“Kâinat’ın amaçsız, anlamsız, boş yere yaratılmadığı,
Bu kâinat’ı böyle ince bir düzenle yaratmanın gerisinde;
Bir hikmet (gaye ve maksat) bulunduğu,
Bu kadar özenle yaratılmış varlıkların en mükemmeli olan insanın;
Ölünce yok olup gitmeyeceği, hayâtın ölümden sonra da süreceği, âhiretin kesin olduğu…
(Çünkü) Âhiret’in olmaması demek,
Dünya hayâtında inanıp güzel işler yapanlarla,
İnkâr edip kötülük yapanlar arasında;
Sonuç bakımından bir fark olmaması demektir.
Bu, Allah’ın, kâinatta hâkim olan adâletine aykırıdır.
Allah inanıp güzel işler yapanları,
Yeryüzünde bozgunculuk yapanlarla bir tutmaz.
İyilerin ve kötülerin hareketlerini değerlendirmek için,
Âhiret’in, hesap ve cezânın bulunması gereklidir.
(Çünkü) bu kâinat bir amaç için yaratılmıştır.
Bu amaç, âhiret hayâtıdır.
Allah orada korunanları cennetlere,
İnkar edip kötülük yapanları cehenneme sokacaktır.
Yüce Allah, Hz. Muhammed’e Kur’an’ı indirmiştir ki,
Sağduyu sahipleri bunun âyetlerini düşünüp öğüt ve ibret alsınlar…
(Zira) bu âyetler, insanların hür iradeleriyle yaptıkları işlerden;
Sorumlu olduklarını gösterdiği gibi,
Âhiretin gerekliliğini de gösterir.
Çünkü dünyada bu varlıkları yaratan Allah,
Ya bunları sırf zarara uğratmak, yahut bunlara fayda vermek
Veya ne zarar, ne de yarar vermek için yaratmıştır.
Allah yaratıklarını, zarar vermek için yaratmış olamaz.
Çünkü bu, onun rahmet ve keremine aykırıdır.
Ne zarar, ne de yarar vermek için de yaratmış olamaz.
Çünkü, ancak yok olmaları halinde bu ihtimal söz konusu olabilir.
Öyle ise tek ihtimal kalıyor.
O da Allah’ın, yaratıkları, kendilerine yarar vermek için yaratmış olmasıdır.
Bu dünyada yaratıklar, tam yarar göremez. Çünkü dünya ömrü kısadır.
Dünyanın yararı az, zararı çoktur.
Az yarar için, çok zarara katlanmak hikmete uygun değildir.
Dünya’da ızdıraplara katlananlar, haksızlığa, zulme uğrayanlar vardır.
Şimdi bunlar sabırlarının karşılığını, zâlimler de zulümlerinin cezasını görmezlerse,
Yaratıcı’nın adâleti gerçekleşmez. Bu adâlet dünyada tam gerçekleşmediğine göre,
Mutlaka bunun gerçekleşeceği bir âlem vardır.
Çünkü Allah, kâinatı boş yere değil, hikmetle (bir gâye gözeterek) yaratmıştır.
Hikmet, bu adâletin gerçekleşeceği âhiret âlemini gerekli kılar.
Allah kâfirleri, fâcirleri (günah işleyenleri) inanıp korunanlarla bir tutacak değildir.
Öyle ise âhiret gerekir.
Dünyada çoğu kez kâfirler, zâlimler rahat eder, inanıp korunanlar ezilirler.
Âhiret de olmazsa kâfirler, mü’minlerden üstün tutulmuş olur.
Bu, Allah’ın va’dine, hikmet ve adâletine aykırıdır.
Onun için âhiretin vukuu muhakkaktır. Bunda asla şüphe yoktur.”
(Prof. Dr. Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, c. 3, s. 443 – 444)