Evet…
Atatürk’ün meşhur sözlerinden biridir bu başlık…
Genellikle bir itibar vurgusu gibi anlaşılan bu sözün hakikati salt bir itibar iadesinden fazladır aslında…
Burada kastedilen bir toplumda üretimin yapı taşının köylüler olduğudur.
Çünkü köylü demek üreten insan demektir.
Üretmek demek ekonomik canlılık demektir.
Bu nedenledir ki Cumhuriyet’in ilk yıllarında özellikle tarımsal yatırıma çok önem verilmiştir.
Ülkenin genel yapısı itibariyle tarım toplumu olması da kalkınması adına önceliğin tarıma verilmesini beraberinde getirmiştir elbette.
Bu minvalde mesela bugün dahi tarımsal üretimde önemli bir sorun olan eğitimli tarım işçisi problemini çözmek üzere Cumhuriyet’in ilk yıllarında köy enstitüleri kurularak bilinçli tarımsal üretim doğrultusunda köylüyü eğitme yoluna gidilmiştir.
Devletin kendi eliyle gerçekleştirmeye çalıştığı bilinçli tarımsal üretim politikası II. Dünya Savaşı esnasında ülkede yaşanan ekonomik sıkıntı nedeniyle önce sekteye uğramış, sonrasında gelen yeni hükümetin öne çıkan liberal politikaları ile dışarıdan gelen finansal yardımlarla sanayileşmeye öncelik verilmiştir.
50’li yıllardan itibaren sanayileşmenin artmasıyla köyden kente göç hızlanmış, dolayısıyla ilerleyen yıllarda aşamalı olarak köylü nüfusu azalarak kentlileşme oranı yükselmiştir.
Köyden kente göç ekonomik sıkıntılar yanında sosyal sıkıntılar da meydana getirmiş, günümüzün önemli meselelerinden olan çarpık kentleşmenin temelini oluşturmuştur.
Ancak söz konusu göç en başta köylü halkın üretkenliğini azaltmıştır.
Ekonomik olarak üretkenliğin şekil değiştirmesi sosyal travmayı da beraberinde getirmiş, neticede buhranlı bir toplum yapısının zemin taşlarından biri olmuştur.
Sanayileşme tabiî ki bir ülkenin kalkınması için önem arzeder.
Ancak sanayileşme ile paralel ilerleyen bir tarım sektörü ülke kalkınması açısından daha güven verici bir ekonomik yapı oluşturur.
Somutlaştırmak adına örnek vermek gerekirse:
Mesela savaş, sanayi sektörüne de tarım sektörüne de darbe vurur. Ancak darbenin mutlak etkisi en fazla sanayi sektörünedir. Zira tarım böyle bir durumda darbe alsa da sürekliliğini devam ettirebilir.
Ne var ki ülkemizde ekonomik sahada tarımın etkisi gün geçtikçe azalmaktadır. Öyle ki Cumhuriyet’in ilk yıllarında GSMH da tarımın payı %42.8 iken 2014 yılı itibarıyla bu pay %6’a düşmüştür.
İstihdam açısından bakıldığında ise 1980 yılında tarım sektöründe istihdam oranı %50.6 iken 2014 yılında bu rakam %22.3’e kadar düşmüştür.
Bu tablo neticesinde tekrar vurgulamak gerekir ki ekonomik gelişme tek bir alanda değil, çeşitli sektörlerde dengeli bir şekilde ilerlerse kalıcı olabilir. Bugün olduğu gibi sadece sanayi ve inşaat sektörüne dayalı bir ekonomik yapının sürdürülebilir bir gelişme göstermesini beklemek zordur.
Üstelik içerisinde bulunduğumuz coğrafyanın buhranların ve savaşların dinmediği bir yer olduğu düşünüldüğünde, tarım alanında kendine yetebilmenin önemi daha da fazla ortaya çıkmaktadır.
Bu nedenle köylünün toplum içerisindeki üretken rolünün tekrar arttırılması gerektiği kanaatindeyim…
Zira bir Rus atasözünün dediği gibi: “Kıtlık Allah’tan açlık ise insandandır…”
Saygılarımla…