“Durun kalabalıklar; bu cadde çıkmaz sokak!” diyen şairin gür sesi
kulaklarımda çınlıyor, beynimde zonkluyor zaman zaman. Hangi sokak
nereye çıkar, onu bilmiyorum. Beni bir sokağa yönlendirecek kumandayı
bileğime mi yüreğime mi versem? Bilek ve yürek caddelerine açılan
sokakların adları ne? Cennet ve Cehennem hangi sokağın bitiminde?
Herkes bilek mevsimini yaşıyor, yürek mevsimini unuttuk. Dirilişe,
uyanışa, temizliğe muhtaç, yürekler. Bunun için susmak gerek, sancı
gerek, uykusuzluk gerek. Yürekler ancak ıstırapla güçlenir, açlıkla
terbiye edilir, tefekkürle dirilir. Kanaat, cömertlik, tevazu, korku,
ümit; yürek sokağının sakinleridir, yürek mevsiminin meyveleridir.
Bilek sokağında daha fazla kazanmak var, daha fazla üretmek var,
daha fazla yığmak, tüketmek var. Güç; gözde, kulakta, bilekte,
sermayede. Bileğinin gücü, cebinin şişkinliği oranında adamsın. Bu
sokakta her şey siyasi ve ekonomik rant için. En güçlü, en büyük benim;
gerisi bana payanda olduğu kadar değerlidir. Edindiğim arkadaş,
okuduğum kitap bana sosyal bir imaj kazandırmıyorsa, kazancımı
artırmıyorsa, mevki sağlamıyorsa, beyhude meşguliyettir. Bas tepesine
gitsin!
Öyleyse, kumanda bilekte mi yürekte mi olmalı? “Yürek Devleti”
isimli bir kitap okumuştum bir zamanlar. Harika bir isim, “Yürek
Devleti.” Nasıl bir yürek, sorusunun cevabı verilmişti uzun uzun.
Olanlar değil, olması gerekenler anlatılıyordu kitapta. Temiz çevre,
inançlı insanlar, güzellik arayışı, bugünü yarına bırakmama,
yaptıklarında ibadet şuuruna sahip olma, az yeme, az uyuma, az konuşma,
laf değil iş üretme, varlık bilinciyle hareket etme, neslini koruma…
yürek devletinin ilkeleri arasında yer alıyordu. Nerede o yürek
devleti? Bileği güçlü olanlar devletin sahibi şimdi. Para, kadın,
yanlış ideoloji, sadist ve egoist duygular, uyuşturucu, ihtiras
artırıyor bileklerin gücünü. Bunlar, zulmün adına barış diyorlar,
demokrasi diyorlar, laiklik diyorlar. Böylece, bir değeri ifade eden
kavramların içini boşaltıyorlar, kötü örneği oluyorlar.
Yürek devletinin ilk işi, azgın nefsi terbiye etmek. Nefsin
zayıflaması, yüreğin güçlenmesi demek. Aralarında ters orantı mevcut.
Birine karşı birini beslemek gerekiyor. Birinin galibiyeti diğerinin
mağlubiyetini doğuruyor. Bu bağlamda, içinde yaşamak istediğiniz devlet
tercihiniz önemli. Bilek devleti mi, yürek devleti mi? Aşkla, sabırla,
tevekkülle, maddi ve manevi ibadetlerle, cömertlikle yüreğimizi
beslersek, bilek devletinin azaları olan gözümüzü, kulağımızı, elimizi
bütün kötülüklerden koruruz. Zihnimiz fitne üretmez, elimiz yasak işe
uzanmaz, kulağımız dedikoduya açılmaz, gözümüz günaha bakmaz. Beş
duyumuzun tamamı güçlü kalbimizin emrinde olur. Seyit Çavuş, yüreğini
güçlendirmesiydi, inancını beslemesiydi Çanakkale Savaşı’nda 250 kg
ağırlığındaki top mermisini kaldırabilir miydi? İnandı ve bileğini
yüreğinin emrine vererek tarih yazdı, bizi bugünlere taşıdı.
Oruç mevsimi Ramazan, yürek devletini kurma zamanı. Açlıkla
nefsimizi terbiye etmek, bileğimizi yüreğimizin kumandasına vermek, ne
güzel. Yoksullara yardım etmek, bağışta bulunmak, kazancını paylaşmak,
yokluktan yakınmamak, şükrünü bilmek, varlık nedenini sorgulamak; bu
mevsimde kazanacağımız meziyetler olmalı. Unutmayalım, görünür özelliği
açlık olan oruç, hem bedenlere hem ruhlara hem beyinlere hem yüreklere
hem toplumlara şifadır.