19 Ekimde Habur’dan gelip “eve dönüş” yapan (teslim olmaya gelen) 34 PKK’lının onbinlerce kişilik DTP’li kalabalıklarca adeta kahramanmış gibi karşılanması bir kırılma noktası oldu. Üstelik pişmanlık duymadıklarını ifade edip, terör örgütü liderinin talimatıyla ve örgüt üniformasıyla geldikleri halde, “pişmanlık yasasından” yararlandırılarak (hukuka takla attırarak) salıverilmesinin yarattığı tepkiler çığ gibi artmakta.
Zor durumda kalan terör örgütü üyelerinin teslim olması değil, PKK’nın Devleti teslim alması gibi bir algının oluştuğu bu olay bir elektrik şoku etkisi yaptı. Olayın travması Türk halkının hükümete ve “Kürt/Demokrasi Açılımı”na olan destek oranını dibe vurdurdu. Gözlemlerime göre ekonomik krizde bile, “elim kırılsaydı da AKP’ye oy vermeseydim” diyen sayısı bu kadar artmamıştı.
İçimizde biriken infiali, öfkeyi, aşağılanma duygusunu, özgüven sarsılmasını bir tarafa bırakarak, olabildiğince soğukkanlı bir şekilde olayı ve muhtemel gelişmeleri değerlendirmeye çalışalım.
1- Adı hükümet tarafından önce “Kürt açılımı” daha sonra “demokrasi açılımı” ve nihayet “milli birlik projesi” olarak tanımlanan proje, ABD’nin Kuzey Irak’tan askerini çekme kararını uygulamasından önce bölgeyi dizayn etme planının bir parçasıdır. Bu plan ile PKK’nın tasfiye edilmesi suretiyle bölgenin Barzani güçlerinin kontrolünde güvenli bir bölge haline gelmesi, kısacası petrolün ve nakil hatlarının güvenliğinin sağlanmasını hedefliyor.
2- ABD’nin projesi sadece bu kapsamda ise Türkiye için bulunmaz bir fırsat yakalanmış olabilirdi. PKK’yı destekleyen büyük devletlerin bu desteklerini veya en azından hoşgörüsünü kaldırması halinde PKK’nın gücü çok azalacak, etkin bir örgüt olması ve Türkiye’yi rahatsız etme kapasitesi düşecekti. Bu gücü kaybedince siyasi uzantısı olan DTP’nin bölgede ve Türkiye çapında alacağı oy oranı ciddi bir şekilde azalacaktı.
3- Ancak ABD projesinin Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren kısmı sadece PKK’nın tasfiye edilmesinden ibaret değil gibi. Türkiye’nin idari ve siyasi yapısının tamamen değiştirilmesi ve belki de Güneydoğu bölgemizde kurdurulacak bir Kürt Federe Devleti ile Irak’ın kuzeyindeki Barzani’nin yönettiği mevcut Kürdistan Federe Devletinin birleştirilmesi gibi farklı boyutları olma ihtimali var.
Öcalan’ın on sene önce, idam cezası verilmemesi şartıyla, bize paket edilip verilmesi ve bugün İmralı’dan açılım sürecini yönlendiren adam durumuna gelmesine varan gelişmeler herhalde tesadüfen olmadı. ABD’de bazı kuruluşlarca hazırlanan raporlarda telkin edilen süreç aşamaları ile İmralı’daki örgüt liderinin projesi ve halen gerçekleştirilen sürecin aşamalarındaki benzerlik şaşırtıcıdır. Bütün bunlar Türkiye’nin bölünmesi projesi ihtimaline karşı hazırlıklı olmamızın gerekli olduğunu göstermekte.
Dağdan gönderilen ilk parti PKK’lılar vasıtasıyla sinir uçlarımıza dokunarak tepkilerimizi ölçme cüretini göstermek için bir yerlerden cesaret alınmış olması lazım.
4- Hükümetin bu konudaki niyetini ve ne gibi taahhütler altına girdiğini bilmemiz mümkün değil. Niyetini araştırmamızın bir anlamı da yok. Hükümeti yaptıkları ve yapamadıkları ile değerlendirmek durumundayız. “Hazmettire hazmettire” götüreceğiz dedikleri sürecin ilk adımında yaşananların hazmedilemezliği görüldü.
Sanki olabilecekleri hiç öngörememişler gibi, Başbakan ve ilgili bakanların DTP’yi suçlarken kullandıkları ifadeler sadece “şark kurnazlığı ve aculluk” gibi kavramlar. “Çirkin görüntüleri” engelleyemedikleri yetmezmiş gibi, PKK bayraklarını, Öcalanlı şovları, Türk bayrağı olmamasını ve teslim olan PKK’lılara kahraman muamelesi yapılmasını eleştirmek yerine, sadece aceleci (acul) olmakla suçlamaları, yani vaktinde önce bunları yapıyorsunuz tarzındaki eleştirileri, AKP muhaliflerini kızdırıyor, AKP seçmenini ise derin bir şekilde yaralıyor.
5- Bugüne kadar büyük medya gücü sayesinde birçok şey hazmettirildi. İlk defa medyanın hazmettiremediği/ hazmettiremeyeceği bir durumla karşılaşıyoruz. Dokunulan sinir ucu, beklenmedik ölçüde, ortak bir milli reflekse sebep oldu. Milli refleks derken kastım, DTP/PKK yandaşları haricindeki bütün siyasi görüşleri içine alıyor. Aynı sinir uçlarına dokunmalar devam ettikçe bu milli refleksin, patlayan bir baraj gibi, kontrol edilemez sonuçları olabilir.
Sonuçların en kötüsü, bugüne kadar verilen binlerce şehide rağmen inanılmaz bir asalet ve olgunluk gösteren toplumumuzda Türk- Kürt çatışmasını engelleyen milli sağduyunun yıkılması olur. Allah bu ülkeyi ve Türk’üyle -Kürt’ü ile bütün insanımızı böyle bir felaketten korusun.
Bir başka ihtimal, AKP iktidarının ilk seçimde barajın altına itilerek tasfiye edilmesidir. Bir önceki seçimde yüzde 22,2 ile birinci parti olan DSP’ye, 2002 seçimlerinde sadece yüzde 1,2 oy vermiş bir millet bu. (Koalisyonu oluşturan üç partinin toplam oyu yüzde 53,4 ten, yüzde 14,6 ye düşmüş ve her üç parti de barajın altında kalmıştı.)
AKP böyle bir ihtimali çok uzak görmesin. İktidarının devamını istiyorsa milletin bu sinir uçları ile oynamamalı, oynanmasına izin dahi vermemelidir.
6- DTP/PKK taraftarlarına moral vermek ve psikolojik üstünlüğü ele geçirmek için kendi açısından taktik olarak başarılı bir organizasyon yapmış oldu. Ancak bu olay, milletimizin kahir ekseriyetinde yarattığı infial açısından, Dağlıca katliamından daha vahim bir saldırıdır. Yarattığı travmanın izinin silinmesinin zorluğu düşünüldüğünde, uzun vadeli stratejileri açısından zararlı çıkacaklardır. Artık oyunda İmralı’daki önderlerinin de eskisi kadar etkin olma şansı kalmamıştır.
7- Öcalan’ın kendini kurtarması yani af ve siyaset yapma hayallerini gerçekleştirebilmesi için PKK’nın dağdan inmemesi şarttır. Şu anda yaptığı, örgüte sözü geçen tek kişinin kendisi olduğunu göstermek, pazarlık gücünü artırmaktır. Açılımın muhatabı ve Kürtlerin tek temsilcisi kabul edilmek için kozlarını kullanmaktadır. Açıkladığı “yol haritasında” da açıkça ifade ettiği gibi, PKK’nın tasfiyesi veya dağdan inmesi gündeminde değil. “Devletin, Kürtlerin kendi kendini yönetmesine imkân tanımasına” imkan verecek anayasa ve yasa değişikliklerini yaptıktan sonra, “PKK’nın yurtdışına çıkışını” sağlayacakmış!!!
Hükümetin, dış baskıların da tesiriyle, oyuna gelmemesi ve hazırlanan planı bozmak için milletçe demokratik tepkimizi en yüksek sesle haykırma zamanıdır.