Kıbrıs’ta Yeni Bir Süreç Başlar mı?

87

2017’nin bitmesine az bir süre kaldı…

2018 yılında da bölgesel sorun olarak öne çıkan, tam da Akdeniz’in orta yerinde elinde bulunduran tarafa avantaj sağlayan; gerek uluslararası suları, gerekse Ortadoğu coğrafyasının her bölgesini kontrol edebilecek konumuyla bir ada parçası var!

Adı; Kıbrıs…

Ezelden ebede değişmeyecek bu niteliğiyle, 2018 yılında da adından yine çok söz ettirecek!

Neden?

Çünkü hala bu adada devam eden bir güç çatışması, paylaşım kavgası var!  Bu güç çatışması, adanın paylaşılması,  üç bilinmeyenli bir denklem yaratmış adeta!

O nedenledir ki, bu denklem bir türlü çözülmüyor, çözülemiyor…

Bu üçlü denklemin;

Bir tarafında; yaşadıkları bu adayı asırlardır vatan bellemiş Kıbrıs Türk’üyle birlikte, tarihsel bağlarının yanı sıra, uluslararası anlaşmaların kendisine tanımış olduğu yasal hakların gücüyle hareket eden, soydaşlarını korumak kollamakla yükümlü Türkiye,

Diğer tarafında; tarihin hiçbir döneminde adayı tek başına idare etmese de, 1963 yılından beri türlü Bizans oyunlarıyla adayı ele geçirmenin peşinde olanlar, yani adada yaşayan Rumlarla, onları her dönemde destekleyen Yunanlılar,

Denklemin üçüncü tarafında ise; her iki taraf arasında arabulucu rolünü benimsemiş gibi görünen ama arabuluculuk adına yaptıkları her hamleyle Rum tarafını kollayan, Türk tarafından bir taviz daha nasıl koparırız oyunu oynayanlar! Yani ABD, İngiltere, AB çatısı altındaki devletler.

Bir de bunların yanına İsrail’i eklediğimizde işlem tamam. Çünkü bu ülkelerdir ki, menfaatleri gereği adada kurulan ikinci Türk devletinin tanınmasına daima karşı çıkarlar!

2018’in ilk aylarında adanın kuzeyinde K.K.T.C’de milletvekili, adanın güneyinde GKRY’de ise Rum toplumu liderliği seçimi var…

Aslında bu durum dahi adada yaşayan iki ayrı toplumun, kendi iradeleriyle seçmiş olduğu yöneticilerinin, iki ayrı devletin de yasal görüntüsüdür.

Ama olmaz!

1963 yılından beri yolları, bölgeleri ayrılan. Tarih, kültür, örf, âdet, inanç, dil yönünden birbirine benzemeyen bu iki toplum illa ki bir arada yaşayacak!

Neden?

1960’da denendi olmadı!

Kimin, kimlerin yüzünden?

1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin kurucu ortağı Kıbrıs Türk’ünü bu ortaklıktan kim dışladı? Bu Cumhuriyeti kim ortadan kaldırdı?

Rum-Yunan ikilisi değil mi?

Yıllar boyunca ta ki, Kıbrıs Türk’ü 1974’te özgürce yaşam hakkına kavuşuncaya kadar; toplu katliamlara, göçlere, yağmalara maruz kalmadı mı?

Bu insanlık dışı uygulamaları yapanlar kimdi? Kimlerdi?

2018 yılına geldiğimiz bu günlerde dahi; siyasi ve ekonomik baskıları yapanlar kimlerdir?

1968 yılından beri çözüm adına kurulan ‘Kıbrıs Müzakere masalarından’ kaçanlar, süreci engelleyen kimler?

Bu haksız hukuksuz uygulamaları gözü kapalı izleyenler, kurulu tuzak senaryoları onaylayanlar hangi ülkeler?

Arabuluculuk kisvesi altında emperyalizmin türlü oyunlarını oynayanlar değil midir?

Türkiye’ye; 65 km mesafesi olan bu ada parçasında ne işin var diyenler?  Binlerce Km. öteden ada üzerinde neden hak iddia edip; birbirine hiç benzemeyen, hiçbir dönemde bir arada olması mümkün olmayan bu iki halkı bir araya getirmenin peşindeler?

Yukarıda sıralamış olduğum tüm soruların iki yanıtı vardır!

Bunlardan birincisi; Kıbrıs adasında hiçbir dönemde bitmeyen, eksilmeyen İslamiyet-Hıristiyanlık çatışmasıdır.

Diğeri ise; emperyalist güçlerin Akdeniz’in-Ortadoğu’nun kontrolünü ellerinde bulundurma, bölgedeki doğal gaz ve petrol rezervlerini kullanma istemleridir.

Birinci yanıtın en çarpıcı örneği; Rum tarafının yönetimine her kim gelirse gelsin, Rum Ortodoks Kilisesinin onaylamayacağı hiçbir çözüm modelinin Rum siyasetçileri tarafından müzakere masasında kabul edilmeyeceğidir. Tarihi sürece bakıldığında bu onay makamı hiç değişmemiştir!

İkinci yanıta verilecek en acı örnek ise; Ortadoğu coğrafyasının lime, lime edildiği süreçte, adadaki İngiliz üslerinin emperyalist ülkeleri desteklemek amacıyla kullanılması, buradan kalkan uçaklarla bölgedeki İslam devletlerinin sivil, asker hedef ayrımı yapılmadan vurulması, yüz binlerce Müslüman’ın katledilmesidir.

Son dönemde bölgede tespit edilen zengin hidrokarbon ve petrol yataklarının, bu güçleri temsil eden dev petrol şirketlerince çıkarılmak-nakledilmek istenmesi de ikinci yanıtın alt başlığıdır.

Kıbrıs sorununun/müzakerelerinin tarihsel sürecine bakıldığında görülen, görülecek gerçekler bundan ibarettir.

Bu gerçekler ortadayken, 2018 yılında adada yeni bir süreç başlar mı?

Başlayacağını varsaysak bile!

Rum tarafının çözüm için öngördüğü şartlar değişir mi?

Rumların çözümden anladığı; adanın kuzeyinin yeniden kendi yönetimi altında birleştirilmesi, Türkiye’nin Garantörlük Hakkının yok edilmesi, Türk Askerinin adayı terk etmesi, 1974 sonrası adaya yerleşen Türkiyelilerin adadan gönderilmesi, adanın kuzeyinden güneye göç eden Rumların yeniden evlerine dönmesidir.

Rum tarafının 1968 yılından beri çözüm paketi olarak müzakere masasına getirdiği bunlardan ibarettir. Rum politikacılar değişse de, değişmeyen şey paketin içindekilerdir!

2018 yılında hem Rum tarafında, hem de Türk tarafında siyaseten değişim yaşanacaktır. Rum politikacıların siyaseten değişecek isimleri olsa da değişmeyecek yüzünü biliyoruz!

Önemli olan;

2018’de bizim tarafta seçilecek siyasilerimizin, müzakere masasında Kıbrıs Türk Halkını temsil edenlerin, olayları kırık aynalardan izlememeleridir!

 

 

Önceki İçerikHayaloğlu’nun “Ah Ulan Rıza”sı
Sonraki İçerikCemal İsmine Mazhar
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.