“İyi bir uygulama ile kötü bir hukuk sisteminde bile adalet sağlanabilir. Kötü bir uygulama ile dünyanın en iyi hukuk sisteminde dahi adil olmayan sonuçlar çıkabilir.”
KOÜ öğretim üyesi, Hukuk Fakültesi eski Dekanı Prof. Dr. Zehra Gönül Balkır, İzmit Türk Ocağı’ndaki konuşmasında hatırlattı bu kuralı.
Gerçekten hukuk kuralları herkesin anlayabileceği çok açık ve sade ifadelerle yazılsa bile, yorumlarla farklı uygulanması mümkündür. Hiç yoruma tabi olmayan bir kural örneği verelim:
Dünyanın bütün medeni ülkelerinde trafik ışıkları vardır ve yeşil ışıkta geçilir, kırmızı ışık ise “dur” demektir. Ama bazı ülkelerde trafik ışıkları olmasına rağmen kural hiç uygulanmaz. Bizde de kendini kurallar üstü gören bazı kişiler kırmızı ışıkta durmaz ve bunların bir kısmına ceza uygulan(a)maz.
Türkiye bütün gelişmiş dünya ülkelerinde genel kabul gören temel hukuk kurallarını kabul etmiş bir ülke. Buna rağmen uygulamada Batı devletlerinde hiç akla gelmeyen uygulamalar bizde olabiliyor.
Anayasamızda, kanunlarımızda ve AİHS’deki çok kesin ve net kurala göre, “bir yargı kararının uygulanması engellenemez, geçersiz kılınamaz veya gereksiz yere geciktirilemez.” Buna rağmen Hükümet bazı Mahkeme kararlarını uygulamamaktadır.
Yani yürütme erkini kullanan Hükümet yargı kararlarını hiçe saymaktadır.
Peki, uygulamalar böyle diye kuralı mı değiştirmek gerekir, uygulamayı mı?
*****
SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİNE GEREK YOK
Hukuk iyi uygulanmadığı zaman sistem değişikliği arayışları artar.
“Başbakan Erdoğan’ın açıklamasına göre, yapılacak düzenleme ile bundan sonra “suç izine rastlayan savcıların doğrudan adli kolluğa emir vererek delil toplaması mümkün olmayacak, validen yetki isteyecek. Bu açıkça savcıların delil toplama yetkisini yürütmenin iznine bağlamaktır. Tartışmasız bir şekilde kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır.”
Bu bilgiyi veren Taha Akyol haklı olarak “böyle bir kanun çıkarsa” ihtimaline karşı, “Allah korusun. Böyle bir şey olamaz. Çözümleri kuvvetler arası denge ve denetimi bozmadan aramak gerekir” diyor.
Demokrasi isteniyorsa kuvvetler ayrılığı ilkesini uygulamak zorundasınız.
Toplumumuzda adalet sistemine ve yargılamalara karşı çok ciddi güvensizlik var. Güvensizlik beyan edenlerin çoğu yakındıkları olumsuzlukların sebebinin Anayasa ve kanunlar olduğunu sanıyor.
Elbette bazı normlarda iyileştirmeler gerekebilir. Ama kanaatimce esaslı bir sistem değişikliğine değil, bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var.
Öncelikle kuralları koyanların kurallara uyması, uymayanları -hangi makam ve güç sahibi olursa olsun- zorla uyduracak bir toplum iradesi ile bu kargaşayı aşabiliriz.
Yani hukuk devleti olmayı içimize sindirerek… Üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü savunarak.
*****
OSMANLI DEVLETİNDE HUKUK DEVLETİ ARAYIŞI
Osmanlı’da 19. yüzyıla doğru devleti çöküşten kurtarma çabalarını yoğunlaşır. Cevabı aranan ilk soru şudur: “Bir zamanların muzaffer orduları neden yeniliyor? Hep orduda yenilik yapılıyor ama bu yetmiyor.”
Bunun yetmediğini fark eden ilk padişah III. Selim çıkardığı fermanlarda diyor ki, “devletin içine düştüğü durumun sebebi kanunların uygulanmayışıdır.”
III. Selim “o halde mevcut kanunları uygulayalım” diyeceğine “Batı’lı ülkelere bir bakalım ne yapıyorlar?” düşüncesiyle Bekir Ratip Efendi’yi Viyana’ya gönderiyor. Diyor ki, “bir bak bakalım bu gâvurlar bizi neden geçti?” Ve diyor ki, “imar durumlarına bak, askerlik durumlarına bak, ordularına bak ve hukuk sistemlerine bak.”
Bekir Ratip Efendi dönüşünde hazırladığı raporda diyor ki, “Avrupa devletlerinde belirlenen nizam, kaide ve kanunlara her fert, büyük-küçük, uydukça, vergilerini zamanında ödedikçe hiç kimse onlara baskı yapmıyor, saldırmıyor, büyüklük taslamıyor, gözünün üzerinde kaşın var demiyor.” Yani “Hukukun Üstünlüğü” ve “hürriyet” ilkesini tespit ediyor.
III. Selim‘in diğer devlet adamlarından istediği layihalar ise “ülkedeki sorun hukuk sisteminin yetersizliği, biz kanunları yenilemeliyiz” tezinde birleşiyordu.
Vak’anüvis Abdurrahman Şeref Efendi bu layihalar konusunda şunları yazıyor: “Devletin kanunları vardı ama kimse uymuyordu. Kendi yaptıkları kanuna devlet adamlarımız kendileri uymuyor. Hâlbuki Avrupa’da tüm hâkimiyet kanundadır, hükümdardan nefere kadar herkes kanunlara uyar, uymayanı zorla uydururlar.” (Prof.Dr. Gülnihal Bozkurt)
Yani bizde olmayan şey aslında “hukuk devleti” idi.
İktidarı elinde tutanlar “ben istediğim zaman kırmızı ışıkta geçerim. İstediğim zaman da kuralı ‘yeşil ışıkta geçilmez’ diye değiştirebilirim” derse, hukuk devletinden bahsedilemez.
Şimdi geldiğimiz noktada aynen bu durum var.
Hükümet üyelerine yönelik soruşturmalar başlayınca HSYK‘nın yapısının değiştirilmesi, Mahkemelerin görev ve yetkilerini değiştiren mevzuat değişiklikleri, hâkim ve savcıların tayinleri, ellerinden dosyaların alınması, soruşturma ve dinleme yetkilerinin yürütme organının iznine bağlanması; 6.000 polisin görev yerlerinin değiştirilmesi işte tam budur.
****************************************************
GEÇMİŞ HUKUKUMUZA ÖZLEM DUYANLARA
Hukuk sistemimizdeki aksaklıklar sebebiyle çareyi “Osmanlı Devleti’ndeki sisteme dönmekte” bulanlar var. Geçmişin başarılı hukuk uygulamalarını, adil yargılamalarını okuyarak bu özentiye kapılanların önce “Osmanlı Devlet’inin şer’i hukuku yanında bir de devasa örfi hukuk mevzuatı olduğunu hatırlatalım. Özellikle kamu hukuku alanında, idare hukuku alanında ve toprak hukuku, vergi hukuku alanlarında.”
Geçmişimizde mükemmel adil yargılama örnekleri vardır. Ancak tersi de var. Mesela mükemmel sandığımız Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Ebussuud Efendi‘nin verdiği fetvayla kahvenin yasaklanmasını ve yapılan bir infazı adil bulup bulmadığınızı soralım. Kâtip Çelebi’ye göre 1543 yılında Yemen’den çuvallar dolusu kahve getirdiği tespit edilen gemiler Ebussuud Efendi’nin fetvasıyla tek tek delinerek yükleriyle birlikte batırılmış.
Bu fetvaya rağmen kahve içiminin artmasının önüne geçilememiş ve sonraları kahve başka fetvalarla meşruiyet kazanmış. Çok kısa zamanda halife Padişahlar dâhil, her kesimde içilen itibarlı bir içecek olmuş. Demek ki geçmişte de hukuk kurallarının uygulanmasında hatalar olmuştu.
Her dönemde kamu vicdanına aykırı olan kuralların ve uygulamaların uzun süre yaşama şansı olmamıştır.
Bugün için yapmamız gereken tarihe mal olmuş dönemleri taklit etmek değildir. Mevcut hukuk sistemimizi demokrasi, hukukun üstünlüğü ilkeleri ve milli değerlerimiz ışığında, kamu vicdanını tatmin eden iyi uygulamalarla geliştirmektir.