Kutsal Kale

13

     Zillet / aşağılık içinde esaret altına girmemek için, aklımızı başımıza almalıyız! İhtilâf ve ayrılığımızdan istifade edip yararlananlara karşı “Mü’minler ancak kardeştirler.” kudsî / kutsal kalesi içine girmeliyiz. Tahassün edip sığınmalıyız. Yoksa, ne hayatımızı muhafaza edip koruyabilir, ne de hukukumuzu ve haklarımızı müdafaa edip savunabiliriz.

     Malûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizan / terazide iki dağ birbirine karşı muvâzene / dengede bulunsa, bir küçük taş dengelerini bozup onlarla oynayabilir. Birini yukarı çıkarır, diğerini aşağı indirir.

     İşte ey birbirinin kardeşi olan mü’minler / inananlar! İhtiraslarımız ve husûmetkârâne / düşmanca tarafgirliklerimizden, kuvvetimiz hiçe iner. Bu durumlara fırsat vermemeliyiz.

Gaflet

     Hakikî Mâlik’ten / mülkün gerçek sâhibinden gaflet, nefsin fir’avunluğuna sebep olur.  

     Evet, tasarrufu altında bulunan bütün şeylerin / varlık ve yaratılanların Hakikî Mâliki’ni unutan!

     Üstelik  kendisini kendine mâlik zanneden ve sanan, hâkimiyet tevehhümünde / vehim ve zannında bulunur!

     Başkalarını da, bilhassa / özellikle esbâbı / sebepleri de kendisine kıyasla; hâkim ve mâlik defterine kaydeder. Bu gibi vesîlelerle Allah’ın malını ve mülkünü, kendilerine taksim ederek  bölüştürür! İlahî hükümlere karşı muâraza, mübareze; yani bir çeşit çekişmeye girişerek; onlara meydan okumaya başlar!

Hayâtın Gayesi

     Bu hayâtın gayesi / amacı ve netîcesi; ebedî hayât olduğu gibi, bir meyvesi / netîcesi de, hayâtı veren Hayy / hayât sâhibi ve diri olan ve Muhyi / hayatı yaratan Allah’a karşı şükür ve ibadet etmekdir. Hamd ve muhabbetle Allah’ı sevmektir. Bu şükür, muhabbet, hamd ve ibadet ise, hayâtın meyvesi olduğu gibi, kâinatın da gâyesidir. Bundan anlamalı ki, bu hayâtın gayesini: “Rahatça yaşamak, gaflet içinde lezzetlenmek ve heveslerine göre nimetlenmektir!” diyenler, gayet çirkin bir cehaletle inkâr ederler. Belki de kâfirâne, pek çok kıymetli olan hayat nimetini, şuur hediyesini ve akıl ihsanını hafife alarak, dehşetli bir nankörlük ederler.

Tevekkül

     İnsan zayıftır. Belâları çok. Fakirdir, ihtiyacı pek ziyade. Âcizdir, hayat yükü pek ağır. Eğer celal sahibi, kudreti sonsuz olan Allah’a dayanıp tevekkül etmeyip güvenmezse, itimat edip teslim olmazsa, vicdânı daim azap içinde kalır. Netîcesiz meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar. Ya sarhoş veya canavar eder.

     Tevekkül ise, Allah’a güvenerek işin sonunu ona bırakarak; sebepleri bütün bütün reddetmek demek değildir. Belki sebepleri; Allah’ın kudretinin perdesi bilip riayet ederek, sebeplere teşebbüs etmek / başvurmaktır. Bir çeşit fiilî dua olarak kabul edip; sonuçları yalnız Cenab-ı Hakk’tan istemek. Sonuçları sadece O’ndan bilmek ve O’na minnetdar olmaktır.

Gaybı Bilmek

     İlm-i gayb / gaybı bilmek Allah’a mahsustur. Hiçbir velî, bu husûsta tasarruf sâhibi değildir. Bunu yapamaz ve gaybı bilemez. Hatta peygamberler de bilemez. Evet, herkes bizzât gaybı bilemez. Fakat Allah’ın bildirmesi ve ilham etmesi ile bilinebilir ki, bütün mucizeler ve kerâmât / evliyaların kerametleri buna dayanır.

Önceki İçerikErmeni Meselemizi Anlamadık
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.