Konudan Konuya (20)

102

     Bazen yazan, bazen
yazılan önemlidir.

     Yazana bakarak
esere bakmamak olmaz.

     Yazılana bakarak,
yazana cephe alınmaz.    

     Fırıncıyı
beğenmeyen, ekmek almaktan vazgeçmeli midir?

     “Huz ma safa, da’
ma keder.”

     Yani “Her şeyin
iyisini al, kötüsünü bırak.” düstur ve prensip olmalı.

x

     “Ummadığın taş,
baş yarar!” sözünü unutmayalım.

x

     Bir söz için: –
Kim söylemiş?

                         
– Kime söylemiş?

                         
– Niçin söylemiş?

                         
– Ne makamda söylemiş?

     Gibi soruların
cevap ve yanıtlarına bakmak lâzım. Onları nazarı itibara almak gerek.

x

   “Türkçe öğrenen Almanların sayıları gittikçe
artıyor!” muş.

     Desenize Almanlar
hakkında “Bahtiyar Alman milleti.” diyen zâtın; bu söz ve hüküm hakkındaki
tespit ve öngörüsü gerçekleşmek üzere. Demek ki, Almanya İslâma hamile / gebe!

x

     “Amaç, araçları
meşru kılar!” diyor menfî Batı!

     İşte Makyavelizm
budur! İslâmî görüşün tam zıddı.

     Oysa dâvâ da hak
olmalı, usûl ve metot da. Bâtıl metotla Hak’a hizmet olmaz ve olmamalı.

     Halkımız bunu çok
veciz bir şekilde ifade etmiştir: “Kem âletle, kemâlât olmaz.”

     Nitekim, usta bir
marangoz; kör bir keserle, iyi bir şey yapamaz. Ustalığını gösteremez.

   x

     Elektrikler
kesilince, âletler çalışmaz. Ampuller söner, ışık vermez.

     Çünkü âlet ve
ampul; elektriğin kaynağı değil, zuhur ettiği, yansıdığı, göründüğü yer;
elektriğin zuhur ettiği ekrandır. Evet ekran; kaynak değil, mazhardır. Tıpkı
sinema perdesinin, oynatılacak filme sahne, ekran, mazhar / zuhur ettiği mekân
olması gibi.

     İşte beden de,
ruhun kaynağı değil; zuhur ettiği, göründüğü ekran, mekân ve ruhun aynasıdır.

     Nasıl ki, aynada
görünen aynadan kaynaklanmıyor. Sadece onda görünüyor, onda yansıyor.

     Yani beden; ruha
ekranlık vazife ve görevini yapıyor.

 x

     Ölüm ile bedenden
ayrılan ruh ölmüyor. Bir nevî / bir çeşit bekaya mazhar oluyor. Kendini başka
bir mekânda buluyor.

     Öğretmen; kara
tahtaya ihtiyaç duyduğu gibi, ruh da beden denen kara tahtaya muhtaç.

  x

     Manânın da
görünmek için, Yûnus’un “Ete kemiğe büründüm, Yûnus diye göründüm.” demesi gibi
harf, kelime ve cümlelere bürünmesi gerekiyor. Yani yazılması icap ediyor. Mâna
ve anlamlar yazı olarak tezahür ediyor, kendini gösteriyor. Yani harfler;
mânanın kendisi değil, tezahür ve zuhur ettiği yer ve ekran oluyorlar. Yoksa
kelimeler; ruh hükmünde olan mânanın kendisi değil, sadece bedenidirler.

 x

   “Vücut (Varlık),
Âlem-i Cismanîde Münhasır (Madde Âleminden İbaret) Değil

 

     Vücudun (varlığın)
hasra gelmez (sınırlanamaz) muhtelif (farklı farklı) envaı (cins ve türleri),

     Münhasır olmaz
(kısıtlanamaz), sıkışmaz şu şahadet âleminde (görünen dünyada).

     Âlem-i cismanî
(Maddî âlem) bir tenteneli perde (arkasını gösteren dantel perde) gibi,

     Şulefeşan (ışık
saçan) gaybî (görünmeyen) avalim (âlemler, dünyalar) üzerinde.”

Önceki İçerikİstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri
Sonraki İçerikÇocuk Eğitiminde Sevginin Yeri
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.