1. GİRİŞ
Mehmet Akif:
“Bir de hiç bir şey gökten inmez yerden taşar
Kendi ahlakıyla bir millet ölür yahut yaşar”
mısraları ile milletlerin kendine özgü değerlerinin de var
olduğunu ifade etmektedir. Evrensel gerçeklerin milletler içinde ve tarih
seyrinde ki farklılıkları, kavramlara yüklenen değerleri zenginleştirir. Türk
kültürünün bir üst kültür (ideal kültür) sistemi olması itibariyle
klasiklerimizin tanınmasında, yorumlanmasında nesillere büyük vazifeler düşmektedir.
Bu millî şuurumuzu bir aşk ahlâkı heyecanıyla geliştirecek bir vazife
disipliniyle fiilde ifâ edecektir. İşte o zaman milletimizin bünyesinde mevcut
olan irfan ve olgunluk gün yüzüne çıkacaktır. Batı ve doğu düşünceleri
içerisinde daima bir kutup yıldızı olma hüviyetini korumuş olan kültürel
eserlerimiz; kendine özgü olmasının ve farklılığının yanında evrenseldirler.
Sosyolog Prof Northop; “Farklı siyasi, ekonomik,
estetik ve dini ülkü veya değerleri olan kültürler, insanın ve kainatın tabiatı
üstüne farklı felsefi anlayışlara dayanırlar” (75) demektedir.
Dünya toplumları arasında kendi toplumumuz kendisine ait
özellikleri, dünya görüşü, hayata bakışı, estetik ve ahlâk anlayışı itibarıyla
ayrı bir yer işgal eder. Onu, bir başka toplum yapısının kanuniyetleri içinde
görmeye çalışmak, ilmi düşünceye ters düşen bir davranış tarzıdır. Toplumlar
belirli değer anlayışlarının havasında tomurcuklanırlar, gelişirler,
serpilirler ve etrafında kümelenen değer ölçülerinin kadimliği, ilmîliği,
tutarlılığı ve bunlara bağlılığın sağlamlığı nisbetinde toplumlar canlıdırlar,
gelişmeye ve yücelmeye namzettirler. (85)Türk düşüncesinin ve sosyal hayatının
tarihi belgeleri olan Orhun Kitabeleri; Kutadgu Bilig; Atabet-ül Hakayik, Dede
Korkut, Divan-ı Lügati Türk vb. gibi klasik eserlerimiz çeşitli yönleriyle
işlenmeleri gerekmektedir.
Oswald Spengler, Batının bugünkü medeniyetini, bir devin
omuzları üzerinde duran cüceye benzetmektedir. Zaten Rönesans’ın
gerçekleşmesinde Batının İslam ve Türk-İslam âlemi ile temasa geçişinden aldığı
tesiri, bugün bilmeyen, görmeyen ve tasdik etmeyen kimse kalmamıştır. Bu günkü
Batı ve Doğu medeniyetlerinin temelinde kendi kültürel ve manevi değerlerimiz
vardır. Bizlerde sanki aynı devin omuzlarında cüceleriz. Sosyolog Zimmerman’a
göre XX’ci asırda dünya üzeride dört büyük sosyal deprem (değişme) olmuştur.
Birinci; mesafelerin kısalması, teknolojik ilerleme, manevi
kültür emperyalizmini kolaylaştırmıştır.
İkincisi; sosyal sınıfların öneminde meydana gelen değişme;
Aydınların ve bilim adamlarının önemini ön plana çıkarmıştır.
Üçüncüsü; kontrol ve nüfuz bölgelerinin değişmesi.
Dördüncüsü ise geçmiş medeniyetlere hayranlık
psikolojisinin canlanmasıdır. Bu hayranlık köklü bir zihniyet değişikliğidir.
(58) Batı ve Doğunun insanlığa hediye ettiği şaheserler tanındıkça Türk
Kültürünün; üst-kültür (İdeal-Bütüncü) kimliği anlaşılacaktır.
Tarih felsefecisi ve sosyolog Sorokin “gerçeği idrak
etme yolları” olarak şu tasnifi yapmaktadır. “İnsanlık, doğru, nihai
gerçeklik değerlerinin mahiyeti nedir? Sorusuna başlıca üç tane cevap
vermiştir:
“(a) Duyumsal tanım ve duyumsal doğruluk. “Nihai,
doğru gerçeklik-değeri duyumsaldır. Onun ötesinde bir başka gerçeklik veya
herhangi bir başka duyumsal olmayan değer yoktur.”
(b) Kıyas ve (veya) matematik mantık aracılığı ile ulaşılan
akılcı tanıma ve aklın doğruluğu, tanıma, bilgi ve doğruluğun ikinci temel
türüdür.
(c) Akıl-üstü ve duyum-üstü tanıma ve düşünsel doğruluk,
çok katlı sonsuzluğun, üçüncü tanıma, doğruluk ve görünüş şeklidir. Bunu
dolaysız “sezgi”, “lütuf, “mistik deneyim” verir. Bu
akıl-üstü ve duyum-üstü yolların hepsi ve her biri, duyum algılamasından ve
duyum tanımasından olduğu kadar, akılcı, mantıkî-matematik bilgi ve doğruluktan
da temelinde farklıdır. Bu tanıma ve yaratıcılık yolu, hemen bütün büyük
keşiflerde, buluşlarda ve dehanın bütün kültür alanlarındaki yaratıcılığında da
kendini gösterir.”
“Bu yolların herbiri gerçekliğin tümünü değil;
yalnızca bir bölümünü biliyordur. Bu üç tanıma bilgi yolunun hepsi birden
kullanılınca ve-bu üç yol ve doğrunun herbirinin ötekileri denetlediği,
düzelttiği, tamamladığı ve zenginleştirdiği- tek bir bütüncül tanıma ve
doğruluk sistemi içinde birleştirince bilgimiz ve doğru gerçeklikle temasımız,
öncekilere oranlanamayacak kadar daha tam ve daha yeterli olur. Böyle bir
bütünleme, bize doğru gerçekliğin tek bir yanı yerine, başlıca üç yanını birden
kavrama imkânı verir (75).
Sorokin’in kültürleri; maddeci, maneviyatçı ve ideal
(bütüncü) kültür olarak sınıflandırması önemlidir. Sorokin yalnızca maddeci ve
maneviyatçı olan kültürlerin eksik olduğunu belirtir. İdeal (bütüncü) kültür
ise; maddi ve manevi değerler arasında ahenk kuran kültürdür. Aslında insan
için tabii olan kültür tipidir (58). Türk kültürü, temel değerleri ve hayat
felsefesi açısından Sorokin’in tanımlarından “bütüncü” kültüre
uymaktadır. Tek yanlı kültürlerin zaafları ve dünya görüşü kültür tarihimizin
abidevi eserlerinden Kutadgu Bilig’de görülmez.
Mitolojik devirlerden beri Türk düşüncesinde hayat ve kâinat
gerçeğini “bütüncü” bir yaklaşımla kucaklama gayreti görülmektedir.
Tanrı/Gök/Yer/İnsanlık/Devlet algısı gibi temalar; sınıfsız, şahsiyetli, ahlâki
faziletlere sahip insanlardan teşekkül etmiş bir toplumda kültürümüzü
temellendirmişlerdir.Bunun için Türk düşüncesinde önemi büyük olan “insan”
ve “toplum” gerçeği aynı zamanda, adil bir cemiyet düzeninin de
varlığına ihtiyaç göstermiştir. Bu cemiyet düzeninde devlet ve insanın yeri,
ilişkileri, ahlâki kavramlar aydınlatılmaya çalışılmalıdır.
Kutadgu Bilig’de Deontolojik (Meslek ahlâkı, mesleki davranış,
görev bilim) yönden birçok meslek grupları ve bunlarla ilgili tanım ve
tavsiyeler vardır. Bizim bu araştırmamız deontolojik açıdan değil ahlâk (moral)
ve töre (etik) kavramlarının değerlendirilmesi olacaktır.