İspanya’da
yapılan NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
bir hareketi gündem oldu. Erdoğan salona girerken sol yanında oturan
İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un arkasından sessizce yaklaştı ve İngiliz
Başbakan’ın omuzuna dokundu. Johnson irkilerek arkasını dönerken omuzundaki
Erdoğan’ın elini bir refleks olarak itti. İki lider daha sonra
tokalaştılar.
Erdoğan’ın
hareketi bizim gibi Akdeniz veya doğu toplumlarında bir samimiyet ve yakınlık
gösterisi olarak kabul edilir. Oysaki Avrupa ve ABD’de bu türlü yakın
temaslar bir tehlike algısına yol açıyor.
ABD’ye
ilk gittiğimizde orada yaşayan Türk dostlarımız bu konuya dikkatimizi
çekmişlerdi. Zaten sosyal hayat buna göre tanzim edilmişti. Mesela bir mağazada
kasada, bir ATM’de, bankada veya başka bir kuyrukta olanlar ile işlem yapanlar arasında
en az 3 metrelik bir mesafe bırakılıyordu.
Fakat ben
de R.T. Erdoğan’ın yaptığı gibi bir hata yaptım: Sorduğum bir soruya güler
yüzle cevap veren bir polise teşekkür ederken, hafifçe polisin omuzuna dokunmak
gafletinde bulundum. Polis irkilerek derhal elini belindeki silahına doğru
götürdü. Yüzümdeki tebessümü ve mesafeyi artırdığımı görünce normale döndü.
Günlük
hayatta, milletler arası kültür farkından kaynaklanan, birçok farklı davranış
kalıbı var. Bizim gibi toplumlarda samimiyet göstergesi olarak erkek
erkeğe ve kadın kadına sarılma veya yanaktan öpüşme tercih edilir. SSCB
döneminde, sosyalist erkek devlet liderlerinin dudaktan öpüşme (Sosyalist
kardeşlik öpücüğü) geleneği vardı.
Batı’da ise aynı cinslerin
sarılması ve öpüşmesi eşcinsellik olarak algılanır. İş ve diplomatik
ilişkilerde sadece tokalaşma ile selamlaşılır. Doğu toplumlarında
erkekler bir başka erkeğin kendi eşine iltifat etmesi ve öpmesini hoş
karşılamazlar. Fakat Batılı erkekler bunlardan mutlu olur.
Bu tür kültür
farklarına dikkat etmemek ilişkilerde sıkıntıya yol açabiliyor.
****
Dünyanın en kıdemli devlet başkanı olan CB Erdoğan’ın Batılıların bu refleksini öğrenmemiş
olması mümkün değil. Ama düşünmeden, refleks olarak ortaya çıkan söz ve davranışlarına
mâni olamıyor.
Erdoğan’ın birbirine zıt tutumlarını anlamamız için bu davranışı bir örnek olabilir.
Bazen sonradan
öğrendiği kural ve gerçekleri bazen de bunun yerine yetişme tarzının kodlarına
yazdığı davranış biçimlerini yansıtıyor.
Bir gün
“Lozan devletimizin tapusudur” diye Lozan Antlaşmasına övgüler düzerken,
başka bir gün “Lozan hezimettir” tezini savunan, Atatürk’e hakaretler
eden “Fesli Kadir” gibi cümleler kurabiliyor.
***************************
Mahremiyet ve Güvenlik Alanı
Daha
önce bir yazımda da yazdım. “ABD’de herkes kişiler arası ilişkilerde
mahremiyet veya güvenlik alanı denilen bir mesafeye çok özen gösterir.”
Kişilerarası
ilişkilerde alan kavramını 1966 yılında ilk defa tanımlayan Edward Hall
bu alanı dört kademede tasnif etmiş:
Mahrem alan denilen,
ten temasını da içine alan, bedenimizden en fazla 45 cm uzaklığa kadar
olan bu alana ebeveyn, eş, sevgili, çocuk gibi yakın ilişki içerisinde
bulunulan kişilerin girmesine izin verilir. Bu alanın istenmeyen bir
kişi tarafından kullanılması tehdit olarak algılanmaktadır. İnsanlar bu
alanda seçmediği veya izin vermediği kişiler ile uzun süre birlikte
olduklarında rahatsız olurlar ve hatta öfkelenirler.
Kişisel Alan denilen ve
yaklaşık olarak 45 cm’den 120 cm’ye kadar olan bir alanı kapsayan bu
bölge dostların, arkadaşların, yakın bağlantıda olunan ve hoşlanılan
kişilerin kullandığı alandır.
Sosyal Alan yaklaşık 120
cm’den 2 m’ye kadar olan bir mesafeyi içeren bölgedir. Kişisel olmayan
ilişkilere ve nezaket ilişkilerine ayrılmıştır. Yeni tanışılan ya da az
tanınan kişiler ile iletişimde bulunulan sosyal aktivitelerde, resmi işlerin
yürütüldüğü iş görüşmelerinde, alışverişte vb. durumlarda kullanılır.
Kamusal Alan ise 2m’den
daha uzak bir alanı ifade etmektedir. Tanınmayan kişiler topluma açık olan
bu alanda tutulmaktadır.
***************************
Amerika’da Binalar
ABD’de şehir
merkezlerinin haricinde konutların büyük çoğunluğu tek veya iki katlı, garajlı
ve bahçeli müstakil evler. “Apartman” olarak adlandırılan binalardan oluşan sitelerde
ise 4 katı geçen pek yok.
Burada,
diyelim ki 300-500 villalık, bir site yapılacağı zaman önce arazinin altyapısı
yapılıyor. Tüm yol, elektrik, su, kanalizasyon gibi altyapı işleri
bitirildikten sonra, binalar hemen zemin üzerine hazırlanan düz bir temel
üzerine monte ediliyor.
İşte bu
tür konutlar, tamamen ahşap taşıyıcı kolon ve kirişlerle imal ediliyor. Duvar
panelleri sunta benzeri hafif malzemelerle yapılıyor. Tabi ki bu panellerin
aralarında ses ve ısı yalıtımını sağlayan malzeme kullanılıyor. Kolon ve
kiriş olarak keresteler ve diğer ahşap malzemeler ilaçlanmış ve özel
işlemden geçirilmiş oldukları için en az yüzyıl dayanabiliyormuş.
ABD’nin
gezdiğimiz bölümlerinin çoğu ormanlık araziler. Yüzlerce km yol
gidiyorsunuz en küçük bir tepeye rastlamadığınız dümdüz arazilerden
bahsediyorum. Taş çıkarılabilecek bir coğrafya değil burası. Bu bakımdan ahşap
malzemelerin tercih edilmesi anlaşılabilir bir durum. Hatta şehir
merkezi dışındaki yaygın yerleşim yerleri arasında elektriğin havai hatlarla
taşınıyor ve direklerinin çoğunun ahşap oluşu bizim için şaşırtıcı idi.
İnşaat
malzemeleri son derece hafif olduğu için depremlerde konutların yıkılma
riski son derece düşük, hele hele evlerin yıkılmasıyla oluşan ölümler çok
az.
Ancak
böyle binaların yangın ve özellikle de ABD’de sıkça görülen hortum ve
kasırgalarda dayanıklılığı az. Haberlerde gördüğümüze göre, hortumlarda bu tür
evler karton gibi savruluyor.
Mesela
geçen sene Kentucky ve komşu eyaletlerde etkili olan hortum ve
kasırganın etkisiyle 100’e yakın kişi ölmüş, 300 bin kişi de bir süre
elektriksiz kalmıştı.
ABD bu tür felaketlere uygun
çelik konstrüksiyon gibi teknolojileri gökdelenlerde ve konut dışı inşaatlarda
uyguluyor. Fakat konutlarda neden yaygınlaştıramamış olduğunu öğrenemedim.