Kumpas Ortaya Döküldü

86

 

Geçen salı gününden beri ülkede yaşananları takip etmeye ve hiçbir konuyu kaçırmamaya çalışıyorum.

Gözaltına alınan polislerden bahsediyorum, elbette.

Yaşanan olayların sonunda, şöyle bir kanaat bende oluşmaya başladı.

Eğer gözaltına alınan polisler cemaate mensup adamlar ise, bu adamlara kumpas kurulmuş. Hem de çok açık ve seçik bir kumpas kurulmuş.

Bir kere cemaatin adamları mı, değil mi tereddütüm şundan; gözaltına alınanlardan bir polis aynen şöyle söyledi, ‘ne cemaati yahu, ben Müslüman ve Türküm, başka ne deyim’. Bir başka polis aynen şöyle söyledi ‘ben çok dindar biri değilim, ama, gözaltındaki polis arkadaşlarıma yapılanları görünce şu düşünce bende oluştu; bunların kavgası galiba Allah’la’.

Biz bu polisleri cemaatin adamları olarak varsayalım ve düşüncelerimizi bu varsayımdan hareketle orta yere koyalım.

Bakın, ben, Ergenekon, Balyoz gibi davalarda ilk ortaya atıldığından beri, böyle bir konunun olmadığını, bu davaların Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratma ve hatta çökertme davaları olduğunu en katı bir şekilde savuna gelenlerdenim.

Şimdi de diyorum ki, mesele, cemaat, paralel, ajanlık, darbe gibi konular değildir, bu sadece yeni bir gelişmenin zeminidir ve 17-25 Aralık Yolsuzluk, hırsızlık operasyonlarının intikamıdır.

Bu konularda hiç bir tereddütüm yok, ben başka bir iz sürmeye çalışıyorum.

Hangi izi sürmeye çalışıyorum?

Türk Silahlı Kuvvetlerine yapılanlar ile, polislere yapılanlar arasında bir bağ kurmaya çalışıyorum.

Bir kere, askere yapılanlar ile polislere yapılanlar arasında müthiş benzerlikler var.

Gece hareketleri, kelepçe takmalar, evden almalar, darbe iddiaları, ajanlık suçlaması, mesnetsiz suçlama, kanunsuz deliller, hukuksuz yargılama, itibar kaybettirme, aşağılama gayretleri, ailelere bilgi vermeme, avukatlara zorluk çıkarma, siyasi iradeden destek bekleme ve alma, yandaş basın aracılığı ile sürekli yalan haberler ve bilgi kirliliği ile toplumu yönlendirme, yani algı oluşturma gibi bir çok konu, her iki dönem için tıpa tıp birbirine benzemekte.

Bu durumda, her iki dönemin planlayıcısının aynı olduğunu düşünmek gerektir değil mi?

Diğer bir husus, askere yapılan operasyonlardan, ERDOĞAN ve oligarşik kadroları 17 Aralıktan itibaren sıyrılma derdine düştüler. Halbuki, bunlar olmasa idi, askere yapılanların gerçekleşmesi mümkün olabilir mi idi?

Yani, şu gözaltına aldıkları 115 polis mi o operasyonlara karar verdi ve uyguladı? Eğer öyle idi ise, bu oligarşik yapının desteği ve hem de olağanüstü desteği ne anlama geliyordu ve onlar sadece seyirci mi idiler?

Bakın, çok açık söylemeliyim ki, asker operasyonlarında  bu polisler kullanılmış  meğerse. Hem de onlar kullanıldıklarının belki de farkında bile değillermiş.

Ben, cemaatin tepe noktasının ne durumda olduğunu, ne düşündüğünü ve hangi bağlantı içerisinde olduğunu bilemem, elbette.

Ancak, fikir bazında bu tepe noktası ile son derece farklı yerdeyim. Benim ne düşündüğümü, hangi görüşlere mensup olduğumu bütün kamuoyu bilir

Şimdi o konulara girip vakit kaybetmeye gerek yok.

Erdoğan ve oligarşik yapının, kendi iktidarlarının devamı için yapmayacakları hiçbir şey olmadığını çok açık olarak gördük.

Yoldaşlık, arkadaşlık, fikir birliği, vefa, inanç ortaklığı, kader birliği, hukuk, yargı, adalet, evrensel insan hakları, herhangibir olumlu değer, vatan, millet vesaire gibi kavramlar bu oligarşık yapı için hiç bir anlam ifade etmemektedir. Sadece ve sadece bir avuç insanın elde ettiği menfaatleri kaybetmemek için verilen mücadele var ortada.

Bu gerçekler ortada iken, bazılarının hâlâ bu kadroya listeler vermesi ve bu kadro ile işbirliğine gitmesi çok ilginç noktalara götürmektedir bizi.

Kozmik odaya girilmesine sessiz kalan yetkililerin, bugün listelerle bu oligarşik yapı ile işbirliğine gitmesini anlamak mümkün değildir. Çünkü, herşeyden önce, bu oligarşik yapı, bu listedeki isimleri bu kişinin kendisinden daha iyi tanımaktadır.

Bütün bu yaşananların ışığında söylenecek bir tek gerçek vardır:

Artık, bir avuç kalmış oligarşik yapı ve onlara yaranmak için fırsat kollayan bir avuç insan.

Son nokta’da, şunu söylemeliyiz;

Ey Türk Milleti, yıpranmış ve hatta adeta dizlerinin üzerine çökertilmiş ve bir birine yabancılaşmış bir Türk Silahlı Kuvvetleri ve bir Türk Polisi işine gelir mi?