Türkiye’nin izlemekte olduğu ekonomik politikaların sürdürülemez olduğunu uzun süredir savunuyorum. Ancak ABD’de başlayıp yayılan küresel kriz, Türkiye’de beklediğim krizden önce başladı.
Hassas bir denge içinde olan ekonomimizin dışarıda yaşanan bu krizden etkilenmemesi, krizin “Türkiye’yi teğet geçmesi” mümkün değil. Başbakan dâhil hükümet yetkililerimiz de artık bu gerçeği kabul ediyor.
Yüksek cari açığımızın, dünyada bol olan sermaye ve sıcak paranın girmesiyle kolayca kapatılması sayesinde sağlanan bu hassas dengenin bozulması ve yeni bir denge kurulana kadar ekonomik parametrelerin değişimi söz konusu.
Uzmanlık iddiası olmayan ekonomi meraklısı bir sade vatandaş olarak, Hükümetimizin aldığı ve alacağı tedbirlerle ilgili görüşlerimizi ileride paylaşırız.
Bugün direkt veya dolaylı olarak krizden etkilenecek olan vatandaşlarımıza düşüncelerimi ve Başbakandan, Merkez Bankası Başkanı ve ekonomi yazarlarına kadar bu konuda akıl veren yetkili ve uzmanların beklenti ve tavsiyelerinden aklıma yatanları size özetlemeye çalışacağım.
Döviz geliri olmayanlar, kesinlikle dövizle borçlanmayın. Ticari işlemlerinizi TL ile yapın.
Borçlanmadan kaçının. Kredi kartı borçlanmalarınızı azaltın, var olan borçları kapatmaya çalışın.
Konut fiyatlarının daha da düşmesi bekleniyor. Konut alımı için daha uygun şartların oluşmasını bekleyin.
Dünyada emtia fiyatları çok düştü. Petrol ürünlerinden, bakır, demir vd ürünlere kadar görülen bu değer düşüne ilaveten talepte beklenen daralma sebebiyle imalatçı ve satıcı firmalar büyük kampanyalar yapacaklar. Tüketici özellikle nakit parası ile çok cazip fiyatlarla mal alma imkânına kavuşacak. Fiyatların aşırı düşmesini engelleyecek tek faktör döviz fiyatlarındaki artış olacak.
Devletin fiyatlarını belirlediği ve genel ve yerel bütçelerin en önemli gelirlerini oluşturan (ÖTV , KDV, ÖİV gibi gelir kaynakları olan) elektrik, doğalgaz, telefon (iletişim) ve su fiyatlarında dünya fiyatlarına paralel bir iyileşme yapılmayacak. Sigara ve içkiye zamlar yapılacak. Devletin dolaylı vergiye ihtiyacı artacağı için vergide adaletsizlik artacak.
Enflasyonda ciddi bir artış olması şimdilik beklenmemekte.
Maaşlardaki artışlar kesinlikte enflasyonun altında kalacak.
Tasarrufları olan vatandaşlarımızın risk ve kâr dengesini optimize edebilmek için tasarruflarının yarısını bankaya, yarısını piyasa değeri iyice düşmüş olan sağlam şirket hisselerine yatırması uygun olur. Borsa sade vatandaş için oldukça risklidir. Profesyonel yardım almaları gerekir.
İşverenlerin işçi çıkarmayı en son düşünmesi gerekir. Bir işletmenin en önemli sermayesi onun entelektüel birikimidir (yetişmiş insan gücüdür). Kriz ne kadar derin ve ne kadar şiddetli olursa olsun, belli süre sonra yeni dengeler oluşacaktır. Kriz sürecinde ve kriz sonrasında mevcut entelektüel sermayenizi koruyamazsanız yeni dengeler oluşurken zayıf bir bünyeniz olacaktır. İllaki bazı çalışanların çıkarılması gerekiyorsa, ilerde ikame edilecek personelin, yerini kısa zamanda doldurabileceği, en vasıfsız çalışanlardan başlamak uygun olacaktır.
İşsizliğin genel olarak artacağı ve birçok kişi için maaşların düşeceği öngörülmektedir.
Kiralardaki artışın enflasyonun gerisinde kalacağı hatta birçok konut ve işyeri için kira artışının gerçekleşmediği bir dönem olacağı beklenmekte.
16 Hazirandaki yazımızdan bir alıntı ile durumu özetleyelim: Vatandaş olarak bizlerin gidişatı değiştirme imkânımız yok. O halde, bari gelen afetten en az zararla nasıl çıkarız hesabını yapalım. İlhan Kesici’ nin tavsiyesi mantıklı ama içimizi yakmakta: “Çare ayağını yorganına göre değil, yorganının yarısına göre uzatmakta.”Bu yakıcı uyarı, kısa bir süre içinde yorganımızın (varlıklarımızın) yarısının elden gidebileceği tehlikesine işaret etmekte.
Durum iç açıcı değil, ancak karamsarlığa kapılıp kriz sonrasında hazırlanmamak birçok fırsatın kaçmasına yol açabilir. Özellikle bir işyeri olanlar ve tasarrufu bulunanların bu dönemi kriz sonrası için ciddi bir fırsata dönüştürmesi mümkün olabilir. Bunun nasıl olabileceği ise ayrı bir yazı konusu.