Kökler ve Türkler

642

Sâmi Sefer Coşkun ve Yeliz Şenyerli’nin müştüreken hazırladığı 13 X 19,5 santim ölçülerinde, ‘İskitlerden Bulgarlara’ alt başlıklı 96 sayfalık, hacmi küçük muhtevası dolgun eserde, aziz ve necip milletimizin köklerine iniliyor.

Dağıldıkları bölgelerde ‘Saka Türkleri’ olarak da anılan İskitler; MÖ 8. yüzyıl ile MS 3. yüzyıl arasında Avrupa’nın doğu bölgesinde ve özellikle Kırım ile Orta Asya’da, Tanrı Dağları ve Fergana Vadisi’ni de içine alan bölgelerde yaşamış, Tuva / Altay-Sayan kökenli, göçebe halktır.

Türk milletini kökleriyle buluşturan, Türk atalarına, Türk kimliğinin farkında olan, aidiyet duygusuyla yaşayan şuurlu Türk gençliğine ithaf olunan eser; şuurlu bir Türk milliyetçisi olan Sefer Sâmi Coşkun’un şiiriyle başlıyor:

Bize Türk Derler

Biz, ulu çınarın yapraklarıyız,

Yeşerip büyüyen, dal salan.

Gökyüzüne uzanır kollarımız,

Bulutlar gibi umutları sararız.

Bize Türk derler târihte,

Ergenekondan kopan bir çığız.

Eritir bileklerimiz demir dağları,

 Denizler gibi engin, yâr gibi sararız.

Kızıl Elma uğrunda ok çekip at bineriz,

 Kasırga gibi eser, nehirler gibi akarız.

 Demire su verip çelikleşen alpleriz,

Yaratılan ilk insan biz Âdem’iz.

Bir destan okuttuk dünyâya herkes uyurken,

Üç kıtayı çevreledik çelikten ellerimizle.

Toprağın suyuyuz, göklerin mavisi,

Tanrı Dağı etrafında yeşerip büyüyen.

Ölüm nedir bilmez Türk Kağanları,

Yükselir Türklüğün dokuz boyları.

Batı uyurken erittik tunçtan dağları,

Türk adı dünyada ebedi kalmalı.

Dünyâ’ denilen yeryüzünde Türkler kadar geniş bir alana yayılan başka bir millet yoktur. Günümüzde en çok nüfusa sâhip Çin Halk Cumhuriyeti 10.000.000,, en çok toprağa sâhip Rusya Federasyonu ise 17.100.000 kilometrekare ile resmî kayıtlarda geniş topraklara sâhip görünüyorlarsa da; Türk’ün şanı ve ana dili olarak Türkçe, 18.000.000 kilometrekare ile daha geniş topraklara yayılmıştır.

Selenge ırmağında aldığı abdestin namazını Volga-İdil nehri kıyılarında kılan Türkler, Mançurya’dan Macaristan’a, Kuzey Buz Denizi kıyılarında Yakudistan’dan Güney yarım kürede Kızıl Deniz ve Basra Körfezine kadar olan uçsuz bucaksız arazide, Türk atlılarının nal izleri vardır.

Yeni nesiller bütün bunları bilirlerse, geleceğe daha emin adımlarla ilerleyeceklerdir. Coşkun ve Şenyerli, eseri bu maksatla hazırladıklarını belirtiyor:

İnsanlığın gelişim sürecinde nüfus potansiyeline sâhip olan Türkler, köklerine inerek insanlık âlemindeki yerlerini tespit etme gereği duymuşlardır. Böylelikle târih sahnesindeki rollerini, nereden gelip nereye gittiklerini, varlıklarını günümüze kadar oradan oraya nasıl taşıdıklarını, bin yıllarca farklı uygarlıkları nasıl etkilediklerini ve onlardan nasıl etkilendiklerini, Doğu ve Batı kültürlerini birbirlerine taşırken uyguladıkları yöntemleri araştırmışlardır.

Bu araştırmalar neticesinde Uluğ Türkistan’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan Balkanlara ve Avrupa’nın içlerine kadar girip bu coğrafyalarda kurganlar, mumyalar, târihi anıtlar, köprüler, şadırvanlar, çeşmeler, sanat eserleri yaparak dağ, nehir ve yerleşimlere Türkçe adlar vermelerini de mercek altına almışlardır.

Biz de Öntürklerin târihi gelişiminin yanı sıra asırların dehâsı yüce Atatürk’ten aldığımız ilhamla yazmaya başladığımız Kökler ve Türkler kitabında; Ön Türklerin beş bin yıllık târihini, araştırmalarımızdan çıkardığımız sonuçları akıl süzgecimizden geçirerek, akademik olma iddiasında bulunmadan kendi bakış açımızla değerlendirmeye çalıştık.

Göktürk Devleti’nden sonra bin yıldır devlet adı olarak kullanılmayan ve unutturulmak istenen Türk adını, Türkiye Cumhuriyetim kurarak dünyâya hatırlatan, ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ sözüyle bizleri yüreklendiren, milletler ailesi içinde devletimizin ve milletimizin yeniden şerefli Türk adıyla anılmasını sağlayan Atatürk’e, bu mânâda çok şey borçluyuz.

Günümüzde Türk adından rahatsızlık duyanların çoğalması, Türklüğü reddedenlerin inkârlarını bile Türk diliyle yapması, aslında hem bir acının hem bir gülünçlüğün ifâdesidir. Oysaki bizler, farklı coğrafyalardan gelip Anadolu’da bin yıldır ortak değerlerde buluştuğumuz, budun olma şuuruyla aynı dil, töre ve gelenekleri kullandığımız, birlik ve berâberlik içinde yaşadığımız güzel vatanımızda, Türk milletine mensup şahıslar olarak ayrılmaz bir bütünün temsilcileri olmalıydık.

Bugün ülke gündemini oluşturan en önemli konulardan biri de Türk kimliği ve inanç üzerinden yapılan tartışmalardır. Oysaki bilge Türk Ahmed Yesevî’nin bin yıl öncesinden târif ettiği gibi: ‘Türklük kader, din seçimdir.’ Bu gerçeğin hâlâ farkına varılmamış olması ise bu tartışmaları, daha da körüklemektedir. Türkler, her dönemde kimliği ve inancıyla dâima uyum hâlinde yaşamışken durduk yere bu tartışmaları çıkaranlar, Türk milleti içinde ayrılık yaratmak isteyenlerden başkası değildir.

Geleceğimizin teminâtı değerli gençler! Geçmişin câhili olanların geleceği karanlıktır. Sizleri aydınlık geleceğe dâvet eden bu eseri, okuyunuz… okutunuz. Türkçe bizim ses bayrağımızdır. Türkçemizi iyi öğreniniz. Özellikle yazar olmayı düşünenler, masalarında mutlaka geniş kapsamlı bir sözlük bulundurmalı, Türkçesi varken, yabancı dillerden alınan veya belli çevreler tarafından, Türk dili kaidelerine aykırı olarak türetilen, daha doğrusu uydurulan kelimeleri asla kullanmayınız. Uydurma ve yabancı kelimeler kullanılırsa, damağımızdaki ana sütü olan Türkçemiz zayıflar ve kaybolur. Türkçemizi kaybettiğimizde… Candan aziz vatan toprakları dâhil, kaybedilecek hiçbir değerimiz kalmamış demektir.

Eserin arka kapak yazısı, gençleri, okumaya, geçmişini öğrenmeye dâvet ediyor.

Kökler ve Türkler çarpıtılarak anlatılan Türklerin ortak geçmişini, Türk gözüyle ve bilinen gerçekleriyle ortaya koyan târihî bir beyannamedir. .

Yazarların, akıl süzgecinden geçirip gerçeğe uygun olarak İslâm öncesi Türklerin yaşayışını yorumladığı bir öze dönüş yolculuğudur. Sâde ve akıcı üslûbuyla da alışılmışın dışındadır.

Başta Türk gençleri olmak üzere dünyânın neresinde bir Türk varsa ona kök bilgilerini hatırlatma maksadı taşımaktadır. Bin yıllar öncesinden ataların gelecek nesillere ses verişidir. Atatürk’ten alınan ilhamla her Türk’e, milletine ait hissetme ve köklenme imkânı veren bir gerçekliğin ifâdesidir. Bu sâyede dalından kopmuş yaprak misâli Türk milletinin savrulmasını önleyecek ve onu yaratılışındaki  rûha taşıyacaktır. Bu ruhla birliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü koruyarak insanlık ile yaşıt denebilecek derinliğe sâhip Türk çınarının altında hep birlikte serinleyeceğiz.  

TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI:

Kemalpaşa Mahallesi Bukalıdede Sokağı Nu: 4 Saraçhane – Fatih / İSTANBUL Telefon: 0.212-511 10 06 /

Belgegeçer: 0.212-520 53 63 e-posta: tdav@turan.org  // www.turan.org.tr

SÂMİ SEFER COŞKUN: İstanbul’da doğdu. Cam ustası olarak yetişti. Klâsik Türk Sanatlarında unutulmuş form ve teknikleri günümüze uygulayarak insanlarımızla tanıştırdı. 1965 yılında ‘Anadolu Sanatları Araştırma Merkezi’ adını verdiği atölyesini kurdu. Atölyede Beykoz camlar ve antik camlar ile başlayan çalışmalarını, daha sonra metalle devam ettirdi. Bakır madenini döverek ortaya çıkardığı eserlerin üzerlerini Türk motifleriyle işledi ve şekil şekil gülabdan ve kahvedanlar, ibrik ve leğenler, ağaçtan Edirne ve Bursa işi sandıklar, Osmanlı mücevher kutuları ile cam, metal, tombak ve ahşap konusunda üretimler gerçekleştirdi ve tanınmış pek çok yerli koleksiyonere de eksperlik yaptı. Ürettiği eserlerle altı defa şahsî sergi açtı. Millî Savunma Bakanlığı’nın talebi üzerine Tunus Askerî Müzesi için Harbiye Askerî Müzesinde sergilenen eserlerin tıpkısı olarak yatağan kılıçları, gaddare ve eğri kamaları, kubur tabanca ve tüfekleri, Mecîdî nişanları, Karadağ madalyaları ve liyâkat nişanları üretti. Bu çalışmalarına karşılık olarak birçok bakanlığın yanında resmî ve özel kuruluşlardan teşekkür belgeleri aldı. Cumhuriyet dönemimizin en önemli ve en verimli cam ustası olma özelliğinin yanında tombak sanatının da günümüzdeki tek temsilcisidir. Sâmi Sefer Coşkun un Ayzıt Çiğdem ve Aspay Serdem adlarında iki kızı ile Alparslan Efe ve Bilge Kağan adlarında iki torunu vardır. Kitap hâlinde yayınlanmış eserleri: İstanbul Şiirlerde Gülsün (1989), 21. Yüzyılın Antikaları (1999), Bozkurt İlham Gencer’in Hâtıraları (2004), Bozkurt İlham Gencer’le Sanat ve Siyaset Bir Arada (2018), Orta Asya’dan Anadolu’ya Milliyetçi ve Şahsî Şiirler (2018).
YELİZ ŞENYERLİ Bartın’da doğdu. Gazeteci, Yazar ve Editör. İlk ve ortaokulu Bartın’da, liseyi Bilecik’te bitirdi. 2018 yılında Marmara Üniversitesinde İletişim Fakültesinin Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümünden mezun oldu. Ayrıca çift ana dala başlayarak Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde sinema eğitimi aldı. Çocuk yaşlardan itibaren Türk diline, Türk târihine ve Türk edebiyatına duyduğu ilgi, O’na denemeler ve şiirler yazdırdı. Lise öğreniminin ilk yıllarında edebiyat dergilerinde yazıları yayımlanmaya başladı. Üniversite dergilerinde birçok makalenin editörlüğünü yaparken 2015 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin Marmara Medya Merkezinde haberciliğe ilk adımını attı. Kadıköy Life dergisinde muhabir olarak çalıştı ve röportajlar yaptı. Ayrıca Boğaziçi Elektrik şirketinin iletişim bölümünde görev aldı. 2016 yılında TRT’nin açtığı Geleceğin İletişimcileri Yarışması’nda; 0-3 yaş arası çocukla annenin ilişkisini konu alan ‘Annemle Öğreniyorum’ adlı eğitim programıyla radyo yayıncılığı dalında dereceye girerek ödül aldı. Daha sonra Başkent İletişim Bilimleri Akademisinde diksiyon, spikerlik ve sunuculuk ile seslendirme ve dublaj eğitimi gördü. 2018 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra Bengü Türk televizyonunda editörlük, muhabirlik ve spikerlik görevine başladı. Bengü Türk Televizyonu’nda yaklaşık bir yıl boyunca program sunuculuğunu yaptı. Deniz Ticaret ve Bizim Anadolu gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Türk Dünyâsı Târih Kültür Dergisi’nde, Türk Dünyası’nın önde gelen isimleriyle yaptığı  röportajları yayınlanıyor. Çalışmalarına televizyon programcılığı ve Yeniçağ Televizyonu’nda yaptığı röportaj ve programlarla, Yeniçağ ve Günboyu gazetelerindeki köşe yazılarıyla ve TGRT Haber’de, ana haber editörü olarak çalışmalarına devam ediyor.

DERKENAR

ŞU BİZİM GARİP TÜRKÇEMİZ…

Oturmakta olduğumuz semtin sokaklarına, belediye tarafından iri yapısına rağmen güzel görünümlü çöp kutuları konuldu. Tam da ‘Ne hoş…’ Diyecekken, üzerindeki yazı, sevincimin gırtlağına sarıldı ve onu boğdu: Kocaman harflerle ‘Evsel atıklar’ yazıyordu.

Sel’ – ‘sal’ takılı bütün kelimeler, (kumsal, uysal gibi bir-ikisi hâriç), Türkçemizin kalbine saplanmış hançerdir, beynine sıkılmış kurşundur.

 Neden ‘ev atıkları’ değil de ‘evsel atıklar’? Bilen var mı?

Birkaç ‘Türkçe hassasiyetli’ dostun katılımı ile bir ekip oluştursak, ellerimize boya ve fırça alsak, ‘evsel atıklar’ yazılarını, ‘ev atıkları’ şeklinde düzeltsek… Kamu malına zarar verdiğimiz için bizi mahkemeye verirler mi?

Verebilirler.

Mahkemede dâvâmıza bakan, ‘hâkim’ ise beraat ederiz. ‘Yargıç’ ise, mahkûm oluruz…

Vazgeçtim.

*   *   *  

Katıldığım bilgi şöleninde konuşan Profesör: ‘Ne nedenle olmuş olursa olsun, kimi toplumsal sorunsallarımız, büyük bir olasılıkla …’ Diyerek söze başlayınca, içimden bir ses; ‘Git, boğazını sık, sustur şu Türkçe katilini’ dedi. Aklım, omzumdan bastırıp beni engelledi.

Yargıç’ karşısına çıkmaktan korktum.

*   *   *  

Türkçemizdeki bozulmanın tehlikeli boyutlara ulaştığını idrak edenler var ki, vaktiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde, ‘Türkçedeki Bozulma ve Yabancılaşmanın Araştırılması, Türkçenin Korunması ve Geliştirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Tespiti’ maksadıyla Meclis Araştırması Komisyonu oluşturuldu.

Komisyon; Türkçemizin koruma altına alınması, tâkip ve denetleme kurullarının oluşturulması, spor terimlerinin Türkçeleştirilmesi, yabancı isimli tabelaların yasaklanması, kullanmakta ısrarlı olanlardan yüksek vergi alınması, çocuk filmlerindeki ve dizilerindeki kahraman adlarının Türkçeleştirilmesi, inşa edilmiş ve edilecek olan ev gruplarına ve alışveriş merkezlerine Türkçe isimler verilmesini temin maksadıyla âcil hukukî düzenlemeler yapılmasını kararlaştırdı.

Ayrıca; Eurovision Şarkı Yarışması’na Türkçe eserle katılmamız gerektiğini belirtti. 

Komisyon, televizyon dizilerinin senaryolarının mutlaka uzmanlar tarafından kontrol edilmesini istiyor.

Türkçenin bozulmasında en çok televizyonlar etkili oluyor. Günümüzde internet Türkçesi ile güzel dilimiz kıtır-kıtır doğranıyor. Yazı dilindeki bu çarpıklıklar, konuşma diline de yerleşiyor. 

Prof. Dr. Ayhan Songar anlatmıştı:

Rahmetli Songar; Türkçenin bozulmasından rahatsız olmayanların, aksine çağdaşlaşma ve batılılaşma adına kökten değişmesini isteyenlerin TRT’ye hâkim olduğu dönemde, bir programa konuşmacı olarak dâvet edilir. Canlı yayın başlamadan önce eline bir belge tutuşturulur. Burada; imkân, ihtimal, elbise, umumî, millî, mecburî, problem, misâfir … gibi kelimeler yerine; olanak, olasılık, giysi, genel, ulusal, zorunlu, sorun, konuk… gibi kelimelerin kullanılması tavsiye edilmektedir. (Onların deyişi ile önerilmektedir.)

Dili bozan, yozlaştıran çalışmaların serbest olmasına ilgisiz kalanlar, görmezlikten gelenler, koruma tedbirlerine karşı çıkabilirler. Fakat dili sevdirmenin, dil şuurunu oluşturmanın, millî değerlerimize sâhip çıkmanın usulüne uygun yöntemleri, kimseyi rahatsız etmeden uygulamaya konulabilir. Bu çalışmaları; devletin, devleti temsil edenlerin ve devletin kurumlarında çalışanların yapması gerekir. Çalışmaların uygulamaya konulacağı en uygun ortamlar; devlet ve şehir tiyatroları, resmî televizyon ve radyo kanallarıdır.

Tabîi oralarda dil şuuruna sâhip idâreciler bulunması hâlinde…

*   *   *  

Devlet, bilgisayar için ‘F klavye’ denilen Türkçe kullanıma en uygun klavyenin kullanımını mecburî hâle getirebilir. Hiç değilse devlet dâirelerinde…

*   *   *  

Bu gün; Ürgüp, Göreme, Nevşehir ve havâlisine ‘Kapadokya’ denilmesini engelleyemez isek, yarınlarda İstanbul’a ‘Konstantinopol’, İzmir’e ‘Simirna’, Şanlıurfa’ya ‘Edesa’ denilmesine zemin hazırlamış oluruz.

*   *   *  

Nüfus müdürlükleri; kızına ‘Kırgız’ ismini koymak isteyen babaya izin vermemek için direniyor da ‘Ludmilla’ ismine hiç itiraz etmiyor. İki satırlık bir genelge ile bu işi temelden halletmek mümkündür.

*   *   *  

Memur alımlarında Türkçe dilbilgisi, telaffuz ve imlâya önem verilmesi sağlanabilir. Doçent olmak için yabancı dil bilmek gerekiyor da Türkçeyi doğru kullanıp kullanamadığı üzerinde durulmuyor.

Şüphesiz dil, kanunlarla ve yasaklarla korunamaz. Ancak bir takım düzenlemeler olmadan dilin sağlıklı şekilde gelişmesi de mümkün değildir. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan kitapların, Türk Dil Kurumu’nun denetimine tâbi tutulması zor bir iş almasa gerek.

*   *   *

(Acı) tebessümlük yaşanmış bir vak’a:

Günün birinde TRT Genel Müdürlüğü makamına, millî hassasiyeti olan bir zat tâyin edilir. Sayın Müdürün ilk işi; Türk Dil Kurumu’na bir yazı yazıp, Türk dilbilgisi kaideleri açısından hangi kelimelerin kullanılmasının mahzurlu olduğunu ve yerlerine hangi kelimelerin kullanılması gerektiğini sormak olur.

Gelen listede; ‘tüm’ yerine ‘bütün’ kelimesinin kullanılmasının daha doğru olacağı belirtilmektedir.

Genel Müdür, gelen yazının altına;

Tüm arkadaşlara duyurulsun

diye yazarak

                                        PERSONELE DAĞITILMASINI EMREDER.

Önceki İçerikAkşener Doğru İşler Yapıyor Ama Dahası da Lazım
Sonraki İçerikVe Men Lem Yahküm
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.