Kıbrıs’ta Neler Oluyor?

54

Yaklaşık yirmi günden beri devletimizin ulusal güvenliğini tehdit eden alçak terör örgütlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik Suriye’de sınır ötesinde Mehmetçiklerimiz kahramanca mücadeleye devam ediyor. Bu süreçte vatan ve vazife uğruna hayatlarını seve, seve feda eyleyen tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, geride kalan yakınlarına sabır, gazilerimize acil şifalar diliyorum.

Türk Milletinin büyük desteği ile yürütülen bu önemli operasyon; K.K.T.C’de bazı çevreleri rahatsız etmiş olacaktı ki, bu harekâtı yerel bir gazete şu manşetle haber yapmıştı:

”Kıbrıs’a Barış Harekâtı, Suriye’ye Zeytin Dalı Harekâtı: Türkiye’den Bir İşgal Harekâtı Daha!”

Bu akla ziyan manşeti atan yerel gazete de, bunu haber yapan yazarı da, bundan öncede Türkiye ve Türk askerine karşı böylesine alçakça ve kabul edilmez suçlamalarda bulunmuştu.

Bu yetmezmiş gibi bir de KKTC Meclisinde bir milletvekilinin, yemin töreni sırasında gerçekleştirdiği provakatif söylemleri hala hatırlardadır!

Bu acınası duruma yönelik düşüncelerimi ‘‘K.K.T.C’deki Ayrık Otları!” başlıklı yazımda paylaşmıştım.

Özgür basın, demokrasiyle yönetilen bir devletin en önemli belirtisidir. Hür düşünceleri, hür kalemler dile getirir. Gerçekleri ama sadece gerçekleri eğilip, bükülmeden, korkusuzca yazanlar hem toplumun, hem de tarih huzurunda hak ettikleri değeri daima bulmuşlar; saygıyla, sevgiyle anılmışlardır.

Kıbrıs adasının uzak, yakın tarihinde yaşananlar tarih sayfalarına yazıldığı gibi; yaşananlara tanıklık edenlerin vicdanına da kazınmıştır, unutulmaz.

Ancak, yalan- yanlış haberlerle toplumun önüne çıkanlar da daima hak ettikleri yerde; tarihin çöplüğünde kalmışlardır.

Ne Kıbrıs’ta, ne de upuzun tarih geçmişi boyunca Türk milleti, onun sinesinden çıkan Kahraman Türk Orduları asla işgalci olmamış, hak ve adaletten şaşmamıştır. Bunun en çarpıcı kanıtı, 44 yıldan buyana Kıbrıs’ta yaşanmaktadır. Mehmetçik 20 Temmuz 1974’ten buyana adada ki barışın temsilcisidir.

Bunun aksini iddia ederek, sahibinin sesi gibi konuşanlar, dolar-avro odaklarından beslenenler; varsın vahşi kazlar gibi çığlık atamaya devam etsinler!

Onların sesi belki bir süre duyulabilir! Ama asıl olan tarihe yazılan gerçeklerin sesidir. Bu gerçekleri ortaya kaldırmaya ne onların, ne de benzerlerinin gücü yeter.

Ancak, böylesine haber yapanları, o gün K.K.T.C Meclisinin çatısına çıkanları protesto etmek adına ortaya çıkan şiddet görüntüleri de kabul edilemez.

Hiçbir fikrin karşılığı fiziki çatışma olmamalıdır. Her demokratik ülkenin yaşam biçimini düzenleyen yasaları vardır. K.K.T.C’de demokrasiyle yönetilen bir devlettir, o devlete ait yasalar vardır. O yasalar çerçevesinde gereken her şey hukuk çerçevesinde yapılmalıdır.

O gazetenin manşeti, KKTC Meclisindeki o milletvekilinin yaptığı provakatif konuşma, gündemi belirlemişken; iki gün sonra ”Barış ve Demokrasi” adı altında yapılan yürüyüşün tamamen Türkiye aleyhtarlığına dönüşmesi, açılan pankartlara yazılanlar oldukça yaralayıcı olmuştur.

Hele ki, o yürüyüşte öylesi bir pankart açılmıştır ki! Bu yazım aracılığı ile:  K.K.T.C’ye Türkiye’den getirilen ‘barış suyunu’ dahi bu yürüyüşe alet edenlere seslenmek isterim:

Yazımın içeriğine almayacağım o pankarttaki kabul edilmez/alçakça cümleyi (bu cümle; 26 Ocak 2018 tarihinde yapılan yürüyüşü yazan K.K.T.C yerel basınında görülebilir) hangi vicdana dayanarak yazdınız? Sizi bundan dolayı şiddetle kınıyor, tarihin unutmaz vicdanına havale ediyorum.

Bilinmelidir ki! Bu tür pankartlar en çok da Rum kesimini yönetenleri, onlarla birlikte yol arkadaşlığı yaparak, ‘tek devlet’, ‘tek halk’, ‘tek egemenlik’ peşinde koşanları sevindirmekte; adayı eninde sonunda Yunanistan’a bağlamayı hedefleyenlere yaramaktadır!

Geçtiğimiz hafta K.K.T.C’de yeni bir hükümet iş başına gelmiş, Bu hükümet;  sol görüşlü üç partinin milletvekilleri ile Sn. Serdar Denktaş’ın genel başkanı olduğu ulusal değerleri savunan DP’nin 3 milletvekilinden oluşmuştur. 27 Milletvekiliyle kurulan bu hükümet, adeta bıçak sırtında görev yapacaktır! İki milletvekili hükümetten ayrıldığı anda azınlığa düşme olasılığı yüksektir.

Yeni hükümetin üç ortağı; Rumlarla iş birlikteliğine ”Birleşik Kıbrıs” penceresinden bakmakta, ruhani liderleri 2’nci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a paralel görüşleri taşımaktadır!  Müzakereler kaldığı yerden başladığında, bu hükümetin;

Türkiye’nin garantörlüğüne, adada mevcut Türk askerinin varlığına, K.K.T.C deki Türkiye kökenlilere, olası bir çözümde, yeniden kuzeye dönmesi gündemde olan on binlerce Rum’un geri dönüşüne, buralarda oturan Kıbrıs Türk’ünün nereye gideceğine bakışı nasıl olacaktır?

Sn. Serdar Denktaş, koalisyon ortaklarının bu önemli konularda olası tavizleri karşısında nasıl bir duruş sergileyecektir?

Koalisyonun büyük ortağı C.T.P’nin müzakereler sürecinde inisiyatifin tamamen K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı’ya bırakılması yönünde görüş bildirmesi oldukça anlamlıdır!

KKTC’de yeni hükümet göreve başlarken;

Geçtiğimiz yıl İsviçre Crans Montana’da BM Genel Sekteri Bay Guterres’in gözleminde yapılan ancak anlaşmazlıkla sonuçlanan görüşmeler sonrasında, Rumların tüm önerilerini geri çektiklerini açıklamasının ardından; geçtiğimiz hafta KKTC Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı’nın, BM Genel Sekreterine teslim ettiği harita/toprak önerisini geri çektiği açıklanmıştır. Bu gelişme de oldukça anlamlıdır!

Ancak bundan sonra başlayacak müzakere süreci, yine de o haritada belirlenen sınırlar üzerinden ve Rumların, ‘daha ne kadar toprak vereceksin’ dayatmasıyla başlayacaktır!

Aslında tüm konu başlıklarında anlaşma olmadan böylesi bir harita/toprak tavizinin masaya gelmesi o tarihte çok tartışılmıştı. Bundan sonrada tartışılacaktır…

Kıbrıs, 2018 yılında da gündemden hiç düşmeyecektir! Bunun nedeni Kıbrıs adasının çevresinde ve Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölgelerdeki zengin enerji yataklarıdır.

GKRY, iki yıldır Amerikan petrol şirketleriyle hak hukuk içermeyen pek çok bölgesel araştırmalar yapmış; konuyla ilgili bölge ülkeleriyle anlaşmalar imzalamıştır.

Özellikle K.K.T.C’nin, Türkiye’nin bu bölgelerdeki milli menfaatleri yok sayılarak İsrail, Mısır, Lübnan, İtalya ve hatta Katar (Exxon Mobil) ile yapılmış olan enerji işbirliği anlaşmaları; adanın tamamında söz söyleme hakkı bana aittir diyebilen Rum tarafının çözümden ne anladığının da en çarpıcı kanıtıdır!

Rum kesiminde 4 Şubat Pazar günü yapılan 2’nci tur başkanlık seçimi sonucunda oyların %56’sını alan Anastasiadis yeniden seçilmiştir! Anlaşılan o dur ki, Rum tarafında değişen bir şey yoktur, olmayacaktır da..!

Rumlar, Kıbrıs Türk’ünün adadaki de-facto haklarını görmezden gelmeye, K.K.T.C’yi yok saymaya, Türkiye’yi adada işgalci gibi göstermeye devam edecek.  Bu kabul edilmez durumu hem ABD, hem de AB ülkeleri desteklemeyi sürdürecektir.

Kıbrıs’ın kuzeyinde ve güneyinde mevcut iki ayrı devlette göreve gelen yeni yönetimlere bakıldığında;

Önümüzdeki dönemde başlaması olası müzakere sürecinde mutabakat sağlamak adına taraflar bir kez daha yeniden bir araya gelebilirler. Ancak Rum tarafının çözüm adına ortaya koyduğu kriterler değişmediği sürece; bu zaman kaybından başka bir şey olmayacaktır!

Ne zaman ki Kıbrıs Türk’ü, adanın tapusunu tamamen Rumlara teslim edecek, Türkiye’nin garantörlüğünden, Türk askerinin adada ki varlığından vazgeçecek, Türkiye’de bu teslimiyete izin verecektir! İşte o zaman bu iş bitecektir…

Ama yağma yok!

Kıbrıs davası sonsuza kadar da sürse; Ne Türk Milleti o gazi topraklar vazgeçecek, ne de Kıbrıs Türk Halkı Rumlara diz çökecektir.

Türkiye’nin; ulusal güvenliğini tehdit eden terör odaklarını temizlediği bu süreçte, hiç kimse devletimizin adada yaşananları göz ardı edeceğini, Kıbrıs ve Akdenizde’ki uluslararası hak ve hukukumuzdan vazgeçeceğini aklından dahi geçirmemelidir.

 

 

Önceki İçerikÖtüken Neşriyat’tan İsmail Gaspıralı Külliyatı:
Sonraki İçerikŞâir ve Yazar M. Halistin Kukul ile Kültür ve Dil Üzerine Sohbet – 3
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.