Kosova Cumhuriyeti’nin Düşündürdükleri

88

Balkan seyahatimizin merkezini teşkil eden Kosova Cumhuriyeti‘nin hem tarihi ve hem de mevcut statüsü öğretici bilgiler edinmemize vesile oldu.

Bu “Evladı Fatihan diyarının” Türkleşmesi ve daha sonra kaybı sonrası yaşananlar, vatan kavramının önemini ve vatanı sahiplenmenin kaderimiz üzerindeki tesirini gösteren ibret verici bir laboratuvar gibi.

KOSOVA’DA TÜRK TARİHİ: Türkler bu bölgeye daha İslamiyet öncesinden gelmişler. Karadeniz’in kuzeyinden M.S. 3. ve 4. Yüzyılda Hun, Avar, Peçenek ve Uz gibi kavimler geçici ve kalıcı yerleşimlerde bulunmuş. O tarihlerde Kosova Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içinde imiş. M.S. 5. yüzyılda ise Balkanlara (bu arada Kosova’ya) Hunlar yerleşmiş.

11. yüzyıldan itibaren Selçuklu devri Müslüman akınları ile başlayan ve daha sonra da Osmanlı İmparatorluğu’nun fiili hâkimiyetine geçtiği 1389 yılından itibaren, önceden gelen Müslüman olmayan Türkler ve Müslüman Oğuz Türklerin birleşmesiyle bölge Türklük açısından yoğun bir hale gelmiş. Osmanlı hükümdarlığının sona erdiği 1912 civarına kadar Türkçe genel kültürel dil durumunda kalmış.

93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası bölgede Osmanlı hâkimiyeti ve Türk nüfus gittikçe azalmaya başlamış. Türkler azınlığa düşmüş. 1912, 1925 ve 1935 de gerçekleşen toplu göçlerle Türk nüfus oranı iyice azalmış.

1913 Londra Antlaşması ile Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’na bırakılan Kosova’da bu dönemde halâ nüfusun yüzde 40-45’i Türk ve hâkim dil Türkçedir. Ancak Türkler açısından çok kötü bir dönemdir.

2. Dünya Savaşı sonrası 1945 de kurulan ve 1954-1980 arası Tito tarafından yönetilen YSFC (Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti) döneminde, Kosova Yugoslavya’ya bağlı bir eyalet olmuş. 1949 da Türk varlığı tanınmış, 1951 de Türkçe eğitim hakkı kazanılmış. Aynı yıl Türkçe radyo yayını ve Türk Kültür Dernekleri kurulmaya başlamış.

Konuştuğumuz Türkler (bunlar arasında Yerel Yönetimler Bakan Yardımcısı Rifat Krazniç ile ünlü yazar ve şair İlhami Emin de vardı) Tito döneminde Türklerin çok rahat olduğunu, kimliklerinin tanındığı, çok zenginin de çok fakirin de bulunmadığı bir dönem yaşadıklarını ifade ettiler.

1974 Yugoslavya Anayasasında Türkçe Resmi Dildir. 1989’da Miloseviç önderliğindeki Sırbistan, Türkçe ve Arnavutça’yı resmi dil olmaktan çıkardı.

Bu dönem 1992 de Cumhuriyet Bölgelerinin bağımsızlığını ilan etmesiyle sona erdi.

Devamında olanlar çoğumuzun hafızasında hala taze. 1998 yılı Kosova Kurtuluş Savaşı. 1999-2008 arası Birleşmiş Milletlerin idaresi. 17 Şubat 2008 tek taraflı bağımsızlık ilanı.

10 Eylül 2012 tarihine kadar Avrupa Birliği Denetiminde “gözetimli bağımsızlık” statüsünde kalan Kosova bu tarihten sonra tam bağımsız oldu.

Arnavutluk adında bağımsız bir devletin kuzeydoğu sınırında, nüfusun yüzde 92’sinin Arnavut olduğu yeni bir devlet kurulmuş olması, bu devletin uzun süreli olması hakkında şüphe duymamıza sebep oluyor. Tek ve büyük bir Arnavutluk ideali kuranlar emellerine ergeç ulaşabilir. Zira Arnavutluk’ta da nüfusun yaklaşık yüzde 80’i Arnavut. Yine nüfusun yüzde 70’ini Müslümanlar teşkil ediyor. Kosova’daki Sırpların, Kosova’lı Müslümanların ifadesiyle “cavurların” yüzü de Sırbistan’a dönük.

Buralarda sınırların geçici olarak çizildiği, gerçek sınırların bu devletlerin Avrupa Birliği’ne girmesi veya AB dışında kalmasına göre yeniden belirleneceği kanaatindeyim.

KOSOVA’DA GÜNÜMÜZDE TÜRKLER: 19 bin kişi ile toplam nüfusun sadece yüzde 1,2 sini teşkil eden Türkler, ağırlıklı olarak başta Prizren, Mamuşa, Priştina olmak üzere 6 beldede yoğunlaşmış. Buralarda 30 kadar aktif Türk Derneği faaliyet gösteriyor.

Kosova Cumhuriyetinde yazı dilinde resmiyette Türkiye Türkçesi kullanılmakta. Prizren ve Mamuşa’da Türkçe “resmi dil”. 2007 yılından itibaren de Mitroviçe, Gilan, Priştine ve Vuçitirin belediyeleri kapsamında Türkçe “resmi kullanımda dil” statüsünde.

Kosova’nın yüzyıllık tarihinin gösterdiği en önemli sonuç şudur: “Türkçe eğitim biterse, Türkçe biter ve Türkler bitecektir. Türkler biterse, İslam da yok olur.”

Mevcut statüsü içinde Kosova Cumhuriyeti, üniter olmayan bir devlet yapısı içinde, farklı toplulukların egemenliği paylaştığı bir ülke durumunda. Nüfusun çok küçük bir kısmını teşkil etmekte olmasına rağmen Türkler de egemenliği paylaşan bir topluluk. Bu haliyle üniter yapısının federasyon yapısına dönüştürülmesi tartışmalarının yaşandığı Türkiye’miz için ilginç bir devlet yapılanması olarak dikkat çekici. Fakat üniter yapılı Türkiye Cumhuriyeti ile kıyaslanmaması gereken bir yapı söz konusu.

Önceki dönemde kimliklerini gizleme ihtiyacını hisseden bazı Türklerin soyadlarına Arnavutça ekler koydukları fakat gittikçe Türk kimliğini öne çıkaranların çoğaldığını öğrendik.

Kosova Türk Aydınlar Ocağı Başkanı Ferhat Derviş gibi birçok Kosova’lı Türk’ün “biz Türk Milletinin Avrupa sınırındaki nöbetçileriyiz” dediğine şahit olduk. Birçok arkadaşım “Geldiniz ama yüz sene geç geldiniz. Ama nihayet geldiniz, yine de bu günleri gösteren Yüce Allaha şükürler olsun. Türkiye orada güçlü ve ayakta olduğu sürece biz burada kendimiz emniyette hissediyoruz” diyen Kosova’lı Türklerle alakalı hatıralarla döndü.

Türklerin Arnavut Müslümanlar ile olan münasebeti Sırplarla olandan çok farklı. Sırplardan bahsederken “cavur” diye hitap ediyorlar. Gerçi iç savaş döneminde bazı Arnavut Müslümanların tavrı da Türklere karşı düşmanca imiş. Ama Türk taburu geldikten sonra Müslüman Arnavutların Türklere davranışı çok iyileşmiş.

Sadece Prizren’de 34 cami olması, dergâhların açık ve faaliyette olması, Arnavut Müslümanlar ile arada münasebetlerin daha bir kardeşçe olmasına katkı sağlamış. Prizren’de gittiğimiz bir Halveti Tekkesinde yapılan çok etkileyici zikir merasiminde, buraya muhtemelen Türklerin yanında Arnavutlar da geldiği için, dualar Türkçe, Arapça ve Arnavutça yapıldı.

Halen Kosova’da 600 Hıristiyan misyoner faaliyet göstermekte imiş. Türkiye’den gelen cemaatlerin faaliyetlerinden de milli duyguları körelttikleri gerekçesiyle, Türk milliyetçisi olan Kosovalılar hoşnut değil.

Bu güzel topraklarda “ana ülke Türkiye’ye siper olmak için hazır olan“, “nöbet tutan” güzel insanlarımızla olan birlikteliğimizin yaşattığı duyguları ve edindiğim özel bilgileri paylaşmaya devam edeceğim.

Önceki İçerikKaliteli Yaşamda Çalışmanın ve İşimizi Sevmenin Gücü
Sonraki İçerikÖfke Bir Hitabet Sanatıymış; Yaz Kızım!
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.