0.8 C
Kocaeli
Pazartesi, Kasım 17, 2025
Ana SayfaGüncel Kıbrıs’ta Rumlarla İç, İçe Yaşanır mı?

 Kıbrıs’ta Rumlarla İç, İçe Yaşanır mı?

   Yazıma başlık yaptığım soruyu bir kez daha tekrarlayacak olursam:

  ‘’Kıbrıs’ta Rumlarla iç, içe yaşanır mı?’’

  Böylesi bir soruya cevap verebilmek için adada yaşanan gerçekleri iyi bilmek, bu gerçeklerden ne kadar etkilendiğimizi iyice değerlendirmek gerekir.

   Aslında bu sorunun cevabını vermek için öyle asırlarca geriye gitmeye, tarih sayfalarını çevirmeye hiç gerek yok!

  Adanın yakın tarihinde yaşanan gerçeklere bakıldığında bu sorunun cevabı hemen verilecektir. Şu gerçekleri kısaca bir hatırlayıverelim:

  • Ada Türklerinin, komşuları Rumlar tarafından topyekûn ortadan kaldırılmalarına ramak kala 1974’te Türkiye’nin müdahalesi ile yeniden yaşama dönmeleriyle birlikte adada iki ayrı bölge iki ayrı devlet oluşmuştur.
  • 1974 yılında yaşanan bu gerçeğin ardından BM ve uluslararası toplum adanın kuzeyinde 1983’te kurulan KKTC devletini tanımamış, adanın kuzeyini Türkiye’nin işgal ettiğini duyurmuştur.
  • 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı adada kurulan bu cumhuriyetin enosise giden bir amaç olduğunu ifade ederek, 1963’te bu cumhuriyetin kurucu ortağı olan Kıbrıs Türk tarafını dışlamış, sonrasında da adada yaşayan Türkleri adeta cehennemi bir yaşama mahkûm etmiştir.
  • 15 Temmuz 1974’te adada yaşanan Yunan cuntası destekli darbe ile ada Yunanistan’a bağlanmak istenmiş, darbenin hedefi ada Türklerinin topyekûn imhası olmuştur. Bu acımasızlığa mani olmak için gerçekleşen 20 Temmuz 1974 barış harekâtımızla adaya hem barış, hem de huzur hâkim olmuştur.

Ya bugünün gerçekleri nedir?

  • Adanın kuzeyinde kurulu KKTC’yi Türkiye dışında hiçbir ülke tanımamaktadır.
  • Adada Rumlarla anlaşma sağlamak maksadıyla yapılan her müzakere sürecinde adalı Türkler hala 1960 anlaşmasında kazandıkları haklar ile sınanmakta, hatta Rum tarafı bu hakları dahi çok görerek azınlık haklarından bir fazlasını dahi vermek istememektedirler.
  • 1968 yılından beri süregelen müzakereler dönemi daima Rumların ne istediğine göre yürütülmüş, Türk tarafının vermiş olduğu her taviz sonrasında yeni bir taviz daha istenmiştir.
  • BM, AB ve adada menfaati olan devletler adanın yasal hükümeti olarak GKRY tanımakta, 1974’te hiçbir şey yaşanmamış gibi hala 1960 Kıbrıs anayasasını esas almaktadırlar. Ki, o meşhur Annan Planı da bu anayasaya göre hazırlanmıştır.
  • Ve Annan planının nasıl bir tuzak olduğu Rumların AB’ye üye yapılması ile daha iyi anlaşılmıştır.
  • Adanın kuzeyinde kurulu KKTC’de yaşayan vatandaşlarımız, ekonomi, eğitim, ticaret, turizm, spor, sanat v.d faaliyetlerinde Rumların insanlık dışı ambargosu ile karşılaşmakta, insanca yaşam hakları Rumlar tarafından gasp edilmektedir.
  • Aslında adanın hem kuzeyinde, hem de güneyinde yaşayan iki halk da bu yeni sürece uyum sağlamıştır. Ancak özellikle adanın siyasal yaşamına müdahale ederek, kendi çıkarlarını hedefleyen kimi ülke siyasetçileri adadaki bu uyumu kendi istekleri doğrultusunda devşirerek, adanın Rum yönetimine geçmesi için türlü planlar yapmaya devam etmektedirler. Rum yönetimi de bunu sonuna kadar kullanmaktadır. En önemli hedef; Türkiye’nin ve Türk askerinin adadan çıkarılmasıdır.
  • Kıbrıs adasının çevresinde tespit edilen doğal gaz ve petrol yataklarının zengin cazibesi, bu siyasetçilerin bu yataklardan pay alabilmek için hedefledikleri en önemli şeydir.

       Bu arada Türkiye Lozan anlaşması ile Kıbrıs’ta sağlanmış dengeyi bozarak, ada üzerindeki tarihi ve yasal haklarından vazgeçer mi?

         Şimdi yukarıda sıraladığım gerçeklere bakıldığında Türklerle, Rumlar iç, içe eşit hak ve hukuk çerçevesinde yaşayabilirler mi?

        Dili, dini, örf ve geleneği birbirinden çok farklı; tarih boyunca türlü çatışmalar yaşamış bu iki toplumu yeniden bir araya getirmek nedendir?

       Yaşamları boyunca Rum tarafının ihanetine uğramış, türlü tedhiş hareketleri ile katledilmiş Kıbrıs Türkleri Rum tarafına nasıl güvenecektir?

     Varsayalım ki, bir gün adada anlaşma olduğunda bu anlaşmanın kalıcı olacağının garantisini kim verecek? Bu anlaşmanın garantörü kim olacaktır?

      Adada yapılan seçimler sonrası her iki tarafta da yeni bir yönetici seçildiğinde yepyeni umutlar pompalanır. Taraflar arası görüşmelerin başlayacağı haberleri yayılır.

    19 Ekim 2025 tarihinde KKTC’de yapılan seçim sonrasında da aynı şey yapılmış. KKTC Cumhurbaşkanı olarak seçilen Sn. Tufan Erhürman’ın da yakın bir zamanda Rum lideri ile görüşeceği açıklanmıştır.

  Her iki taraf liderinin diyaloğu önemlidir. Ancak, sonuca odaklı olması ve her iki tarafı da memnun etmesi gerekir. Bunun için de Rum tarafının hep bana tavrından vazgeçmeleri gerekecektir.

   Sonuç olarak;

   Özellikle KKTC’deki genç nüfusun ada gerçeklerini bilmesi, yaşanan gerçeklerden ne kadar etkilendiğimizi görerek hareket etmesi gelecekleri açısından önem taşımaktadır.

  Unutulmasın ki, yıllar önce Girne kentini, denizi ancak boğaz bölgesine kadar giderek oradan seyredebilenler, Rum mezaliminden kurtulup da Hamitköy ovasında kurulu çadırlarda yaşam mücadelesi verenler, gündüzleri çalışıp, gecelerini mevzilerde vatan savunmasında geçirenler yıllarca Rumlarla iç, içe yaşamanın ne kadar zor olduğunu iyi bilirler.

   Onların anlattığı bu gerçekler günümüz gençlerine belki bir şey ifade etmeyebilir! Ama gençlerimizin bugün yaşadıkları gerçeklerin de onlarınkinden ne farkı var?

   Bunu da düşünmek gerekir…

Atilla Çilingir
Atilla Çilingirhttp://www.atillacilingir.com/
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.

Seçtiklerimiz

spot_img