Kıbrıs’a Dikkat…

19

    Neredeyse 8 yıldan beri uykuda olan/uyutulan Kıbrıs konusu ne olduysa yeniden gündem olmaya hazırlanıyor!

   2017 yılında Rum tarafının Crans Montana görüşmelerinde masadan kaçmasıyla neticelenen Kıbrıs müzakere süreci 17-18 Mart 2025 tarihleri arasında Cenevre’de yapılacak beşli görüşme ile bir kez daha haber başlıkları arasında yerini alacak.

    Türkiye, İngiltere, Yunanistan, Kıbrıs Türk Yönetimi, Kıbrıs Rum Yönetiminin temsilcileri BM genel sekreterinin gözetiminde yeniden bir araya gelecekler.  Yani 1968’den beri devam edip de hiçbir sonuç alınamayan yeni bir müzakere sürecinin başlaması için hazırlık yapılacak.

    Eller sıkılacak, gözler süzülecek, çaylar içilecek, yemekler yenecek. Ama iş çözüm adımlarına geldiğinde atılacak her adım için Rum tarafı yeni bir taviz isteyecek…

   Bir defa şu gerçekleri yeniden hatırlatalım:

  • Rum tarafı sonu ‘’Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’’ olan bir çözüm şeklinin dışında hiçbir öneriye evet demiyor. Kıbrıs Türk tarafı ise bunun tam tersini istiyor. Kıbrıs Türk Halkının egemenliğinin uluslararası alanda kabul edildiği yan yana yaşayan iki ayrı egemen devlet yapısında ısrarcı. Çünkü Rumlarla aynı devlet çatısı altında iç, içe yaşandığında neleri yaşayacağını çok iyi biliyor.
  • Bundan önce yaşanan her müzakere sürecinde Türk tarafına azınlık haklarından bir fazlasını dahi vermek istemeyen Rum tarafı ise; bu hukuksuzluğunu devam ettirmekte kararlı…
  • Yukarıdaki iki gerçeğin dışında en önemli konu da; Türk askerinin adadan bir an önce ayrılması ile ilgili Rum dayatması. Gerekçeleri ise AB ülkesi olan bir devlet için başka bir ülkenin garantör olması kabul edilemez. Bu nedenle de adada bulunan yabancı askerler derhal adayı terk etmelidir. BM ile AB’nin de görüşü bu yönde. Kaldı ki, BM Güvenlik Konseyi almış olduğu kararlar ile Türkiye’yi adada hala işgalci olarak tanımlıyor. Bu iki yapı da, 1963-1974 yılları arasında Kıbrıs Türklerinin adada neler yaşadığını, Rumlar tarafından bir gecede nasıl yok edilmek istendiğini bilmiyorlarmış gibi hareket etmeye devam ediyorlar.
  • BM ve AB 2004 yılında oylanan Annan planında Kıbrıs Türk tarafına oynadıkları oyunu da gözden kaçırıp, Rum tarafını hala adanın yasal hükümet temsilcisi olarak tanıyorlar. Kıbrıs Türk Halkına yıllardan beri uygulanan insanlık dışı ambargolara da sessizler. Bu insanlık ayıbının devamına göz yumuyorlar.
  • Bugüne değin yapılan Kıbrıs müzakerelerinin hepsinde çözüm için atılan her adım, Rum görüşmeciler tarafından baltalandı. Çünkü Rumlar sonu Enosis olmayan hiçbir adıma olumlu yaklaşmadılar. Bundan sonra da yaklaşmayacaklar…

   Yukarıda sıraladığım gerçekler Kıbrıs konusuyla ilgili görüşmeler sürecinde öne çıkan en önemli konu başlıklarıdır.

   Bunların dışında ‘’toprak düzenlemeleri-mülkiyet-ekonomi-garantiler-güç paylaşımı’’ gibi her toplantıda konu olan başlıklar da ilavesi…

  Bu yazım aracılığı ile soruyorum:

   Sonucu olmayacak bir toplantı neden yapılır ki?

   Bugüne değin yapılan Kıbrıs müzakerelerinin hangisinden bir sonuç çıktı ki?

   Sırf barışı istemeyen taraf ben gözükmeyeyim diye böyle bir toplantıya neden gidilir ki?

   Adada yaşayan Türkiye kökenlilerin güneye geçmesine dahi izin vermeyen Rum yöneticiler Cenevre’de yapılacak genişletilmiş toplantıda ne söyleyecek neleri dile getirecek ki?

   Kıbrıs Türk tarafının turizm alanındaki başarılarını engellemek için her çareye başvuran, adalı Türklerin yaşam mücadelesini her alanda engelleyen Rum tarafı Cenevre’de nasıl bir adım atacak ki?

  Adayı ABD’nin uydusu haline getirebilmek için türlü anlaşmalarla Amerikan askerlerine kucak açan, her geçen gün biraz daha silahlanan Rum tarafı, adanın barış içinde yaşaması için nasıl bir yol izleyecek ki?

  Ada çevresinde bulunan zengin hidrokarbon yatakları için kurgulamadığı Bizans oyunu kalmayan, bu enerji yataklarının peşindeki devletlerle yeni, yeni anlaşmalar imzalayan Rum tarafı, Türk tarafı ile bu zenginlikleri paylaşabilecek mi?

  Rum tarafı adada yaşamı kolaylaştırabilecek hangi konuda bugüne değin Türk tarafı ile iş birliği yaptı ki? Bundan sonra da yapacak!

  Kıbrıs adasında adalıların ortak yaşayabilmesi için hangi konuya baksak sonu hüsran. Çünkü Rum tarafı adanın sahibi biziz, biz ne kadarına müsaade edersek Türk tarafı o kadarı ile yetinecek diyor. Bunun dışında hiçbir şey söylemiyorlar.

   Yahu Kıbrıs’ta yaşayan Türkler sizin emrinizde çalışan köleleriniz mi? Siz hala 1974 öncesinin rüyasını mı görüyorsunuz?

  Uyanın artık bu rüyadan! 

  Değişmez/değiştirilemez bir yapıyı yeniden ters yüz etmek de neyin nesi?

  Aradan 50 yıl geçti. Gerçeği görmeniz, anlamanız için bir 50 yıl daha mı geçmeli?

  Kıbrıs’ın kuzeyinde kurulu, 42 yıldan beri yaşayan ayrı bir devlet vardır. Adı KKTC’dir. Bu devlet Kıbrıs Türk Halkının Yaşadığı yerdir. Türkiye de tüm gücü ile bu devletin yanında, yanı başındadır.

  Rum tarafı eğer Kıbrıs’ta çözüm istiyorsa; çözümün bu devleti tanımaktan geçtiğini bilmelidir. Yok, hala türlü oyunlarla Enosis’i gerçekleştirebileceğini sanıyorsa, bu rüya bile değil sadece hayalden ibaret olup, işbirlikçileri de bunu böyle bellemelidir.

Önceki İçerik“Eğitim toplumun şimdiki hali için değil, o toplumun geleceğinin daha iyi olması içindir. – Kant
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.