Kuyruklar!

62

Yaşamımızın pek çok döneminde kuyruklarla karşılaşmış, kimi zaman önünde kimi zaman ardında yer almış, bazen de orta yerinde kala kalmışızdır!

Kuyruk deyip de geçmeyin. Bu kuyrukları oluşturanlar olmasa da, kelime anlamı çok zengindir!

Kimi zaman mutluluğun-sevginin,

Kimi zaman özverinin,

Kimi zamansa çaresizliğin göstergesidirler…

Her genç kızın hayalidir gelin olmak. Bembeyaz gelinliğinin ardında uzanan upuzun kuyruğu ile salına, salına sevdiğinin kolunda mutluluğa, ya da öngöremediği mutsuzluğa doğru yol almak…

İlk kez baba olacak erkeğin her yanını sarar, sarmalar daha doğmadan o bebeğin varlığı. Tam dokuz ay boyunca anacığının kalbine, beynine eklene, eklene adeta sevgi kuyruğu olur uykusuz geceleri…

Aşkın hüznü kapladığında yüreğini, geceler gibi kararırsın. Umutla beklersin sevdiğinin ışığını, gecenin karanlığını yok etsin diye. Ve hiç beklemediğin anda kuyruklu yıldız gibi yetişir sevginin gücü, siler atar o zifir acılı düşünceleri…

Sevdiğimiz takımın maçını seyredebilmek için stat önlerinde, ya da hayalini kurduğumuz güzel bir tatile gidebilmek uğruna hava alanlarında upuzun kuyruklar oluştururuz.

Bunların tümünü ardı ardına yaşarız. Yaşanan her ne varsa bazen bir mutluluk-sevgi kuyruğu oluş yüreğimizde; bazen de mutsuzluğun simgesi olur silinmez bir iz bırakırlar ömrümüzde…

Ama yaşamımızda oluşan-oluşturduğumuz öylesi kuyruklar vardır ki! Hiç karşılık beklemeden vermenin, özverinin sembolüdürler!

En çarpıcı olanı da vatan dara düştüğünde yaşanandır. Bu kuyruklar vatan sevdası uğruna nice yiğitlerin, nice canların fedasıyla, hiç tereddüt edilmeden ardı ardına oluşurlar.

Böyle öğrenmişizdir, böyle öğretiriz genç nesillere. Çünkü bizim için vatan; kimi zaman canımıza can katan, kimi zamansa uğruna can verdiğimiz topraktır.

Bu uğurda dizi, dizi al bayrağa sarılı şehit olsak da, gazilik onurunu yaşasak da: ”Vatan sana can feda” deriz. Ama hiçbir neden uğruna vatanımızdan vazgeçmeyiz.

Bazen de tarih sayfalarından çıkıp gelir o kuyruklar!

Ülkemizin yokluk yıllarını anlatırlar. Uzun, upuzundurlar. Kimi kuyruklar savaş yıllarını, kimi kuyruklar ise ekonomik sıkıntıları anlatırlar…

Ama bunların en çarpıcı olanı 2’nci dünya savaşı Avrupa’nın her yanını sarmış bütün şiddetiyle yaşanırken; genç Türkiye Cumhuriyetinde oluşan kuyruklardır!

İşte bu savaş yıllarında yaşayanların ekmek alabilmek adına oluşturduğu o uzun kuyruklar dönemin yöneticisi İsmet Paşa ile özdeşleşmiştir adeta…

Ancak İsmet Paşanın bu eleştirilere verdiği yanıt da çok anlamlı, çok da gerçekçidir:

”Sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım”

1970’li yıllarda Ecevit hükümetinin ”Kıbrıs Harekâtı ve Afyon tohumu ekim kararı” nedeniyle ABD’nin uygulamış olduğu ambargolar sonucunda ülkemizde bulunmayan pek çok yiyecek maddesi, akaryakıt ürünleri nedeniyle uzun, upuzun kuyruklar oluşmuş, bu kuyruklar ekonomik ambargonun sembolü, ülkemizin unutulmazı olmuştur…

Ve…

Gelelim günümüze!

Ülkemizde geçen yılsonu itibariyle yaşanan döviz sıkıntısıyla başlayan ekonomik dengesizlikler, giderek tırmanmış; sonuçta işsizliğin, enflasyonun iki haneli rakamlara ulaşması günümüz Türkiye’sinde giderek artan geçim sıkıntılarını da beraberinde getirmiştir.

Özellikle dar gelirli ailelerin, milyonlarca emeklinin mutfağı yangın yerine dönmüş. İşsizlik giderek artmış, pek çok iş adamı iflas, çoğu konkordato ilan etmişken;  ülke yönetiminde bulunanlar, özellikle çarşı pazarda giderek artan sebze fiyatlarını düşürebilmek adına. Büyük illerimizde tanzim satış çadırları kurmuşlar, işte bu çadırların önünde uzun ama upuzun kuyruklar oluşmuştur.

İşte bu kuyruğun adı,  ”çaresizlik kuyruğudur”

Bu kuyrukta saatlerce bekleyerek sıra kendilerine geldiğinde eğer alabilirlerse sınırlı ağırlıkta sebze ve meyve ile evlerine dönerken, bu sıkıntılara çözüm adı altında böylesi uygulamaları yapan yöneticiler; tanzim satışlarında sunulan çeşitlerin artacağını söyleyerek; çarşı pazar fiyatlarını mutlaka ucuzlatacağız demektedirler!

Bu uygulama başlangıçta başarılı olsa da; ülke genelindeki tarım üreticilerimiz yeterince desteklenmeden kalıcı olabilecek midir?

Çiftçimiz mazotu, gübreyi, tarım ilacını geçen yıla nazaran çok daha pahalı alıp, bunun çaresizliğini yaşarken, tarım kooperatifleri işlerliklerini kaybetmişken, çarşı-market fiyatları hala yeterince düşmemişken; sadece büyük illerimizin belli noktalarında uygulanan tanzim satışları fakir fukaranın mutfak yangınına çare olacak mıdır?

Ülkemizi 16 yıldan beri yönetenlere;  ”yıllar önce yaşanan yiyecek kuyrukları günümüzde de yaşanıyor” denildiğinde; ”o zamanki kuyruklar yiyecek yokluğundandı. Bizimkisi olanların fiyatını düşürmek için” diyebilmektedirler!

Böylesi bir yanıt, yaşanan gerçeklerle örtüşmekte midir?

31 Mart 2019 tarihinde yerel seçimler yapılacaktır. Bu seçimler öncesinde ucuz sebze meyve alabilmek için çaresizlik kuyruğunda saatlerce bekleyenler, geçim sıkıntısıyla boğuşan milyonlarca işçi – emekli, iş arayan milyonlar; o gün gelip de sandık başına gittiklerinde oylarını kullanmadan önce, ülkemizin böylesi bir sıkıntıyı neden yaşadığını mutlaka düşüneceklerdir…

 

 

Önceki İçerikDinciliği Yutturdular, Sıra Hırsızlıkta
Sonraki İçerikTemellerin Duruşması!
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.