Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana ülke olarak bir ilki yaşamanın arifesindeyiz. 7 Haziran seçimlerinden günümüze kadar geçen 80 gün içerisinde maalesef ne bir koalisyon hükümeti, nede azınlık hükümeti kurulamadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ön alma talimatlarıyla hareket eden Başbakan Ahmet Davutoğlu, ne CHP, ne de MHP ile görüşmelerinde ciddi olarak koalisyon hükümeti kurmak için masaya oturmadı. 45 Günlük süreyi doldurmak için dostlar alışverişte görsün misali hem milleti boş yere ümitlendirdi hem de zaman israfına sebep oldu. Genel seçimlerin yapıldığı günden buyana iktidardan düşmüş bir hükümetle hala görevini sürdürmenin gayreti içerisinde.
Ülke, gerek siyasi, gerekse ekonomik yönden büyük bir çıkmazın içerisindeyken, cumhurbaşkanının talimatıyla yeni bir seçime gidiyor. Güneydoğudan yurdun dört bir yanına her gün üçer beşer şehitler gelirken, büyük şehirlerimizde bombalamalar, kundaklamalar yaşanırken Prf. Ünvanlı bir sağlık bakanı çıkıp: “Eğer Erdoğan başkan seçilseydi bu kaos ortamı yaşanmazdı” diyebiliyor. Peki ama sormazlar mı adama “o halde başkan seçilmedi diye siz getirdiniz ülkeyi bu kaos ortamına“.
Gerçektende dedikleri gibi bu ortamda nasıl sağlıklı bir seçim yapılacak çok merak ediyorum.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanından seçim hükümeti kurma görevini aldığı gün yaptığı basın toplantısında, CHP ve MHP ile yaptıkları görüşmeleri adeta günah çıkarırcasına uzun uzadıya açıkladı.
Bu yazımda CHP den ziyade MHP ile yapılan görüşmelerin analizini yazmak istiyorum.
MHP’nin ne istediği 7 Haziran akşamından itibaren biliniyorken; Ahmet Davutoğlu’un görüşmelerden sonra hala Sayın Devlet Bahçeli ve MHP’yi suçlaması, tek kelimeyle seçime doğru giderken, kara propagandadan başka bir şey olmasa gerek.
MHP’nin koalisyon kurulması için öne sürdüğü şartlar:
-Anayasanın ilk dört maddesine dokunulmasın,
-Çözüm süreci bir daha ortaya konulmamak kaydıyla kaldırılsın,
-17/25 Aralık yolsuzluk olaylarının ucu nereye kadar giderse yargıya taşınsın.
-Cumhurbaşkanı anayasal çizgilerinin dışına çıkmasın.
Sayın Bahçelinin ortaya koyduğu bu şartlar; namuslu, dürüst, her vatanperver insanın kabul edeceği maddeler olması gerekirken, ne yazık ki Davutoğlu tarafından reddedilmiştir. Kendisinin dürüstlüğünden şüphemiz olmamasına rağmen, 17/25 olaylarına karışmış dört eski bakan, Rıza Zarraf olayı, ayakkabı kutularındaki milyon dolarlar, yatak odalarında ki para kasaları, Bilâl oğlan tarafından sıfırlanan milyon dolarlar ve tapelerin hesabı sorulmayacaksa, sizin adaletinizden, iyi niyetinizden söz edilebilir mi?
Bunca yolsuzluk ve hırsızlıkları bile bile hangi dürüst namuslu bir lider, içine sindirir de kirli bir koalisyonun parçası olmayı kabul eder? Kaldı ki olmaz ya; he deyip te Sayın Bahçeli kabul etse dahi CB. Tayyip Erdoğan buna razı olacakmı?
Sayın Devlet Bahçeli haklı olarak soruyor:
– “Böyle bir hükümete ortak olduğumuzda öbür dünyada bunca şehide ne cevap vereceğiz, – “Bunların bütün pisliklerini sizler temizleyesiniz diye mi bizler şehit olduk” demeyecekler mi“?
Bu yüzden hiç kimsenin MHP neden koalisyon kurmağa yanaşmadı diye manasız sualler sormağa hakkı olmasa gerek. Hele hele bu partinin geçmişinde Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak gibi dürüstlüğü ve adaleti uğruna şahadet şerbetini içmiş bir ülkü devi bulunuyorken.
Bu yüzden diyoruz ki:
“Lağım çukurunda gül devşirilmez“.