Koalisyonlar Dönemi

121

İkinci Dünya Savaşı sonrası, teorikte “Soğuk Savaş” dönemi olarak bilinen ancak pratiğe bakıldığında ABD’nin kendi coğrafyası dışında Kıta Avrupa’sı, Ortadoğu ve Balkanların bir kısmında mutlak güç olarak ortaya çıktığı bir dönemin adıdır.


Kısaca SSCB’nin bu bölgelere hediyesi ABD gücüdür. Dünya siyaset arenasının iki kutuplu bir güçle yönetimi şeklinde de bu dönemi ifade edebiliriz.


SSCB’nin dağıldığında ve soğuk savaş dönemi bittiğinde çoğu stratejistler ABD’yi süper güç ilan edip bu gücü elinde bulundurması için ileriye yönelik çeşitli senaryolar üretmişlerdir. Dolayısıyla çift kutuplu dünyadan tek kutuplu dünya düzenine geçiş, ABD’nin mutlak hakimiyetinin zaferi olarak görülen SSCB’nin dağılması ile ortaya çıkmaya başlayan ve “koalisyonlar dönemi” adı verebileceğimiz bir dönemi ifade etmektedir.


Mukayese amacıyla bakıldığında diyebiliriz ki çift kutuplu dünya düzeni içinde her ülkenin belli bir taraf belirlemesi zorunluluğu olduğu için, aynı taraf devletlerinin birbirlerini sorgulaması süreci söz konusu olmamaktaydı. Çünkü her iki taraf için karşılarında bir “öteki” mevcuttu. Fakat dünyada tek güç olarak ABD kalınca bu sefer ABD politikaları sorgulanmaya başlanmıştır.


Aynı şekilde, koalisyon döneminin somut örneklerinden biri olarak, özellikle AB(Avrupa Birliği) kurucu üyelerinden Almanya ve Fransa’nın ABD’nin kıta Avrupa’sına müdahale etmesini tepkiyle karşılaması neticesinde AB’yi ABD karşısında bir diğer güç olarak ortaya koyma çabaları dünya politikalarını takip edenler için aşikar bir durumdur.


Bunun yanında Rusya Federasyonu da kısa sürede toparlanarak, geleceğin enerji gücü olan Avrasya topraklarında ABD ve AB’nin yayılmacı siyasetini engellemek ve karşılarına diğer bir güç olarak çıkmak amacıyla 1996’da Çin, Kırgızistan, Kazakistan ve Tacikistan’ın katılımıyla Şanghay İşbirliği Örgütünü (ŞİÖ) kurmuştur.


ABD’nin dışarıdan gözlemci sıfatıyla katıldığı AB’ne ileride rakip olabilecek Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin katıldığı Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) platformu da yukarıda izah etmeye çalıştığım “koalisyonlar dönemi”ni destekler nitelikli olaylardan biridir.


Sevgili okuyucular, tarihe bakıldığında tüm önemli olayların arkasında yatan nedenlerin başında genel olarak ekonomik çıkarların yattığı görülür. Dolayısıyla bugün de benzer ekonomik çıkarlar sebebiyle savaşlar ve çeşitli örgütlenmeler meydana gelmektedir.


Nitekim 1980’li yılların sonu 90‘lı yılların başlarından itibaren dünyada dikkat çekilen enerji ve su kaynaklarının hızlı tüketimi sorunu, dünya devletlerinin dikkatini Avrasya ve Ortadoğu topraklarına çevirmiştir.


Soğuk Savaş döneminde bu topraklar iki devletin kontrolünde iken SSCB’nin dağılması bu topraklara hakim güç olmak isteyen başka devletleri de ortaya çıkarmıştır. Ancak ABD kendi gücünün sorgusuz sualsiz kabulü için bir “öteki” yaratmasının bilincinde olarak 11 Eylül olaylarını bu yönde kullanmış, öteki sorununu “terör” olarak belirlemiştir. Ardından açıklanan “Bush Doktrini” ile bundan böyle istediği zaman, istediği yere, gerekirse NATO’nun desteğiyle, mümkün olmazsa tek başına güç kullanabileceğini ilan etmiştir. Bu bağlamda Bush Doktrini, ABD yönetiminin dünyaya “tek güç benim” mantığıyla yaklaşması bakımından önem arz eder.


Netice itibariyle çizdiğimiz tablodan, dünya arenasında kıyasıya bir rekabet kavgasının hüküm sürdüğü, yeni dünya düzeninde “ben de varım” mücadelesinin had safhada olduğu anlaşılmaktadır.


Ne var ki tüm bu olanların yanında ülkemizin pasif bir politika izleyip “bekleyelim görelim sonra tavır koyarız” mantığında olması güçler dengesi içerisinde bir piyon vazifesi göreceği anlamına gelmektedir ki tedbir alınmadığı takdirde bu durumun yaratacağı acı sonuçları derinden yaşayacağımız kaçınılmaz görünmektedir. Diliyorum geç kalmadan doğru politikalar üretme şansını yakalarız. Saygılarımla!…