Kitap ve İnsan

97

Kitap okumak; kendimizi tanımak, bilmek, sevmek ve gereği gibi olmak demektir.

Kıymetimizi anlamak. Ne olduğumuzun farkına varmak, kendimizi bilinçli olarak bilmek demektir.

İç dünyamıza seyahat, iç dünyamızda konaklamak, kendimizi; kendimize misafir ve konuk etmek demektir.

Kitap okumak; iç manamızın atmosferini teneffüs etmek, kendi iç keyfiyet ve oluşumuzun farkına varmak.

Fikrî / düşünsel, akidevî / inançla ilgili potansiyel / gizil enerji ve gücümüzün ayırdında olmak demektir.

Bizde, bizden ve bizim olan anlamların, his, duygu ve düşüncelerin; şuur ve bilincinde olmak demektir.

Sanki kendimize ayna tutmaktır. Çünkü her şey bir bakıma aynadır.

Kendi maddî manevî bakışımızın aksini onda görür, kendi iç âlemimize ışık tutmuş oluruz.

“Bir dokun bin ah dinle kâse-i fağfurdan.” misâli, okumak demek; bilinçli olarak bam telimize basmak demektir.

Gizli melodilerimizi dinlemek, his dünyamızı soluklamak ve hissetmek demektir.

Başkalarında kendimizi görmek, bilmek ve anlamak demektir.

“Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla.” deyişinde ifadesini bulan bir şekilde uyarılmadır kitap okumak.

Hangi kitabı okursak, kendimizde var olan potansiyelin açılımına şahit oluruz.

Menfî okunsa da mı?

Evet; menfî, kötü kitaplar okunsa da.

Çünkü her şey zıddı ile bilinir.

Tabii bu ayırt edişe, çok ve değişik okuyanlar mazhar olur. İşin sırrına erer.

“Ahlâkı kimden öğrendiniz?” sorusuna: “Ahlâksızdan.” diye cevap verildiği gibi.

Aslında kitap okumakla; kendimizi okumuş,

Aynı zamanda kâinat ve evreni okumuş oluruz.

Çünkü kâinat büyük bir insan;

İnsan küçük bir kâinattır be dostlar!

Aynaya bakan kimi görürse,

Kitap okuyan da karşısında onu görür.

Kitap okumakla; kitap kitabı okuyor.

Çünkü kendimiz de bir kitabız be dostlar!

Tevekkeli boşuna dememişler koca kâinat için:

“Kitab-ı Kebîr-i Kâinat.”

Büyük Kâinat Kitabı. Yani Evren.

İnsan için:

“Kitab-ı Sagîr-i Kâinat.”

Küçük Kâinat Kitabı. Yani İnsan.

Kitap, yazılmış demektir.

Bizler de yazılmışız be yarenler!

Demek bir yazanı var.

Kitap:

Başkasından haber verdiği için bir bakıma mektuptur.

Çünkü birinden haber getiriyor.

Bizler de bir başkasından haber veriyoruz be dostlar!

Herşey den haberi olandan haber veriyoruz.

Haberin habercisiyiz be canlar!

 

 

Önceki İçerikOlmaz mı
Sonraki İçerikSınıf Muhabbeti (2)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.