Konudan Konuya  (51)

22

     – İnsanın bir ferdi; sair / diğer hayvanların bir nev’i / türü hükmündedir. Yani her insan, ayrı bir âlemdir. Hepsini ayrı ayrı tanımak gerek. Çünkü bir insanı tanımak; bütün insanları tanımış olmak demek değildir. Oysa herhangi bir türden bir hayvanı tanımak demek, aynı zamanda o türden bütün hayvanları tanımak demektir. Meselâ bir koyunu tanıyan; dünyaya gelmiş ve gelecek olan bütün koyunları tanımış sayılır. Hâlbuki bir insanı tanımış olmak; tüm insanları tanımış olmak demek değildir.

x

     – Denizler balıklar için. Hem deniz, hem balıklar insan için.

      Ormanlar hayvanlar için. Hem orman hem hayvanlar insan için.

      Toprak bitkiler için. Hem toprak hem bitkiler insan için…

      Çünkü tüm mevcudatın Hâlıkı / Yaratanı; bu kâinatı / evreni halk etmesi / yaratmasındaki en zâhir / en açık maksadı beşer yani insandır. Zaten “Sen olmasaydın kâinatı / evreni yaratmazdım!” demiyor mu?

x

     – Mevcudat / varlıklar ayna gibidir. Fakat aynada görülen aynadan değildir. Zira ayna menba / kaynak değil, mazhar / zuhur yeridir. Bir çeşit ekrandır. Ekranda görülenlerin kaynağı ise, ekran değildir. Demek ki, canlı cansız her varlık bir âyîne / aynadır. Evet, bir şeyin aynada görülen aksi / tecellîsi; kendisi değil ama kendisindendir. O değil fakat O’ndan. Velhasıl, kâinatda olan her şey; o değil. Lâkin ondan. Yani (hâşâ) Allah değil. Ama Allah’tan.

x

     – Mükemmel olan bir eser, apaçık bir şekilde mükemmel bir fiile delâlet eder. Mükemmel olan fiil ise, bir fâile / yapana delâlet eder / onu gösterir. Mükemmel olan isim ise, şek ve şüphe yok ki, mükemmel / tam bir vasfa, yani bir ünvana delalet eder. Onu gösterir. O mükemmel vasıf ve unvan ise, şeksiz şüphesiz bir Zât’ın işlerine ve O’nun mükemmel bir kabiliyet ve istidada sahip olduğuna işaret eder. İşte o mükemmel kabiliyet ve istidad ve işler ise, kesin olarak; o Zât’a lâyık ve münasip / uygun bir şekilde onun Zâtı’nın mükemmelliğini gösterir. Üstelik bu gerçeği hakka’l-yakîn / kesin bir oluş mertebesinde nazara sunar.

x

     – Bir ağacın hilkat ve yaratılmasında en açık gaye ve maksat onun meyvesidir. İnsan da kâinat / evren ağacının en son meyvesidir. Öyle ise, mevcudatın Haalıkı / Yaratıcısı’nın bu kâinatı halk etmesindeki en zâhir / en açık bir şekilde görülen maksadı insandır. Bu hikmet / gaye ve maksattan anlaşılıyor ki, insanın kalbi o meyveye bir çekirdektir. O çekirdek olan kalb ise, elbette mahlûkatın Sanatkâr Yaratıcısı’nın tecellilerine en münevver, en parlak bir mir’at / ayna olacaktır. Demek ki, bu küçücük insan; kâinat ve mevcudat içinde haşre / kıyametin kopmasına ve neşre / yeniden yaratılışa en zâhir / en açık bir sebeptir. Aynı zamanda kâinat; insanın haşir ve neşri / hesaba çekilebilmesi için, tahrîb olunacak / harab edilecek, tebdîl, tahvîl ve tecdîd edilecek / değiştirilip yenilenecektir.

     x

     – Sınıfta kalmak – geçmek olmazsa, çalışmanın bir mânâsı olmaz.

       İşten, memuriyetten atılma endişesi olmazsa, kimse işine dikkat etmez.

       Cennet Cehennem olmazsa, ahlâklı olmanın bir mânâsı kalmaz.

       Kış yaşanmazsa, baharın keyfi çıkmaz…

       Her şey bir sonrası için, bir kıymet ifade eder.

       Ancak bu suretle gayretin, çabanın bir mânâsı olur.

x

– Kâinata basar / maddî gözle bakarsak sadece maddeyi. Basîret / manevî gözle bakarsak yalnız mânâyı.

  Her ikisiyle, yani hikmet gözüyle bakarsak; her şeyin var oluş ve yaratılış gayesini görürürz. 

Önceki İçerikBugünün İşini Yarına Bırakma
Sonraki İçerikOrmanya; Kocaeli’mizin Yeni Markası
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.