, milletvekili Co Verdaas’ın İl Meclisinde hiçbir sonuç doğurmayan ancak daha sonra Rutte 2. kabinesindeki devlet sekreterliğinden istifa etmesine sebep olan harcama talebi davranışını araştırdı.
2015 yılında Faber, PVV partisinin kaç adet İslâmî kurum olduğunu takip ettiği ‘Gelderland’ın İslâmlaşma Haritası’ raporunu sundu. Toplumda İslâm, câmilerin rolü ve cihatçıların nereden geldiği üzerine bir araştırma yaptırdı. Buna eşlik etmek üzere, direniş çağrısı içeren ‘Gelderland’daki İslâmî İstilayı Durdurun’ videosunu hazırladı.
2023 parlamento seçimlerinde PVV’nin aday listesinde seçilebilir yedinci sırada yer aldı. 6 Aralık 2023’te Alt Meclis üyeliğine seçildi ve Üst Meclis üyeliği sona erdi.
Faber, 2 Temmuz 2024 târihinde yeni Schoof Kabinesinde İltica ve Göç Bakanı olarak tâyin edildi. Bu bakanlık, söz konusu kabine göreve başladığında kurulmuştur; daha önce bu politika alanı Adâlet ve Güvenlik Bakanlığı’na bağlıydı.
Faber’e göre İslâmiyet kınanması gereken bir ideolojidir. ‘Eğer bunu durdurmazsak, her şeyimizi kaybedeceğiz; özgürlüğümüzü ve demokrasimizi. Kadınlar için, eşcinseller için, aslında herkes için, bütün inançsızlar için bir kâbus.’
Hollanda’da daha az Faslı olacağına dâir düzenleme vaadi etrafında koparılan yaygarayı anlamadı çünkü ‘daha az Faslı’ sloganında yanlış bir şey yoktu. Wilders’e göre 2015’te halk için, daha az İslâm, daha düşük vergiler ve daha fazla sağlık hizmeti için savaşan rüya gibi bir adaydı.
Şubat 2015’te Faber, NRC Handelsblad tarafından yapılan ve PVV partisinin web sitesinin bakımını oğlunun ortağı olduğu bilişim şirketine yaptırdığını ortaya çıkaran bir soruşturmayla ilk defa kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırıldı. Bu işlemin 8.000 avronun üzerinde bir grup parasını (grubu desteklemek maksadıyla) içerdiği ortaya çıktı.
1 Mart 2015 târihinde NPO Radio 1’de liste liderlerinin tartışması sırasında Faber, diğer partilerden gelen baskılara rağmen istifa etmeyi düşünmediğini, ancak faturayı kendisinin ödeyeceğini açıkladı
Faber 2017 yılında Wilders, Markuszower ve diğer bazı kişilerle birlikte Arnhem belediye binası önünde Fas doğumlu Ahmed Marcouch’un belediye başkanı olarak atanmasını ‘Arnhemnistan’a hayır!’ sloganı altında protesto etti. ‘Ülkemizi kaybediyoruz!’ diye de feryat etti.
Wilders’in söyleminde bu, Marcouch’un Arnhem’i bir İslâm şehrine dönüştürmek isteyeceği ve geri alınması gerektiği anlamına geliyordu. Gösteri çağrısında Wilders, Marcouch’u ‘İslâmofaşist’ ‘Omvolking’ kelimesi, Hollanda’da ve genel olarak Avrupa’da oldukça tartışmalı ve hassas bir terimdir. Bu kelime, ‘nüfusun değiştirilmesi’ veya ‘yerine yenisinin konulması’ anlamına gelir ve genellikle aşırı sağ görüşlü gruplar tarafından göçmen karşıtı bir söylemde kullanılır.
Bu kelimenin kullanımı, özellikle resmî veya yüksek profilli yetkililer tarafından kullanıldığında, büyük bir tepki çekebilir çünkü bu söylem, etnik veya kültürel gerilimleri artırabilir ve sosyal uyumu tehdit edebilir. Dolayısıyla, Hollanda İltica ve Göç Bakanı’nın bu terimi kullanması, hem Hollanda’da hem de milletlerarası düzeyde dikkat çekmiş ve tartışmalara yol açmış olabilir.
Çetinoğlu: ‘Vicdansız Sabuha’ lakabını taktığınız Rita Verdonk hakkında neler yazmıştınız?
Karaçay: ‘Vicdansız Sabuha hem eski bir solcu ve hem de gardiyanmış !
Daha önce Hollanda Millî İstihbarat Teşkilâtı’nın bir dâiresinde müdürlük yaptığını yazdığım Verdonk’un, daha nice mârifetleri varmış.’
Çetinoğlu: Neler meselâ?
Karaçay: Bayan Verdonk ile röportaj yapan, feministlerin dergisi Opzij’in ocak ayındaki bir yayınını bulduk. Bu yayına baktığımız zaman, şimdiki katı kuralcı Verdonk’u çok daha iyi tanıyacağız.
Verdonk için ‘katı kuralcı’ dediğimiz için korkmuştum. ‘Acaba bunu hakaret addedip bizi mahkemeye verir mi?’ diye korkmuştum. Opzij’deki röportajı okuyunca bu korkumuz kayboldu. Zira bu röportajda Verdonk için ‘Yüreği nasırlaşmış’ deniliyordu.
Verdonk için ‘gardiyan’ dedim ama, aslında bayan Verdonk bir hapishanede müdür yardımcılığı yapmış.
Verdonk çocukluğundan bu yana hep erkek gibi davranmış. Gelecekteki ideali sorulduğu zaman, ‘Dünyâya bir daha gelirsem, erkek olarak gelmek isterim’ diyen Verdonk şöyle devam etmiş: ‘Kız olduğum için, gecenin belli bir saatinde evime dönmem lazımdı. Diskoya gittiğim zaman, dansa kaldırılmak için hep bir erkek beklerdim. Ama erkek olsaydım ne böyle bir ihtiyacım olurdu ve ne de eve dönme saati mecbûriyeti…’
Rita Verdonk, bir sigortacı ve emlakçının kızı olarak büyüdü.
İyi bir solcuydu. Kapıda duran Mercedes’i reddedecek kadar solcuydu. PSP (Pasifist Sosyalist Parti)’nin üyesiydi.
Gençlik çağında bir gıda marketinde kasiyerlik yapmış. İyi bir eğitim gördükten sonar 28 yaşındayken Scheveningen Hapisanesinde Müdür Yardımcılığı görevine getirilmiş.
Daha sonra Hollanda Millî İstihbarat Teşkilâtı’nda bir bölümün başkanı olmuş.
Röportajda belirtildiğine göre, bu görevlerde karşılaştığı durumlar sebebiyle yüreği nasırlaşmış.
Dünyâya bir daha gelirse erkek olma ideali taşıyan Verdonk’un şimdiki ideali ise, entegrasyonu sağlamak ve Hollanda’yı yabancı kültürlerin etkisinden kurtarmak.”
Çetinoğlu: Bir zamanların sol ideolojisine sâhip Rita Verdonk, sonradan nasıl sağcı olmuş? Bir zamanlar yabancılara toz kondurmayan ve yabancılara sâhip çıkan PSP Partisi üyesi olan Verdonk, nasıl olmuş da sonradan sağcı VVD Partisi’nin üyesi olmuş?
Erkek olmak, dansa kaldırılmayı beklememek ve eve istediği saatte gitmeyi istemekle, solculuktan sağcılığa geçmenin bir bağı var mı acaba?
Karaçay: Bence olmamalı ama bu anlaşılmaz değişimi çözmek için psikologlara, sosyologlara sormak gerekecek.
Hollanda’ya âile birleşimi yoluyla gelecek olanlar Hollandaca kurslarına katılmak ve diğer kuralları öğrenmek mecbûriyetinde olacaklar.
Türkiye-Avrupa Birliği arasında imzalanan Ortaklık Konseyi Kararı sebebiyle 10 yıl önce iptal edilen uyum şartı, Belediyelere verilen bir yetki ile yeniden uygulanacaktı. O zaman bu konuda da bir yorum yayınlamıştım.”
Çetinoğlu: Yazınızda neler vardı?
Karaçay: Hollanda’da, Rita Verdonk’un Uyum Bakanı olduğu sırada konulmuş olan ‘Hollanda’ya Uyum Yasası’, Türkiye’den âile birleşimi kanalıyla gelecek olan insanlarımız için büyük bir engel teşkil ediyordu. İnsanların, Hollanda’ya gelmeden önce Hollanda dilini ve târihini bilme mecbûriyeti koyan o kanunun yürürlükten kalkması için, Hollanda’daki bütün sivil toplum kuruluşları ile el ele verdik.
Benim, ‘Vicdansız Sabuha’ olarak tanımladığım Bakan Verdonk, hükümet değişikliğinden sonra gidince çok sevinmiştik.
Verdonk’un ayrılmasından sonra yerine atanan Uyum Bakanı Ela Vogelaar umudumuz olmuştu. Ne var ki, Verdonk’un politikasını aynen devam ettiren Vogelaar’a basın toplantısında, ‘Verdonk’tan sonra siz umudumuz olmuştunuz. Ama görüyoruz ki, siz de Verdonk ile aynı görüşü savunuyorsunuz. Bana göre siz de Verdonk’un klonlanmış hâlisiniz’ demiştim.
Daha sonra, başta Türkler İçin Danışma Kurulu (İOT) olmak üzere, Türk Sivil Toplum Kuruluşları ile birlikte yaptığımız mücâdeleler meyvesini vermiş ve 10 yıl önce bu yasa yürürlükten kaldırılmıştı.
Gerekçemiz, ‘Türkiye-Avrupa Birliği arasında imzalanan Ortaklık Konseyi Kararı’ idi. Yâni, Avrupa Birliği ülkeleri, Türklere karşı böyle bir şart koyamazlardı.
Âile birleşimi kanalıyla Hollanda’ya gelecek olanlara derin bir nefes aldıran, 10 yıl önce kaldırılmış olan kanun, şimdi Belediyelere verilen bir hak sebebiyle yeniden uygulanmaya başlanacak.
Çetinoğlu: Ve bu röportajın son sorusu:
1995 yılında Sırp askerî güçleri sistematik olarak yürüttükleri katliamlarla 5 gün içinde 8372 Müslüman Boşnak katledildi. Bu katliam, bölgede sorumlu Hollandalı askerlerin göz yummasıyla gerçekleştirildi.
Aliya İzzetbegoviç, olayla alâkalı olarak: ‘Savaşta büyük zulme uğradınız! Zâlimleri affedip etmemekte serbestsiniz. Fakat soykırımı unutmayın! Unutulan soykırım tekrarlanır’ demişti.
Hollanda yönetimi katliama göz yumanları cezâlandırdı mı, en azından sorguladı mı?
Karaçay: Hollanda Başbakanı Rutte, Srebrenitsa’da 1995 yılında meydana gelen katliama seyirci kalan askerleri için özür dilemedi ama üzüntülerini belirtti.
Kaldı ki tüm dünya iyi biliyor ki, o zaman Birleşmiş Milletler Gücü olarak orada bulunan Hollandalı askerlere komuta eden Karremans adlı korkağın kaygısızlığı o katliama neden olmuştu.
Rutte’nin açıklaması Hollanda’nın Dışişleri eski Bakanı Maxima Verhagen’in aynı başlıklı beyanatını hatırlattı bana.
Maxima Verhagen, Hollandalılar’ın 1947 yılında Endonezya’nın Rawa Gede köyünde işledikleri kitle katliamı için de özür dilememiş ve sadece üzüntülerini belirtmişti.
Şimdi de günümüzün Başbakanı Mark Rutte, ‘Özür için o günkü Hollanda hükümeti sorumludur’ demiş olan Verhagen gibi topu başkalarına atıyor gibi…
Hollanda’nın özür dilememesinin arkasında yatan sebebi biliyoruz. Özür dilemek, suçu kabul etmek demektir. Böyle olunca da, bu özürün ardından milyarlarca tazminat ve belki de toprak parçası kaybı olur.
Çetinoğlu: Teşekkür ediyor, çalışmalarınızda kolaylıklar ve başarılarınızın devamını diliyorum.
İLHAN KARAÇAY: Gazeteci yazar. 1942’de Mersin’de doğdu. Ailece işlettikleri Pompeipolis motel, plaj ve Kampingde çalışırken, tesislerine gelen Yunanlı kaptanın Çin’e gideceğini öğrenmesiyle hayatı değişti. Gazetecilik mesleğine sevdalı Karaçay, üç arkadaşıyla birlikte gemiye işçi olarak girmeyi başardı. 1967 Haziran’ında başlayan yolculuğun Karaçay için amacı, Çin’de yaşanan Kültür İhtilali’ni dünyâya duyuran gazeteci olmaktı. Şangay’da Kültür İhtilali’ni ve etkilerini haberleştirdi. Hollanda’ya yerleşerek; Hürriyet ve TRT’nin muhabirliğini yaptı. Hollanda Yayın Kurumu NOS Televizyonu’nda Türkler için Pasaport adlı programı hazırlayıp sundu. 28 Mart 1998’de Nezih Demirkent’in sâhibi olduğu Dünya Gazetesi’nin Hollanda ve Belçika yayın hakkını alarak, Haftalık olarak yayınlanan ‘Dünya Avrupa‘nın yayını başlattı. Mersin Turizm Platformu’nun Avrupa’daki ilk gönüllü üyesi oldu. Karaçay, 2013 Akdeniz Oyunları’nın Avrupa’da tanıtılması için gönüllü üyelerin aktif rol üstlenmesi ve Oyunların Avrupa Basınında daha fazla yer alması için Turizm Platformuyla birlikte çalışmalara başladı. Hâlen Hollanda’da yaşayan İlhan Karaçay’ın 2018’de Hollandaca bir kitabı yayımlanmıştır. |