Kocaeli Aydınlar Ocağı Sivas Seyahati-3

122

Bundan önceki yazımda, 30 Ekim Pazar günü saat 9.oo da Aydınlar Ocağı Derneklerinin 44. Büyük Şura Sonuç Bildirisinin okunmasını müteakip, ev sahibi Ocak Başkanının hazırlamış olduğu program gereğince saat 11.oo sıralarında Divriği’ye gitmek üzere, otelin önünde toplandığımızdan bahsetmiştim. Şimdi kaldığımız yerden devam ediyorum.

Ev sahibi Ocak Başkanı, Prof. Dr. Fahrettin Göze Bey gelen misafirlere Sivas’ın tabii ve tarihi güzelliklerini de gösterebilmek bakımından, programa Divriği ziyareti de koymuş. Durumu müsait olan bütün ocak mensupları ziyarete katılabilecekti. Ancak bazı üyelerin uçak saatleri uymadığı için bu ziyarete iştirak edemediler. Ancak, 39 kişinin durumunun müsait olduğu anlaşıldı. Bu bakımdan tam bir otobüslük olmuştuk. Saat 11.oo sıralarında otobüsteki yerlerimizi alarak Divriği’ye doğru gitmek üzere hareket edildi.

Divriği’nin Sivas’a uzaklığı 185 km imiş. Bu bakımdan yolcuğun, yolların durumu da dikkate alınarak 2,5 saate yakın sürebileceği bildirildi. Bu iki buçuk saat ifadesi epeyce gözümüzü korkuttu. Zira bunun bir de 2,5 saatte dönüşü olacaktı. Bu sebeple, bazı arkadaşlar “Divriği’ye gitmek bu kadar zahmete değer mi acaba” diye düşüncelerini açık bir şekilde ifade ettiler. Artık olan olmuştu. Bir defa yola çıkmıştık, başa gelen çekilecekti. Bu minval üzere pek standartlara uymayan yollarından kıvrıla kıvrıla Divriği’ye doğru yol almaya başladık. Bu arada şu hususu da ifade edeyim ki, Sivas – Divriği arasında yeni yol yapım çalışmalarına başlanmış. Temennimiz odur ki,  inşallah kısa zamanda tamamlanır

Divriği yolunun üzerinde meşhur Kangal Köpeği ile tanınan Kangal İlçesi bulunuyordu. Buraya gelince araba ilçenin içine girdi. Maksat köpeği ile meşhur ve bu sebeple bütün dünyaya nam salmış olan bu ilçeyi yakından görebilmekti.

Kasabaya girdiğimizde ilk gözümüze çarpan Kangal köpeğinin girişe yapılmış baya oldukça kocaman heykeli oldu. İlçenin cadde ve sokakları ile binaların durumu dikkate alındığı takdirde, tipik bir Anadolu kasabası görünümdeydi. Öyle tahmin ediyorum ki, köpeği olmasaydı bırakınız dünyada isim yapmayı belki bu ilçenin ismini memleketimiz dâhilinde dahi bilen pek fazla kimse olmayacaktı. Demek ki, köpek deyip geçmemek lazım. Çünkü adı bir köpek de olsa, marka olunca, bulunduğu yeri bütün dünyaya tanıtabiliyor..

Yetiştirdiği hayvanın ismiyle yine bütün dünyaya nam salmış başka bir vilayetimiz daha bulunmaktadır o da bilindiği üzere Van’dır. Her iki gözünün farklı renkte olmasıyla dikkati çeken Van Kedisi de bir marka haline gelmiş olup, bütün dünyada tanınmaktadır. Burada kedi ve köpekten bahsetmiş iken, seyahatimiz notları ile pek alakalı olmamakla beraber, bilgi kabilinden şu hususu ifade edeyim ki, köpek sahibine bağlıdır. Sahibi nereye giderse gitsin köpek de mutlaka arkasından gider. Kedi ise bulunduğu eve bağlıdır. Sahibi nereye giderse gitsin arkasından gitmez. Öyle ki, sahibi oturduğu evi terk edip gitse dahi, o boş evde beklemeye devam eder. Bir de, halkımız nazarında köpeğin sabine çok sadık olduğu, kedinin ise nankör olduğu hususunda bir kanaat bulunmaktadır. Bu kanat doğrudur. Zira köpek kolay kolay sahibini ısırmaz. Fakat kedi ise, biraz üzerine gidildiği takdirde, kendisine her gün yiyecek veren. Sahibini tırmalayabilir.  Demek ki,  karakter denilen husus böyle bir şey.

Kangal faslını biraz fazla uzattığımın farkındayım. Bu da şundan oldu galiba. Biliyorsunuz  “Köpeğin hatırı yoksa sahibinin de mi hiç hatırı yok” diye bir atasözümüz bulunmaktadır. Bende bunun tersinden hareketle köpeğinin hatırına binaen Kangal’ın üzerinde biraz fazla durdum. Bütün mesele bundan ibarettir.

Nihayet hayırlısı ile saat 13.30 sıralarında Divriği’ye geldik. Divriği  kuruluş tarihi itibariyle, Hititler dönemine  kadar giden, 16.000 nüfuslu çok eski bir ilçe. Programa göre burada bize bir konakta Acem Pilavı ikramı yapılacaktı. Ancak Öğlen Ezanı okunalı da bir saat kadar olmuştu. Bu sebeple, ekip arasında önce namazı mı kılalım yoksa pilav yemeye mi gidelim değerlendirilmesi yapıldı. Bir kısım arkadaş, pilavlar soğumadan yesek iyi olur teklifinde bulundu. Buna karşılık bazı arkadaşlar da namaz vaktinin geçebileceğini, bu bakımdan önce namazının kılınmasının daha uygun olacağını ifade ettiler. Ben de bu düşüncede olanlar arasında idim.  Bu arada İbrahim Gencer Bey de “arkadaşlar, namazın kazası olur ama yemeğin kazası olmaz ” diye bir espri yaptı. İbrahim Bey’in bu  esprisi  gülüşmelere sebep oldu. Netice de önce namazın kılınmasına karar verildi.

Bunun üzerine, yakında bulunan Abdullah Ağa Konağını gezdikten sonra, Ayan Ağa Konağına geçtik. Bu konakta Cemal Barış Bey’in imamlığında Öğle Namazını seferi olarak eda ettikten sonra yemek ikramının yapılacağı Mühürzade Konağına intikal ettik. Bu konak tarihi bir yapı olup, çok güzel bir görünüşü var. İçeriye girdiğimizde masalar hazırlanmış, yemekler bizi bekliyordu. Masalardaki yerlerimizi alınca hemen servis yapmaya başladılar. Uzun bir yolculuktan gelen arkadaşlar bir hayli açıkmış olmalılar ki, ikram edilen yemekleri iştahla yemeye başladılar. Doğrusunu söylemek icap ederse hazırlanan yemekler ve yapılan servis hizmetleri çok güzel idi. Bu vesile ile burada emeği geçen herkese ve hassaten can-ı gönülden hizmet eden konak personeline bütün arkadaşlar adına teşekkür ediyorum. Yemek bittikten sonra, öğle Namazını önceden kılmamızın ne kadar isabetli olduğu anlaşıldı. Çünkü yemeğin bittiği saatlerde Öğle Namazının vakti çoktan, geçmişti.

Yukarıda üç tane konak ismi geçti. Bunlar, Abdullah Ağa Konağı, Ayan Ağa Konağı, Mühürzade Konağı. Divriği, tarihi konakları ile meşhur olan bir yer olmakla beraber bir de tarihi eser olarak  Anadolu Selçuklular döneminde yapılmış ve  Dünya tarihi eserler listesinde  yer alan Ulu Cami bulunuyormuş.. Esasen bizi de buraya bilhassa tarihi konaklar ve Ulu Camiini göstermek maksadıyla getirmişler. Divriği’de bugün halen ayakta kalan 140 civarında tarihi konak varmış. Bunlarda on adedi restore edilmiş. Biz, yukarıda da anlatıldığı üzere, bunların sadece üç tanesini görebildik. Zaman darlığı sebebiyle diğerlerini görme imkânımız olmadı.  Şu kadarını ifade edeyim ki, konaklar uzun yıllar tahrip olmadan ve tabii yapısı bozulmadan ayakta kalabilmiş. Bozulmadan günümüze kadar ayakta kalmalarının en önemli sebeplerinden birisi olarak, Anadolu’nun birçok şehrini yakıp yıkan ve girdikleri yerlerde taş üstünde taş bırakmayan gerek Cengiz Han’ın ve gerekse Timur ordularının, Divriği Şehir merkezine uzak ve sapa bir yerde olduğu için buralara kadar istila için gelememeleri gösterilmektedir.

Mühürzade Konağında yemekler yenilip çaylar içildikten sonra, tarihi Ulu Cami’ye gidildi. Ulu Cami ilçenin üst tarafında kasabaya nazır bir tepe üzerinde kurulmuş muhteşem bir eser. Bu Cami Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaattin Keykubat zamanında, Mengücek Beyi Ahmet Şah ve bitişiğindeki Darüşşifa Eşi Turan Melek tarafından 1228  – 1243 Yılları arasında Ahlâtlı mimar Muğis oğlu Hürrem Şah‘ a yaptırılmış.

Yapı, Cami ve Şifahane olarak yan yana yapılmış. Cami ve şifahanenin giriş kapılarının yan üst taraflarında harika taş işçiliği hemen göze çarpıyor. Bize rehberlik yapan Camii İmamının anlattığına göre yapılan her bir şekil kendine göre bir mana ifade ediyormuş. İmam Efendi anlattıkça yapılan eserin nasıl özenerek yapılmış, muhteşem bir eser olduğunu daha iyi anladık. Cami kısmının içine girince içerisinin de çok geniş ve  işçiliğinin çok mükemmel olduğunu gördük.. Yapılış tarihinden itibaren bu güne kadar 873 yıl geçmiş olmasına rağmen Mihrap ve Hutbenin okunduğu kürsü sanki yeni yapılmış gibi canlılığını muhafaza etmiş. Yine İmam Efendinin anlattığına göre sadece, şimşir ağacından yapılan Kürsünün yapılması 13 yıl sürmüş. Şöyle ki,  kürsü yapımında kullanılan şimşirlerin yumuşamasını teminen hayvan gübresinin içinde 2 yıl bekletilmiş. Akıl alacak gibi değil ama bu iş o tarihlerde yapılmış ve böylece de 873 yıldır dimdik ayakta kalabilen Ulu Cami gibi bir eser meydana getirilmiş.

Divriği Ulu Camii, 1985 Yılın da UNESCO Dünya Miras Listesine dâhil edilmiş olup,  ayrıca Cumhurbaşkanlığı’nın da koruması altına alınmış. 2015 Yılından itibaren beş yıl devam edecek olan restorasyon çalışmalarına başlanmış. Bu arada, çalışmalar bitinceye kadar hizmetlerin aksamaması bakımından da yan tarafa oldukça geniş bir mescit yapılmış.

Divriği ziyaretini kısa tutmak mecburiyetin kaldık. Zira İstanbul ekibinden olan bazı arkadaşlar akşam saat 8.oo uçağı ile döneceklermiş. Bu sebeple, saat 17.oo sıralarında Sivas’a dönmek üzere, Divriği’den ayrıldık. Bu arada ehemmiyetine binaen şu hususu da ifade edeyim ki, Divriği’ye gelenlerin hepsi de “iyi ki geldik” dediler. 28.11.2016      (  DEVAM EDECEK  )

Musa Ordu

Kocaeli Aydınlar Ocağı ilim İstişare Kurulu Üyesi