Kimlik

38

Geçen yazımda insanların bir araya geldikleri her yerde, iş yerinden siyasi partiye, dernekten millete, yöneticilerin hedefi “biz” hissini yaratmaktır demiştim. Biz, mensubiyet şuurudur. “Biz”, kimliktir; Milan Kundera’nın dediği gibi, benliğimizin büzülüp kendi içine çökmesini önleyen şeydir.

Ölümün İnkârı (The Denial of Death) kitabında Ernest Becker, “İnsan ölümlüdür ve ölümlülüğünün farkında olan yegâne yaratıktır.” diyor. Dolayısıyla insanoğlunun en büyük problemi faniliğidir. İnsan bu önlenemez sondan kurtulmak için, tekrar ölümsüzlüğe kavuşmak için, başta din ve mistisizm olmak üzere çareler arar. Bunlardan biri de mensubiyettir. Kendi ölümlü olsa bile, mensup olduğu toplumun ölümsüz olduğunu hisseder. Bu hissi en kuvvetle veren toplum, millettir. Halkla millet arasındaki baş fark, halkın geçmişsiz ve geleceksizliği, buna karşılık milletin, güçlü bir zaman boyutuna sahipliğidir. Dolayısıyla millet hem bugün yaşayan halktır hem de anne-babalar, büyükanne ve büyükbabalar ve bütün atalardır; geleceğe baktığımızda da çocuklarımızdır, torunlarımız ve onların çocuklarıdır, bütün gelecek nesillerimizdir. İşte zaman içindeki bu akışa mensubiyet, insanın ölümlülüğüne sürülmüş bir merhemdir. Kesin tedavi olmasa bile… Edebiyatçı bugünkü dostları kadar gelecek nesiller için de yazar. Çalışan, üreten, hem ailesi ve dostları hem de gelecekteki akrabaları için üretir. Resimden, heykelden mimariye insanın yükselen bütün kültürü hem bugünkü toplumu içindir hem gelecek nesilleri içindir. Bütün bunları yaparken başladığı nokta da geçmişinin kültür mirasıdır.

İç grup, dış grup

Felsefe ve şiiri bir yana koyar, fıtrata ve genetiğe dönersek, “İnsan toplum yaratığıdır.” deriz. Bu özelliktendir ki insan topluma yönelir. İnsan gidip katılacağı, “biz” olacağı bir toplum arayan bir mıknatıs gibidir. Gider, çeker, çekilir ve yapışır. Muzaffer Şerif Başoğlu’nun Robbers Cave deneyi ve Henri Tajfel’in, Human Groups and Social Categories (Oxford, 1981) eserinde anlattığı bir dizi deney insanların “İç Grup – Dış Grup” ayrımını yapmaya ne kadar yatkın olduğunu gösteriyor.

Evet insanlar bir gruba mensup olmaya ve o mensubiyeti üzerlerine bir kimlik olarak giymeye genetiğinden ötürü eğilimlidir. Milyonlarca yılın hayatta kalma mücadelesi fıtratımıza bu eğilimi kazımış. Geçen yazımda bu eğilimin, yırtıcılardan korunma ve imkânları paylaşmak için gerekli olduğunu yazmıştım. Ancak insan bir taraftan mensup olacağı grup ararken diğer taraftan da rakip “Dış-grup” tarif ediyor. Belki insan toplumlarını tehdit eden unsur yırtıcılar kadar hayat çevrelerindeki başka gruplardı. Bu yüzden İç-Grup mutlaka Dış-Gruplar da gerektiriyor.

Kimliği savunmak

Bu yüzden bazı kimselerin, “Dünyada rekabet olmasa ne olur, din ve milliyet olmasa ne olur, bütün insanlık kardeş kardeş bir büyük topluluk hâlinde yaşayamaz mıyız?” düşünceleri güzeldir ama sosyal psikoloji biliminin aydınlattığı gerçeklere terstir. Sakharov Hürriyet Ödülü sahibi Nathan Sharansky, Defending Identiy (Kimliği Savunmak) kitabına kozmopolitiliğe örnek olarak John Lennon’un “Imagine (Hayal Et)” şarkısını alıp şöyle söylüyor:

“Batı, kimliksizliğin en derinden bağlı olduğu kendi değerlerine yönelik tehdidinden habersiz görünüyor. John Lennon, böyle bir ütopyaya yazdığı Imagine adlı şarkısında, cennet ve cehennemin, dinin ve ulus-devletlerin olmadığı, ‘öldürülecek veya uğruna ölünecek hiçbir şeyin olmayacağı, insanların kardeşliği’nin hüküm sürdüğü bir dünya tasarlar. Ama gerçek kardeşlerin olmadığı, hiç kimsenin bir diğerine veya bir yaşam biçimine bağlı olmadığı bir kardeşlik, boş bir havadan başka bir şey değildir.”

Sharansky, o dünyada benim hiç gerçek kardeşim yok diyor.

Fukuyama ve kimlik

Yukarıda söylediğim gibi toplumların yöneticilerinin baş vazifesi, insanların o toplumun kimliğini takınmalarını sağlamak, mensubiyet duygusunu yaratmaktır. Tehlikeli olan insanların, mensup oldukları toplumun içinde alt toplumlar yaratması ve kendi toplumundaki başkalarını Dış-Grup olarak görmesidir. İşte bu tehlike çağımızın en ağırlıklı uluslararası politika yazarlarından Francis Fukuyama’ya Identity (Kimlik) kitabını yazdırdı.

Fukuyama, kimliğin, bütün milleti kapsaması gerektiğini söyler. Toplum, etnisitelere, din ve mezheplere veya cinsiyet eğilimlerine dayanan İç-Gruplara bölünmemelidir. Çünkü bu, beraberinde Dış-Gruplar yaratır ve toplumun bizden olmayan kesimlerine karşı düşmanlık getirir. Millî devletin de millî eğitimin de asıl görevi kapsayıcı millî kimliği güçlendirmektir.