Kim Şampiyon Oldu; Habil mi, Kabil mi?

79

 

Eskiden beri ülkem için Başkanlık sistemine geçmek ve halkım için 3 İstanbul kulübünü kapatmak hayalimdir. 3 Sabataycı ailenin kendi aralarındaki rekabetin 100 yıl sonra bu raddeye geleceğini ve bu kadar kâr getireceğini onlar bile tahmin edemezdi.

Hep Franco, Soares vb. faşist diktatörler için söylenen futbolun bir uyutma taktiği olduğudur. Hayır, Türkiye liglerinde oynanan futbolun can sıkıcı ve adam uyutucu olduğundan bahsetmiyoruz; bizatihi futbol sektörünün sosyolojik kullanımla halkı uyuttuğunu, halkın da sorunlardan / gerçeklerden kaçmak için gönüllü uyuduğunu söylüyoruz.

Öğrencisinden öğretmenine, doktorundan mühendisine, işsizinden dişlisine, bayanından büyükbabasına değin stat denilen tapınaklarda sövüp sayarak boşalmak serbest, renk fetişizmiyle tatmin olmamış çocukçalıkları tekrar yaşamak serbest, dışarıda ‘taraftar‘ denilen tılsımlı zırhla polis yada başka renk giyinenleri taşlamak serbest, evde çoluk çocuk ekmek – harçlık ve faturalar ödeme talimatı beklerken mevcut 3 kuruşu 5 para etmez işlere savururken mensubiyet noktasında alkışlanmak serbest.

İddia ediyor ve ekliyorum; Trabzonspor‘u kapatın, Trabzon‘da ciddi bir kültürel boşluk doğacaktır. Ve yöre insanı sanal bir kupa mevzusundan çok kendi iş ve imkân sorunlarını, yol ve çevre sorunlarını, din ve misyonerlik faaliyetlerini, azalan tarım ve hayvancılığı – artan vurgunculuğu, toplumsal yozlaşmayı, göçleri ve aile facialarını gündembaşı yapacaktır. Trabzonspor’la kimlerin karın doyurduğu belli, birilerine hatta tamamına yakın kesimlere ise ‘sanki yedim‘ demek düşüyor.

Futbol, asıl demokrasilerde iyi bir oyuncaktır. Saddam‘ın oğlunun, Kaddafi‘nin oğlunun takım sevdası parası kadar. Oysa İngiltere‘de, İspanya‘da, Almanya‘da, İtalya‘da ve Türkiye‘de müthiş bir sektör. Mankenlerden siyasetçilere, fabrikatörlerden generallere kadar herkesin buluşabildiği bir yer. Kara para aklamadan uyuşturucu nakline, ihale kapatmadan mafyoz ilişkilere kadar her işe bulaşılmaya da müsait.

3 İstanbul kulüp başkanlığı her Hükümetin icracı Bakanlıkları arasındadır. İster Başbakan‘la görüşür, ister Genelkurmay Başkanı‘yla.. Parti kursa iktidar olur(muş). Bir kulüp başkanlığı için ciddi ciddi tıpkı Meksika dalgası gibi bir tutuklama dalgası bile oluşturulabilirmiş. Herkesin bildiği ve yaptığı şikeyi herkesin gözü önünde taşlatma seremonisi yapılması iyi de ilk taşı atacak günahsız / şikesiz nerde?

  • Düşünün; Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş olmasa hayatımızda ne eksilirdi? Ve neler artardı?
  • İç ve dış dertlerimizi, problemlerimizi futbolun yeşil çim sahalarının altına süpürmüyor muyuz?
  • Hiç spor yapmadan seyir sporlarıyla yaşam boyu sağlıklı kalacağımızı mı umuyoruz?
  • Takım taassubuyla (fanatiklik) dindarlık nasıl yan yana geliyor?
  • Ayakla ve tepmeyle oynanan bu spor ilkel güdülerimizi hatırlattığı için mi tribünlerde dönüşerek çarçabuk hayvanlaşıyoruz?
  • Milyon dolarlar yatırdığımız azizler (futbolcular) bu işle iştigal etmeselerdi asgari ücretle iş bulabilirler miydi?
  • Daha da önemlisi futbol olmasa haftanın kaç günü kahvede, berberde, okulda, işyerinde, parkta, bahçede ne konuşulacaktı?

İşte biz o bir adım sonrasından konuşuyoruz. Son sözümüz; büyük ya da küçük, Şeytan her zaman Şampiyon!