Kitaplar Kitabı

88

 

Kutsal Kitap Kur-an’ın içindekilerden haber veren yazılı ve yazılacak tüm bilgiler; Kur’an denizinden bâzı katre ve damla olduğunu düşünmeli. Bir âyeti anlamaya çalışırken  onun işarî / işaret edilen bir mânası olduğunu da hesaba katmalı. Şöyle bir anlayışa gelmeli.

Bu âyet, Kur’an hazînelerinin hazînesinden bir mâna ve anlam cevheridir. Bu âyetin binlerce mehâsini / güzellikleri vardır. Bu anlam ise Kur’an anlam okyanusunun bir katresi bir damlasıdır. Aman ha, sakın ha âyetin anlamını sadece bundan ibaret sanmayalım. Bu kadarcık bilmeyelim.

Hakikaten sevgili okur! Kur’an öyle bir anlam hazînesidir ki, al al bitmez, harca harca tükenmez. Sanki aldıkça altından kaynayan kuyudur. Veya kaynaktır. Dâima artıyor eksilmiyor. Çoğalıyor azalmıyor. Tıpkı bilgi gibi.

Hani derler ya: Para harcadıkça biter. Bilgi harcadıkça artar. İşte bu misal ve örnekte olduğu gibi, Kur’an öyle bir kaynakdır ki, her zaman, her zemin ve her hâlet-i rûhiye / ruh hâline göre verdiği bilgi ve yaptığı te’sîr ve etki başka başkadır. Çünkü her ânın, her yerin, her durumun ihtiyaç  ve çaresi Kur’an’da mündemiçtir / vardır. Dercedilmiştir / mânalarına eklenmiş, sindirilmiştir.

Kur’an ki, bugün inmişçesine taze, bugün gelmişçesine dertlerimize çare sunar. Çünkü Dünya ihtiyarlandıkça, Dünya eskidikçe Kur’an gençleşiyor, yenileniyor. Her derde çare oluyor. Zira O, Erhamürrahimîn olan Yüce Allah katından; her an, her yerde, her zaman inen rahmetleri yansıtan; İlâhî bir Arşlık görevini üstlenmiş bulunuyor.

Öyle bir Allah tarafından gönderilmiş, içine öyle âyetler / işaretler, alâmetler ve emareler konmuştur ki, her zaman, her yerde; herkes için geçerli, yerinde, hâlledici, çözücü ve hattâ şifa-yâbtır.  Çünkü mekândan, yerden ve zamandan münezzeh / uzak olan, bu çeşit eksik ve kusurlardan berî olan ve kâinatın ezel – ebed sultanı olan Yüce Allah’ın kelâmı ve sözüdür. Sönmez ışığı, geçerli buyruğudur. Zamanları kuşatan zaman üstü Kutsal Sözü’dür.

Bir de Kur’an’da ne kadar âb-ı hayât, hayat verici hükmünde olan envâr-ı tevhîd / tevhîd nûrları / Allah’ın bir olduğunu belirten âyetler var olduğunu düşünelim. Evet âb-ı hayât / hayât suyu hükmünde envâr-ı tevhîd / tevhîd ışıkları / Allah’ı bir bilmenin aydınlığı, etrafımızın ancak o nurla bir mâna kazanacağının delil ve kanıtları var.

Evet, gerçekten Allah’ı var bilmekle, bir bilmekle, her şey anlam kazanıyor. Her şey ancak bu bilişle, bu inanışla, bu oluşla hakikî hüviyet / içyüzü ve mâhiyetiyle anlaşılmış oluyor, aydınlanıyor. Âyetler bu hususlarda âb-ı hayât oluyor. Hayâtımızın gâyesini gösteriyor. Yaşama sevinci veriyor.

Üstelik bitmeyecek, sonu gelmeyecek, bir tatlı huzurun geleceğini müjdeleyerek; daha burada, bu dünyadayken rûhen, mânen huzur dünyasının kapısını çalmış oluyoruz. Maddeten de girilecek olan huzûr ve ebed diyarına bugünden mânen girmiş oluyoruz. Büyük huzûra çıkmış ve kabul edilmiş bulunuyoruz.

Yeter ki, Tevhîd Nûrları’nı Âb-ı Hayât olarak içelim.

Yeter ki, nasıl bir devâya mazhar olduğumuzu / kavuştuğumuzu, önce bu dünyada bilmiş olalım. Nitekim bunun böyle olduğunu Ra’d suresinin 28. Âyeti haber veriyor. Bakın bu konuda ne diyor:

“Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain (gönlü rahat) olur.”

Evet Kur’an; imanı olmayanı  -inşâllah-  imana getirir. İmanı zayıf olanın imanını / inancını kuvvetlendirir. İmanı kavî / kuvvetli eder. İmanı taklîdî / iğreti olanın imanını tahkîkî / hakîkî yapar.

2475

Kur’an; imanı tahkîkî olanın imanını genişlendirir. İmanı geniş olana bütün kemâlât-ı hakîkîyenin / gerçek mükemmelliklerin medarı / sebebi ve esası / aslı olan mârifetullahta / Allahı anlamada terakkiyât / yükseliş verir.

Böylece Kur’an; bütün bu verişleriyle, insan olan insanın önüne daha nuranî, daha nurlu ve daha parlak manzara ve görünümler açar.

Kur’an; akla da kanaat getirir. Hissesini aldırır. Kalbe de düşeni verir. Ruha da payını ayırır. Hayâlin de arzusunu yerine getirir. Çünkü Kur’anın her âyeti, mârifetullah’a açılan bir penceredir.

X

Hz. Peygamber’i bilinçsizce karikatürize eden ve ettiren Danimarkalılar:

Nasıl bir kitap vahy olduğunu, bilselerdi eğer
Küçük düşürmez; değer üstüne verirlerdi değer

 

 

 

 

 

Önceki İçerikSanal Bağımlılık, Uyanıklık, Fırsatçılık
Sonraki İçerikYeni Anayasa – 4
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.