Öncelikle kavramların anlamları üzerinde bir mutabakat sağlamaya çalışalım; sözlük anlamı hayli geniş olan “Kişilik” kavramının sözlük anlamını belirtelim;
1-Bir kimseye özgü belirgin özellik, şahsiyet…
2-Kendi varlığının bilincinde olan kişinin psikolojik açıdan taşıdığı birey olma özelliği; bilinçli bireylik…
3- Kişiyi ötekilerden ayıran bedensel ve ruhsal özelliklerin tümü; karakter…
4-Bir kişinin diğer kimselerden az veya çok ayrılık gösteren görünüşü…
5-Bir insana yakışacak nitelikteki davranış; insanca davranış; insaniyet; insanlık; adamlık; iyilik…
Yaklaşık on kadar tarifi olan “kişilik” kavramının sadece ilk beş anlamını ve karşılıklarını buraya aldım.
Görüldüğü gibi her ifade bir bütünün parçası ve derinliğini yansıtıyor.
Bu ifadelerin hangisini diğerinden soyutlayabilirsiniz ki!!!
Güncel konu olması bağlamında “inanç-kişilik” ilişkisini örnekleyelim; pek çok yönden kişiyi diğerlerinden ayıran özelliklerden biri de inanç meselesi bir “kişilik” meselesidir..
Kimlik konusuna gelince; bu kavramın sözlükteki karşılığı “kişilik” kavramına göre daha sade ve kısadır;
Kimlik: 1-Bir kimsenin toplum içinde, insana özgü olan özellik ve niteliklerle belirli bir insan olmasını sağlayan şartların bütünü; hüviyet… 2-Bir kimsenin kim olduğunu tanıtlayan belge; kimlik belgesi; kimlik kartı; hüviyet kartı…
Bu tariflerden sonra kimlikle milliyet ilişkisini örnekleyelim; inanç nasıl ki kişiliği yansıtan faktörlerden biri ise, milliyet de kişinin kimliğini yansıtan bir faktördür.
Dolayısıyla milliyet, bir “kimlik” meselesidir…
Milliyet, bizleri bir arada tutan ortak kimliğimizdir; kişiliklerimiz değil…
Kimlikle kişilik arasındaki en önemli fark, “özel” alan kapsamasıdır. Kişilik konuları herkesin kendi özelidir; kişiye özeldir, başkasına ait ortak değer değildir. Kişinin neye inandığı ya da inanmadığı bir başkasını ilgilendirmez; farklı kişilerin aynı kutsallığa inanması o kişilerin aynı kişilikte olduğunu göstermez, kişiye özgü inanç derecesi ve derinliği vardır. Örneğin insanların kutsallıkları, zevkleri, değer yargıları, hobileri bunların hepsi kişilik konusuna girer ve kimseyi ilgilendirmez, ortak da kılmaz, bağlamaz da…
Bir örnek verelim; bir kişinin ya da devlet büyüğünün inançlı olup olmadığını, dindar olup olmadığını, Müslümanlık derecesini sorgulamak da hiç kimsenin görevi değil haddi de değildir… Bunu gerekçe göstererek “dindar başbakan” “dindar cumhurbaşkanı” telkinlerinde bulunmak en hafif haliyle densizliktir…
Kişilerin kutsallıkları kişilere karşı “silah” baskı unsuru, manevi nüfuz aracı olarak kullanılmaktadır…
Kişilerin kişiliğini ilgilendiren söylem ve kavramları değil yaptıklarına bakılıp değerlendirmek gerekir. Örneğin Atatürk’ün ne derece inançlı olduğu, ne derece ibadet ettiği topluma yön vermez; O’nun eserleri ve her dönemde rehber niteliğindeki veciz sözleri insanlara yön verir.
Bir kişinin kişilik özellikleri nasıl ki kendini bağlıyorsa Atatürk’ün de kişilik özellikleri Atatürk’ü bağlar. Örneğin çoğu kez tenkit konusu olan rakı içmesi, sigara kullanması, kişisel zevkleri yansıtan eylemlerdir.
İnsanları, hele Atatürk gibi “süper” devlet adamlarını “zaaf” olarak kabul edilen insani zevklerine göre değerlendirmek doğru değildir. Eğer böyle varsayımda iddia edilirse şu soruyu sormak gerek; rakı içen ya da sigara kullanan her insan Atatürk’ün bu insani zevklerinden etkilendiği için mi bu eylemlerde bulunuyor?
Buna mantıklı bir cevap vermek mümkün mü?
Hâlbuki Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti, kurtardığı yurdu, yaptığı devrimleri somut eylemler olarak almak gerek ve bunlara göre insanların kişiliklerini geliştirmelidirler.
Peki, kimlik ve kişilik konuları neden aynı değerler olarak millete telkin ediliyor?
Bunun sebebi ve amacı nedir?
Kişilik ve kimlik kavramlarının aynı değerler olmadığını bu “köşe kapıcıları” bilmiyorlar mı? Tabii ki biliyorlar.
Kanaatimize göre kişilik – kimlik kavramlarının aynı değerler olduğunu iddia edenlerin şu amacı vardır; Türk milleti “asimile” etmek… Bu “asimilasyon” amacı yıllardan beri plânlı ve programlı bir şekilde yürütülmektedir. Hedef, asimilasyonu kolaylaştırmak için öncelikle millete kimliğini unutturmak… Bunu sağlamak için de kimlik-kişilik ikileminin “aynı değerler“ olduğunu telkin ve empozesini telkin etmektir.
Türk milletini arkadan hançerleyen tarih tescilli hainleri bugün farklı kategorilerde görmek mümkündür. Türk düşmanını “kardeş” ya da “dost” ilan etmek en azından bu tarih tescilli Türk düşmanları kadar suçluluk sandalyesine oturacaklardır. Bunlarla Milletimizi asimile etmeye çalışanlarla aynı söylemleri kullanıyor olması son derece önemsenmelidir. Aynı frekanslarda savunma yapan ve millilik kimliğini çekinmeden ortaya koyanlar yanlışa sapmadan asimilasyon eylemine karşı çıkmalıdır. Karşıtları tanımak ve himaye etmek, bu ihanet içine girenleri himaye etmektir.
**
Sonuç olarak şunu söylemek gerekir ki; kişilik ile kimlik farklı değerlerdir. Kimliğe göre kişilik, kişiliğe göre kimlik tayini yapılamaz. Bunu böyle varsaymak veya iddia etmek doğru bir yaklaşım değildir.