“Kürt Sorunu” ve “Özerklik”

111

 

Takke düştü kel göründü. Basında öyle şeyler yazılıyor, Televizyonda  öyle  şeyler konuşuluyor ki, şaşmamak mümkün değil.

İç-dış bir oldu

Ortalık kusmukla doldu

Oldu  herşey ayan

Dayan ey ehl-i vatan

 

Gösterdikçe hüsnü niyyetin devlet

Sürüldü ortaya hep sui niyyet

Nelere demedi ki iktidar  “evet”

Bunlara rağmen nerde gayret

 

Madem ki vakide var hayır

Durma şerdeki hayrı  ayır

Demişler zaman en iyi müfessir

İçi dışa çıkaran gerçek müessir

 

İçtekiler vurdu dışa birer birer

Çekinilmiyor artık kim ne der

Dış dünyadan aldıkça sinsi haber

Aziz canlarını ediyorlar heder

 

Son pişmanlık vermez fayda

Güven devletine olma  serseri

Al yerini geri kalma halayda

Ol Türkiyenin yılmaz eri

 

Henüz geç değil olma ümitsiz

Koşar kardeş kardeşe davetsiz

Çağıralım Batı’yı birlik aşına

Diyelim artık al fitneni çal başına

X

“Sonunda resmen  baklayı  ağızlarından çıkardılar. Neymiş, öğrendik. Dedikleri, “Kürt sorunu” imiş, istedikleri “Özerklik” imiş!

“Avrupa Parlamentosu (AP), 17 Eylül 1992’de, “…OHAL derhal kaldırılmalı. Türkiye’deki Kürt sorunu ile ilgili olarak bir uluslar arası konferans düzenlenmeli” dedi. Ertesi yıl biraz daha açılan AP, 22 Aralık 1993’te kabul ettiği kararda “Türk Devleti’nin bütünlüğü, idarî özerklikle uyumlu olmalıdır” buyurdu…AP, 20 Haziran 1996’da da Türkiye’ye yol gösterdi, ne yapılması gerektiğini tebliğ etti: “Ülkenin (Türkiye’nin) güneydoğusundaki askerî operasyonları durdurması ve tüm Kürt örgütlerle görüşmelere başlaması için Türk Hükümeti’ne çağrıda bulunur.” (C. 2 / VI / 2005)

“Önce şunu tekrarlayıp geçelim: Türkiye’de Kürt sorunu yok; Kürtçülük sorunu var, terör sorunu var. Bölücülük sorunu da denebilir ama “Kürt sorunu” denemez. Bölücülerin,

3593

Kürtçülerin öncüleri ve ideologları da Kürtler değil Avrupalılar, Amerikalılardır… Avrupalı ve Amerikalı, Türkiye’de bir  “Kürt sorunu” çıkarmak için iki yüzyıldır uğraşır. Kürt sorunu olsaydı, Türk milleti birarada tutulamazdı, Türkiye dağılıp giderdi. Büyük Kürt kitlesi Türkiye’den ayrılmayı hiç düşünmemiştir, bugün de düşünmemektedir. Tersine, tehdit karşısında Türk milleti birbirine daha da sarılıp kilitlenmekte ve birlik halinde terörle boğuşmaktadır. Bölücü teröre karşı köy korucusu da Mehmetçikle birlikte can vermektedir; Türkiye’nin birliği, bütünlüğü için  can vermektedir. Terörden en çok zarar gören, bölge halkıdır. Bölge halkı, kendilerine musallat olan Avrupalı, Amerikalı ve yerli Kürtçüden yaka silkmektedir. Türkiye’de “Kürt  sorunu” var demek, Türkiye’nin Kürt kökenli vatandaşlarına hakarettir; onları teröristlerin yanında imiş gibi göstermeye çalışmaktır, Kürtleri töhmet altında, zan altında bırakmaktır. Buna kimsenin hakkı yoktur.

” “Özerklik” söylemine gelince, bu, “bağımsızlık” demenin ilk aşamasıdır. Osmanlı tarihinde de bu hep böyle olmuştur. Yunanistan hariç, Osmanlı Devleti’nden ayrılan otuz kadar devletin hepsi, önce özerklik almış, sonra bağımsızlık. Bir bölge özerklik aldıktan sonra bir daha merkezî hükümete bağlı kalmamış, ayrılıp gitmiştir. “Özerklik” dönemi kısa ya da uzun sürmüş olabilir ama sonunda mutlaka bağımsızlıkla noktalanmıştır. Başka türlü söylemek gerekirse, “özerklik” bu coğrafyada yaşamamış, yerini “bağımsızlığa” bırakmıştır. Bikaç örnek: Romanya (Eflak-Buğdan) 1856’da Özerk Prenslik, 1878’de Bağımsız Krallık olmuştur. Bulgaristan 1878’de “vergi veren Muhtar Emaret” yani Özerk Prenslik, 1909’da Tam Bağımsız Krallık olmuştur. Doğu Rumeli 1878’de İmtiyazlı Vilayet yani Özerk Vilayet olmuş, 1885’te Bulgar Prensliğine katılmıştır. Önce özerk, sonra bağımsız. Girit öyle, Lübnan öyle. Arap ülkelerinde kurulan “manda” yönetimleri de o ülkeleri bağımsızlığa hazırlayan bir çeşit özerklik dönemi olmuş, ondan sonra bu ülkeler bağımsızlığa geçmişlerdir. Sevr Antlaşması da Kürtler için önce “özerklik”, sonra “bağımsızlık” görmüştü. Bu tasarı tutmamış, suya düşmüştü. Sevr Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş ve işgale uğramış olan Osmanlı Devleti’ne dikte edilmişti. 1990’larda Türkiye Cumhuriyeti Devleti o durumda mıydı? Bugün o durumda mıdır? Türkiye bir büyük savaşta yenilmişti de Avrupa’nın önünde diz mi çökmüştü? Türkiye’nin bir bölgesi için özerklik istemek ne demek oluyordu? Avrupa Parlamentosu şimdi Sevr’i hortlatmaya nasıl kalkışabiliyordu? Kürt asıllı Türk vatandaşları için

yine “özerklik” (sonra bağımsızlık) istemeye nasıl kalkışıyordu? Hangi hakla? Sormak gerekmez miydi?

“Kimi yerli Kürtçüler de Avrupa’nın kışkırtmasıyla, “özerklik” demeye başladılar. Bunun, Türkiye Cumhuriyeti için bir beka davası demek olduğunu pekâlâ bilen Türk ulusu da “Ya öylemi?” diye soracak ve “HAYIR!” diyecektir. İşte o kadar!

“Ne diyordu Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel: “Türkiye’nin gücünü kimse denemeye kalkmasın. Geçmişte deneyenler pişman olmuştur.” ” (Kürtçülük II,  1924-1999, Bilâl N. Şimşir, Ocak 2009 s. 690-692)

 

 

3594

 

 

Önceki İçerikRahmet Peygamberimiz Hz. Muhammed(S.A.S.)’in Doğumu (Mevlid Kandili)
Sonraki İçerikTarihin Gölgesi Uzun Olur
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.