Havaların çok sıcak gittiği bugünlerde, küresel ısınmayla ilgili söylemler dillerde çok tekrarlanır hale geldi.
Aziz dostlar; olayın çok fazla bilimsel yönüne girmek istemiyorum. Kısa bir ifadeyle küresel ısınma, atmosferdeki karbondioksit ve metan gazlarının oranlarındaki artış dünya yüzeyinin sıcaklığını yükseltmektedir diye tarif edilir.
Bizim için önemli olan ise küresel ısınmanın hayatımız üzerindeki olumsuz sonuçlarını hep beraber yaşıyor ve görüyoruz. Küresel ısınma iklim değişikliğine yol açıyor. Aşırı bunaltan sıcaklar dünyanın bir bölümünde yaşanırken, bir diğer bölümünde seller, kasırgalar inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda.
2007 yılının dünya genelinde kayıtların tutulmaya başlandığı son 150 yılın en sıcak yılı olacağı öngörülüyor. Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor. Kışın sıcaklıklar artıyor, mevsimler birbirine karışıyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor.
Şu ifadeleri basın-yayın organlarında daha çok duyar hale geldik. Buenos Aires’te 89 yıl sonra kar yağdı. Londra’da yaz mevsiminde kar yağdı. Antarktika’da buzullar eriyor.
Aslında amacım içinizi karartmak değil. Ama unuttuğumuz, hafife aldığımız bir gerçeğide gözler önüne sermek gerekiyor.
Çevre ve Orman Bakanlığımızın küresel ısınmayla ilgili, geniş kampanyalar başlattığını takdirle gözlemliyoruz. Radyo ve televizyonlarda bu konuyla ilgili halkı bilinçlendirmek amacıyla reklamlar yapılıyor. Diş fırçalarken, tıraş olurken dikkatli olmamızı, gereksiz yere yanan ışığı söndürmemizi, araçlarımızı hız limitleri üzerinde kullanmamamız konusunda aydınlatıcı bilgiler veriliyor.
Aynı zamanda hemşerimiz olan Bakan Osman Pepe küresel ısınmayla ilgili önlemler konusunda halkımızı bilinçlendirmek için şu ifadeleri kullanıyor. “Ülkemizde küresel ısınmayla ilgili en büyük görevler evdeki Ayşe Teyze’ye, İlkokul 8.sınıfa giden Hasan’a, kamyon şoförü Mehmet’e düşüyor. “Olayı halka mal etme açısından güzel bir açıklama olduğu hepimizin malumu. Zaten kıt olan su gibi, elektrik gibi, akaryakıt gibi kaynaklarımızın doğru kullanılmasını devletimizin bütün birimlerinin halka örnek olacak şekilde uygulamaları gerekmekte.
Ağaçlandırma, bilim adamlarının önerisiyle küresel ısınmayla mücadelede en kolay uygulanacak yöntem iken, son günlerde ciğerlerimiz diye tabir ettiğimiz ormanlarımız maalesef cayır cayır yanmakta.
Orman yangını deyince aklıma küçük bir çocukken, Yeniköy’deki Avrakdere mevkiinde çıkan ve beni çok üzen yangınlar gelir. Cami hopörlerinden rahmetli bekçi Ali Dayı’nın ” Yangın vaaar! duyduk duymadık demeyin, bütün komşular köyün meydanına toplansın” naraları hafızamda hala bugünmüş gibi canlı duruyor.
Yangınların çıkış sebeplerinde, yıldırım gibi doğal afetlerin oranı % 5 civarında olurken, dikkatsizlik, anız yakma, piknikte tam olarak söndürülmeyen ateş, sigara izmariti ve kasıt gibi nedenler % 95 oranında orman yangınlarına sebebiyet vermektedir.
Bütün nedenleri anlarımda, sırf kendi pis emellerini gerçekleştirmek için ormanları yakan ve bundan zevk duyan teröristlerin ruh halinden anlayamam. Bu alçakça zihniyeti esefle kınıyorum… Hangi irade, hangi vicdan bir ağaçtan kuşların cıvıl cıvıl öttüğü, o gönlümüzü ve bedenimizi dinlendirdiğimiz ormanlarımızdan öç almaya çalışır.
Bize düşen görev “Yarın kıyametin kopacağını bilseniz ağaç dikin” Nebiler Nebisinin o güzel hadisine riayet etmemizi gerektirir. Orman içinde görülen en küçük bir dumanda ALO 177 Orman yangını hattını aramamız milli ve vicdani bir görevimiz olmalıdır.
Çevre ve Orman Bakanlığımız Ağaçlandırma konusunda da son yıllarda büyük çalışmalara imza atmıştır. Bakan Pepe “sadece 2006 yılında 300 milyondan fazla fidan dikildiğini ama bunun yeterli olmadığını, Anadolu’nun kıraçlaşmış, kahverengileşmiş bozkırlarının yeşillendirilmesi için 500 milyon fidan dikmeyi planladıklarını” belirtmiştir.
Her karışı şehit kanıyla sulanmış bu coğrafyayı atalarımızdan emanet aldık. Yarın çocuklarımıza yaşanılabilir bir memleket bırakmak istiyorsak, ormanlarımızı korumamız ve küresel ısınmayla ilgili çalışmalara destek vermemiz gerekiyor.