Bu söz her yerde her zaman için doğrudur. Gerçekten tarih sayfaları, dış istilalardan, dış zorlayışlardan çok bu istilaları hazırlayan dahili isyanlar içtimai sarsıntılar içten dağılış ve çöküşlerle doludur. Dünyanın büyük imparatorlukları hep bu iç kargaşalıklar neticesinde yıkılıp gitmiştir.
Muhtelif ırk, dil, dinden olan halk yığınları aynı hükümdarın, aynı kanunların idaresi altında asırlarca yan yana yaşadılar. Fakat bu guruplar birbirleriyle kaynaşmadılar. Millet ve milliyetlerine sımsıkı sarıldılar. İlk fırsatta tabi oldukları siyasi birliğe isyan ederek, hür ve bağımsız milletler haline geldiler. Bütün bunlar bize şunu gösteriyor ki, milletler zorla, silah kuvvetiyle yok edilemezler. Fakat milletler kendi benliklerini unutur başkalarına benzemeye çalışırlarsa taklit ettikleri benzemeye çalıştıkları millet tarafından benzetilirler temsil edilirler.
Tarihte bunun birçok örnekleri vardır. Irk, kan başlı başına bir şey ifade etmez. Mesela Macarlar, Bulgarlar soy itibariyle Türktürler. Bunlar yabancı dinlerin ve kültürlerin tesiri altında kalarak benliklerini kaybettiler. Türk düşmanlığı anane haline gelmiştir. Eğer Osmanlılar istila ettikleri memleketlerde bir temsil siyaseti İslamlaştırma politikası takip etselerdi bu gün Rusya’nın pençesine düşen devletlerden hiç biri olmayacaktı. Osmanlılar kimsenin diline, dinine adetlerine karışmadılar. Hıristiyan cemaatleri kendi hallerine bıraktıktan sonra bu cemaatler ayrı ayrı birer devlet haline geldiler.
Birinci Cihan Harbinin sonunda Osmanlı İmparatorluğu çöktü. Üç kıta ve yedi deniz imparatorluğundan elimize Anadolu Yarım Adası ile Trakya da bir çiftlik kadar küçük arazı parçası kaldı.
Viyana’dan Ankara önlerine kadar düşüşümüzün sebebi şarklı kalmamızda arandı. Geri kalmışlık Avrupa’dan ilim, teknik alacaktık. Çünkü ilim, tekniğin milliyeti rengi yoktu. Milli mücadeleyi yapan Kuvayi Milliye ruhu muhafaza edilmesi şartıyla bu lazımdı. Hatta zaruri idi. Hâlbuki biz böyle yapmadık. Kendi ruhumuzu, kendi tarihimizi, kendi imanımızı ayaklar altına aldık. Avrupa bize ilimden, teknikten evvel adetleri, zevkleri, balolarıyla girdi. Bizde siyasi partiler kurulmadan evvel Garden partiler, kokteyl partiler vardı.
Siyasi müstevlilere kapadığımız kapıları kültür istismarlarına, manevi emperyalizme karşı arkasına kadar açtık. Çanakkale’yi geçemeyenler başka yollardan, başka kanallardan, başka usullerle top, tüfek kullanmadan kolayca geçmesini bildiler. Tünelden Taksime kadar yürüyünüz, kitapçı vitrinlerine, gazete bayilerinin köşelerine bakınız vitrinler sanki bir baskına uğramış renk renk, boy boy yabancı kitapların, dergilerin işgali altında bir milleti temsil etmenin, onu içerden kolayca fethetmenin bütün yolları.
Eğlence yerlerine, sinemalara gidiniz hep aynı hava çoğumuz ABD şehirlerinin eyaletlerini TEXSAS’ı KONYADAN, ÇUKUROVADAN daha iyi biliyoruz. Çocuklarımız mahalle aralarında GANGANSTER, kovboy oyunu oynuyorlar. Holuvud dünyası gençlerimizin hayalinde bir cennet, bu sevda bir cinnet haline gelmiştir. İsimlerimiz bile değişti. Leyla Lili, Mediha Mimi, Feriha Feri, Semih Seniş oldu.
Amerika ile dostluğumuz yalnız siyasi, askeri ve iktisadi sahada kalmamıştır. Bizim itirazımız silaha değil külahadır. Dolara değil yularadır.
Dünya menfaatler dünyasıdır. Resmi gazeteler günlük politika edebiyatı yuvarlak masalarda şerefe kalkan kadehler, söylenen nutuklar bir tarafa milletler arasındaki anlaşmalar menfaate dayanır yarın vaziyet değişebilir. Siyaset icabı dost düşman, düşman dost olabilir.
Esasen kültür emperyalizminden bahsederken yalnız Anglosaksonları kastetmiyoruz. İtirazımızın asrilik ve modernlik perdesi arkasında Batıdan memleketimize ithal edilen rezaletlerin maskaralıkların cümlesinedir.
Bizim politika işlerine aklımız ermez biz politikacı değiliz biz Türk Milliyetçisiyiz. Sadece toprağa, bu millete bağlı imanlı çilekeş insanlarız. Siyasi anlaşmaların askeri birleşmelerin taraftarıyız. Başka türlü birleşmeleri asla Trumanı sayarız. Noel Babayı asla, dün yabancılar vatan topraklarına ayak basmıştı. Bu gün kalbimize, kafamıza başmış bulunuyorlar. Dün Mehmetçik siyasi emperyalizme, vatan topraklarına ayak basan müstevlilere yaman bir ders vermişti. Bu gün kültür emperyalizmine, kafamıza ve kalbimize ayak basanlara karşı gelmek milli kültür sınırlarını bir Mehmetçik heyecanı ve imanıyla müdafaa etmek bize milliyetçi münevver Türk İnsanına düşüyor.
Her çiçeğin bir rengi her varlığın kendine has bir hususiyeti olduğu gibi bizimde kendimize göre bir rengimiz bir hususiyetimiz var. Çünkü biz Türk Milliyetçisiyiz.
Arkasında asırların, nesillerin, şanların, şereflerin çağladığı bir Millet temsil edilemez. Buna asla müsaade etmeyeceğiz.
TÜRKÜZ TÜRK DOĞDUK TÜRK KALACAĞIZ.