MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bir yandan yeni bir “çözüm süreci” başlatmak istiyor. Önceki “çözüm sürecinde” bile dile getirilemeyen “Öcalan TBMM’de konuşsun” çağrısı yapıyor. Fakat diğer taraftan “Kürt Sorunu yoktur” görüşünü dile getiriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Diyarbakır’da, 2005 yılında, “Kürt meselesi benim meselemdir” diye konuşmuştu.
Oslo’da PKK ile T.C. arasında, bir hakem devlet başkanlığında, 2009 yılında gizli müzakereler başlatıldı. 2013-2015 yılları arasında “Çözüm Süreci” adı altında PKK ile Türk Devleti arasında açıkça müzakereler yürütüldü.
2015 yılından sonra Erdoğan “Türkiye’de artık Kürt sorunu yoktur; Kürt kardeşlerimin sorunları vardır. Türk kardeşimin de sorunu var, öyle mi? Ülkemde yaşayan tüm etnik unsurların her birinin sorunları var. Bu sorunları gidermek için çalışacağız, ayrım yapmayacağız. Sanki bu ülkede Kürt sorunundan başka bir mesele yok. Bu, ülkeyi bölmeye gayret etmektir, ayrımcılıktır. Bütün etnik unsurlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak birdir, birbirine eşittir, birlikte Türkiye’dir” gibi değerlendirmeler yaptı.
CB Erdoğan, Bahçeli’nin “Öcalan açılımı” üzerine, “MHP liderinin tavrının Türkiye’nin demokrasi mücadelesi için olumlu ve anlamlı bulduğunu” söyledi. “Siyasetimizin temelinde, ülke meselelerinin geniş bir mutabakatla çözülmesi, toplumun farklı kesimlerinin de sürece dahil edilmesi yatıyor” dedi.
“Meseleleri terör dışı yöntemlerle ortadan kaldırmaya ise her zaman varız” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “bu gelişmeyi yeni Anayasa çalışmalarıyla birlikte değerlendirmek gerektiğine” atıfta bulundu.
****
ABD, AB, PKK, DEM ve bazı yazarlara göre terörün gerekçesi “Kürt sorunu”dur. “Kürt sorunu” çözülmeden terör konusu çözülemez.
Hatta gördük ki CHP Genel Başkanı Özgür Özel de “Kürt Sorunu vardır. Kürtlerin sorunları Kürtler sorunum kalmadı diyene kadar vardır ve çözülmesi gerekir” görüşünde. Dahası “Ben de Kürtlere bir devlet teklif ediyorum. Tüm Kürtleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sahibi yapalım” gibi maksadını aşan tuhaf sözler söylemekte.
Peki, ABD, PKK ve DEM ile CHP aynı çözümleri mi düşünmektedir? AKP ve MHP’nin çözümü bunlardan farklı mıdır?
********************************
Kürt Sorunu Ne Demek?
Aşağıdaki cümleleri 3 Aralık 2007’de yazdığım köşe yazımdan aynen alıntıladım:
Bölücü terörü, “Kürt sorunu” yani “etnik sorun” olarak tanımlamakta ısrar edenleri dikkatle izleyiniz. Türkiye’de insanların sırf bir sosyal gruba veya etnisiteye mensup olduğu için ayrıma tabi tutulduğunu, vatandaşlık haklarının kısıtlandığını söylemek mümkün olmadığı halde “Kürt sorunu” tanımlamasındaki ısrar neden?
Varılmak istenen hedef, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında Kürt asıllı olanların diğer vatandaşlara verilen haklardan yararlandırılmadığı, onların kültürel, ekonomik ve siyasi açıdan ezildiği, diğer vatandaşlar ile aralarına konulan görünmez duvarlar ile izole edildiği gibi tezleri kabul ettirmektir. Böylece, bu etnik unsuru temsil edenlerin(!) kısa veya uzun vadede bağımsızlık talep etmesini de meşru ve haklı göstermeye çalışmaktır.
ABD Başkanı Bush, 05 Kasım’da (2007) Başbakan Erdoğan ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada “Türkiye ’Kürt sorunu’nun çözümü için adımlar atacak” demişti. İsveç’in Ankara Büyükelçisi Christer Asp ise, “AB’nin, PKK terörü problemine uzun vadeli siyasi bir çözümün getirilmesini görmek istediğini” ifade etti. “Türk hükümetinin terörle mücadele konusuyla ilgili siyasi çözüm bulma çabasının çok açık olduğunu” da kaydetti. (Nitekim 2009’da Oslo Müzakereleri başlatıldı.)
****
“Siyasi çözüm” isteyenlerin hedeflerinin özeti şöyle:
—Dağdakilerin taleplerini silahlarla değil, meşru zeminlerde dile getirebilmesi için PKK’ya (İmralı’daki başı dâhil) genel af ilan edilmesi. (Bu defa Bahçeli aftan ötesini dile getirdi. Teröristbaşını Meclis’e getirmeyi teklif etti.)
—Üniter devlet yapısından ikili bir federasyon yapısına geçiş. İki federe ortağın kurduğu bir federasyon yapısını anayasal garanti altına almak.
—Kuzey Irak’ta kurulmuş bulunan Barzani yönetiminin Türkiye tarafından tanınması; Kerkük’ün Barzani yönetimine devrinin onaylanması. (Bu aşama artık bittiği için şimdi PYD/YPG devletinin tanınması talep edilecek.)
PKK, “ezilen Kürt halkının temsilcisi” falan değil, ABD, AB ve İsrail’in büyük projesi içinde kendine düşen görevi yerine getiren bir piyondur. Şimdi projenin bu aşamasında PKK piyonunun tasfiye edilip edilmeyeceği tartışılıyor.(Aslında o zaman da PKK tasfiye edilmeyecek devletleşecekti. Yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde kurulacak federe devleti yönetecekti.)
O sıralarda Başbakan olan R.T. Erdoğan “Kürt sorununu ‘demokratik cumhuriyet’ anlayışı içinde çözeceğiz” diyordu.
“Birinci çözüm süreci” tam da böyle bir “siyasi çözüm” için yürütüldü. Bereket ki sonuç alamadılar. Öcalan üzerinden yapılan çağrı da “siyasi çözüm” adı altındaki konuşulanlar da bugün de aynı planın devrede olduğunu göstermekte.
********************************
Bahçeli İle Erdoğan Arasında Uyumsuzluk mu Var?
Devlet Bahçeli’nin “Öcalan açılımı” karşısında Erdoğan’ın kısmen sessiz kalması ve akabinde bazı belediyelere kayyım atanması üzerine medyada bu soru sorulmaya başlandı.
Buna benzer yorumlarda bulunan gazeteci ve siyasetçilerin gelişmeleri sadece iç politika yönüyle değerlendirdiğini görüyorum.
Oysaki Devlet Bahçeli bir gece rüya gördü de ertesi günü “Öcalan PKK’yı lağvetsin biz de O’nu affedelim” demiş olamaz. Zaten Öcalan’ın PKK’yı tasfiye etmeye gücünün yetmeyeceğini Bahçeli bilir. PKK’yı sadece ve isterse ABD tasfiye edebilir.
Bence Bahçeli’ye bu çıkışı yaptıran faktörler şunlardır: a) Suriye ve Ortadoğu’da olanlar, bir ABD/İsrail projesi olan PYD/YPG devletini tanıma ve destek verme yönündeki baskılar… b) Erdoğan’ı tekrar Cumhurbaşkanı seçtirebilmek ve “Kürt Sorununa siyasal çözüm” için gerekli yeni anayasanın kabul ettirilmesi.
Bahçeli’nin çıkışına sebep olan bu faktörler aynen Erdoğan için de geçerlidir.
Ancak ya aralarında bir görev dağılımı yaptılar, biri iyi polisi diğeri kötü polisi oynuyor… ya da Erdoğan çok büyük bir oy kaybı daha yaşamaktan korkuyor. Yani yoğurdu üfleyerek yemeye çalışıyor.